27/07/2009 | Yazar: KAOS GL

Esmeray, tecavüze ilk uğradığında 11 yaşındaydı, ikincisinde 16. Franca Rame ve Dario Fo’nun Tecavüz oyununu, kendi hikâyesiyle birleştirip sahneye taşıdı.

Esmeray, tecavüze ilk uğradığında 11 yaşındaydı, ikincisinde 16. Franca Rame ve Dario Fo’nun Tecavüz oyununu, kendi hikâyesiyle birleştirip sahneye taşıdı. İzlemesi zor bir oyun bu, hatta asap bozucu. Çünkü tecavüz, herkes en çok da kadınlar için hep var olan bir tehlike ve çok da gerçek… Esmeray yeni tiyatro oyunu ve hayatı ile ilgili konuştu.
 
‘Kıpırda orospu tat ver bana’… Franca Rame ve Dario Fo’nun kısa kadın oyunu ‘Tecavüz’den bir replik bu. Gerçek hayatta da kimbilir kaç erkek tarafından tekrarlandı, kaç insanın yüzünde patladı? Oyunu sahneye taşıyan Esmeray’ın da kulaklarında bu laf çınlıyor: ‘Kıpırda ibne bizi zevklendir!’ Zaten oyunun ilk bölümünde Esmeray kendi özyaşamından bir tecavüz öyküsünü de izleyicilerle paylaşıyor. Bu sistemin şiddetinden payına düşeni fazlasıyla almış biri, Esmeray. Taksim’e yolu sık düşenler, onu mutlaka bir yerlerde görmüştür, ya bir kafede arkadaşlarıyla otururken, ya midye tezgâhının başında ekmek parasını kazanırken ya da sahnede oynarken… Yine de daha önce adını duymayanlar için kısaca tanıtalım. 35 yaşında, Karslı. Kendini bildi bileli kadın gibi hissetmiş Esmeray, yaşadığı köydekiler de ondaki farkı fark etmekte pek zorlanmamış. Dayakla ‘normal’leştirilmeye çalışılmış, ‘16 yaşıma kadar, sadece bende var, sanıyordum. Eşcinsel kimdir, nedir bilmiyordum? Sadece Bülent Ersoy’u duymuştum. Annem de onun için ‘Yalan söylüyorlar, böyle şey olur mu?’ diyordu.’
 
10 yaşında âşık olmuş, 11’inde sevdiği adam tarafından tecavüze uğramış. Çok acı çekmiş, kendi gibi başka kimsenin olmadığını, yalnız olduğunu düşünmüş. Ta ki 15 yaşında İstanbul’a gelene kadar… Yine de ‘Ben kimim’ sorusuna yanıt bulması kolay olmamış.
İçindeki kadını keşfettikten sonra, elbise giymiş, tüylerini almış, topuklu ayakkabılarını giymiş… İş başvurularından kimliği yüzünden hep geri çevrilip, çalışma hakkı da elinden alınınca seks işçiliği yapmış. Aşağılanmış, müşterilerden ve polisten şiddet görmüş… Seks işçiliğini bırakmış. Arkadaşlarının yardımıyla bulduğu işlerde çalışmış; yönetmen asistanlığı, sekreterlik, getir götür işleri, aşçılık, temizlikçilik…
Şimdi Taksim’de midye satıyor Esmeray. Zaman zaman sahneye çıkıyor, ona çarpan şiddeti paylaşıyor. Kendi hayatını anlattığı stand up gösterisi ‘Cadının Bohçası’nda güldürürken farkındalık yaratıyordu Esmeray. Tecavüz oyununda ise, dondurarak, asap bozarak düşündürüyor. Kendiyle ve şiddetle yüzleşmeye cesareti olanlar için oyun yakında Sosyalist Feminist Kolektif’te oynayacak… Gerisini Esmeray’dan dinleyelim…
 
- Franca Rame ve Dario Fo’nun ‘Tecavüz’ oyununu oynamak nereden çıktı?
- Ben aslında stand-up yapıyordum, ‘Cadının Bohçası’nda trajikomik bir şekilde hayatımı anlatıyordum. Ancak tiyatro sevdam da vardı. Daha önce birkaç oyunda oynamıştım. Tecavüz’ün üzerine de çalışmıştım.
 
- Oyunla nerede karşılaşmıştınız?
- Eskiden sokak sanatçıları atölyemiz vardı. Sokak tiyatrosu yapıyorduk.
Kadın oyunlarını sahnede oynamayı deneyelim dedik. Dario Fo’nun kadın oyunları üzerine çalıştık. Benimki de Tecavüz’dü, ama sahneye çıkamadık. Sonra tek başıma bir kadın etkinliğinde oynadım. Ancak iyi olmadı, çünkü çok deneyimsizdim, reji yoktu. Ben sadece sandalyeye çıkıp anlattım… O zamandan beri oyun üzerimde kalmış. Stand up’tan sonra birlikte çalıştığım arkadaşlarım, tiyatroyu denememi önerdiler. Böylece Tecavüz’ü oynamak benim için kaçınılmaz oldu.
 
