15/03/2022 | Yazar: Aras Örgen

Tam da böyle bir halden geçerken, kendime yeniden hatırlatıyorum; durmak, gözlemlemek ve kabul etmek de akışın bir parçası. Ezberden yapılan kabuller, planlar ve senaryolar hayatın akışına karşı kolaylıkla yıkılabiliyor.

Rüzgarlı Havalar Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Büşra Kılıç / KaosGL.org için stok görsel

Neredeyse 3 haftadır yazı yazmıyorum. İş yoğunluğu bahanesiyle hayatımdaki birçok şeye vakit ayırabilirken, yazı yazma kısmını çabucak öteledim. Yazı yazmaktan neden bu kadar kaçtığımı ben de bilmiyorum. Bazen yazasım gelmedi veya ilham bulamadım seçenekleri kolayıma gelse de aslında kaçtığımı fark ettim. Peki neyden kaçıyorum? Neyi görmek istemiyorum?

Esenlik üzerine yazarken, çalışırken kendi esenliğimi öncelediğimi düşünmüştüm hep. Ancak bunun her zaman böyle olmadığını bazen ipin ucunun kaçabileceğini yeniden idrak ediyorum. Bir idrakten gelen yazma motivasyonuma yeni bir idrak ile yeniden dönüyorum. Hissiyatları, düşünceleri yazıya dökmenin bana iyi geldiğini hissediyorum ancak her zaman buna hazır değilim gibi geliyor. Yazıya döktüğümde karşımda göreceğim şeyden mi çekiniyorum? Yoksa onu bildiğim ve görmek istemediğim için ötelemek bu kadar kolay mı oluyor? Bir şeyleri yazıya dökmenin iyi bir baş etme yöntemi olduğunu biliyorum hatta bunu öneriyorum da. Ancak benim için oldukça yeni bir süreç. Balık season’ı da sağ olsun şu dönemler kendime dair analizlerin, gözlemlerin biraz da soğuk havalardan hafif bir bıkkınlık duygusunun var olduğu bir şekilde geçiyor. Bu yazıyı da kendi yazdıklarımla bir yüzleşme yazısı olarak düzenlemek istedim.

Hayata dair belirli doğrular, inanışlar ve hizalanmalar benim için dinamik olsa da bazen bir yerlere oturuyor ve beni akışta götürüyor. Ancak bazı anlar oluyor ki neredeydim, hiza neresiydi, nereye gidiyorum ve ben nasıl hissediyorum sorularını sormadığımı fark ediyorum. O anlardan birinin içinden geçtiğim bu dönem, beni etkileyen dışsal faktörlerin artmasıyla bazen kaybolmuş hissetiğim anlar yaratıyor. Bunları fark ettikçe içlerinden çıkmaya çabalıyorum ancak çabalayan zihin bazen anı değiştiremiyor. Bu anlarda da kabul ve gözlem hallerine çekilmeye doğru salınıyorum. Ama bazen de hiçbir çaba ve sallanma göstermeden durmak gerekiyor. Uzun süre durabildiğim anların eskisine kıyasla daha az olduğunu ve bunda daha da zorlandığımı da hissediyorum. Ancak kendime de hatırlatıyorum ve diyorum ki: Hani her şey dinamikti? İnişler ve çıkışlar bu yolun bir parçasıydı?

Dile döktüklerimin gerçekliğini ne kadar pratik edebildim sorusunu da aklıma geliyor tabi. Belki de yazının başında belirttiğim bir şeyleri yazmanın zor gelmesi bir yandan da beni self-check haline de getiriyor olması da olabilir. Tam da böyle bir halden geçerken, kendime yeniden hatırlatıyorum; durmak, gözlemlemek ve kabul etmek de akışın bir parçası. Ezberden yapılan kabuller, planlar ve senaryolar hayatın akışına karşı kolaylıkla yıkılabiliyor. Ancak rüzgardaki bir ağaç gibi rüzgara adapte olarak merkeze dönebilmek ve dallarımızı rüzgara salabilmek iyi hissettiriyor. Dayanıklılık konusunda kullanılan bu örneği yazarken de soğuk ve rüzgarlı bir Ankara pazarında camın önünde dallarını sallayan ağaca bakıyorum. Rüzgar geçene kadar merkezde kalabilmek, rüzgar sona erdiğinde de durmak ve hangi dalların rüzgarla birlikte gittiğine bakmak da sürecin bir parçası. Hafif rüzgarla hissettiğim dönemlerde kendi merkezime geri dönmek bana iyi geliyor. Bazen merkeze ulaşan yol değişmiş veya yenilenmiş olsa da merkezin hep orada olduğunu hatırlamak beni çabucak oraya çıkıyor. Bu noktada da zorlu dönemlerde umudu hatırlamak hepimize iyi gelebilir.

Rotamızı kaybetmiş hissetmemizin de akışın bir parçası olduğunu kabul ediyorum. Hem bireysel hem de kolektif olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Ancak tüm bu zorluğun içinde umut bulabilmek, bulduğumuz umudu beslemek, geçiciliği hatırlamak ve rüzgarın sona ermesiyle durup kendimize bakmak gerekiyor. Kendi halimizi, duygularımızı, yaşamımızı yer yer gözlemeyebiliyor olmak, adım atmak konusunda bize her seferinde yeni imkanlar ve rotalar sunabilir. Tabi ki bunu kendi başımıza yapmamız kolay değil. Böylesi anlarda arkadaşlıklarımın ve sosyal çevremin bana ne kadar yardımcı olduğunu görüyorum. Bazen yalnız çözümlenmek yaşanabilir ancak kendimizi sıkışık hissettiğimizde dışarıyı da unutmamak gerekiyor. Özellikle lubunyalar olarak birbirimize nasıl iyi geldiğimizi hatırlamak bunu kolaylaştırabilir. Tam mart ayı geldi bahar geliyor halindeyken, kendim de içinden geçtiğim bu rüzgarlı kış(?) günlerinde bataklıkta güneşi görüp yavaşça açılan lotus çiçeğini hatırlıyorum. Ekinoksa doğru giderken hepimizin çiçek açacağı güzel günleri şimdiden görebiliyorum. 


Etiketler: yaşam
İstihdam