GÜNDEME GETİRMELİYDİM
 
- Niye illa bu oyun? Bu oyunda sizi ne çarpmıştı da, yıllardır üzerinizde kaldı?
- Tecavüz’ü oynamak benim için politikti, çünkü tecavüz çok gündemde olan ve sürekli artan bir şey. Bunu gündeme getirmeliydim, yani bu oyun bir tepki. Bu sefer üzerinde çok çalıştım.
Zeynep Tarhan’ın tez konusu Tecavüz oyunuydu, onunla paslaşıyordum, bir gün izlemeye geldi ve içine girdi, sonra da oyunun yönetmeni oldu, iyi ki de oldu.
 
- Oyunun çevirisi Füsun Demirel’e ait. Onunla da paslaştınız mı?
- Böyle oyunları bir kereden fazla oynarsan, oyunun çevirmenini etik olarak araman lazım. Aradım, tanıyordu beni daha önceden. Telif hakkı ondaydı, bana nasıl geçindiğimi sordu, anlattım. Çalıştığım arkadaşıma danışayım, seni arayayım, dedi. Üç gün sonra aradı, biz seninle dayanışma kararı aldık, senden telif almayacağız, dedi.
 
- Peki oyunu izledi mi?
- Henüz izlemedi, Antalya’daymış. Ama bana Dario Fo’nun bütün oyunlarını sahneleme önerisinde bulundu.
 
- Sizin sahneye koyduğunuz Tecavüz sadece Dario Fo’nun oyunundan ibaret değil. Kendi yaşadıklarınız da var oyunda.
- Dario Fo’nunki çok kısa, on dakikalık bir oyundu. O yüzden başka şeyler eklemek istedim. Benim de buna benzer tecavüz hikâyem vardı. Ben 11 ve 16 yaşımda tecavüze uğradım. Bu hikâyelerimi de anlatayım, dedim. Zeynep’e söylediğimde, emin misin, diye sordu. Eminim dedim, çünkü Dario Fo’nun yazdığı da gerçek bir hikâye. Bu şiddeti bir şekilde insanlara anlatmak lazımdı ve ben de kendi hikâyemi yazdım. Oyun bir erkek çocuğunun yaşadığı tecavüzle başlıyor, sonra bu çocuk dönüşüyor ve 35 yaşındaki bir kadının tecavüz hikâyesi anlatılıyor.
 
ÖZEL OLAN POLİTİKTİR
 
- Tecavüz hep hasır altı edilen bir şeyken, anlatması bile zorken, çıkıp sahneye taşımak… Bu cesareti ne verdi size?
- Bu herhalde benim politik olmam, hayata bakış açımla, içimde adını koyamadığım bir şeyle alakalı, bilmiyorum artık. Ancak zordu tabii. Cadının Bohçası’nda da insanların anlatmamam gerektiğini düşündüğü şeyleri anlatıyorum. Çünkü bence özel olan politiktir.
O yüzden sorgulamaya önce özelimizden başlamalıyız. Sonuçta ben tecavüzü yaşadım ve bu benim yaptığım bir şey değil, bana yapılan bir şiddet. Utanması, sıkılması gereken birileri varsa ben değilim, onlar! Bunu, onları, tecavüzü, tecavüzcüyü deşifre etmek için yapıyorum.
 
- İnsanlar oyundan nasıl çıkıyorlar?
- İlk oynadığımda kadının biri tuvalete girdi ve 15 dakika çıkmadı. Genelde asapları bozuluyor…
 
- Belki onun da böyle bir hikâyesi vardı…
- Olabilir, ancak hikâyesi olmasa bile her kadın böyle bir tehlikeyle karşı karşıya. İnsanlar, özellikle de kadınlar oyunu izlerken donuyor, kimse alkışlamıyor, çünkü neyi alkışlayacaklarını bilmiyorlar. Ben sahneye çıkıp selam verince, bir oyuncu var, alkışlamamız lazım gibi bir şey oluyor. Ancak mağdur birini izleyip, ah ah demiyorlar, çok sorgulatan bir oyun, bu çok hoşuma gidiyor. Erkekler bazen çok rahatsız oluyor, bazıları da hiç rahatsız olmuyor, çünkü çok yüzsüzler.
 
- Peki kimler izliyor?
- Tam halkın içine giren bir oyun olmadı daha. Üç ay Rengahenk Kültür Evi’nde oynarken, genelde muhalif kesim, tiyatrocular ve öğrenciler izledi.
 
- Şimdi nereye gidecek oyun?
- Sezon bitti. Ancak Sosyalist Feminist Kolektif’in mekânında oynanacak, tarihi henüz belli değil. Bir de İzmir’de oynayacak. Bu yaz Dario Fo’nun başka bir oyununu, yalnız kadınını çalışıyorum.
 
İçimdeki kadın…
- 15’inde Kars’tan ‘içindeki kadını’ keşfetmek için yola çıkmışsın. O kadını keşfetmenin bedeli çok mu ağır oldu?
- Bu sistemde kadın olmanın, Kürt, Çingene olmanın; bütün öteki olmanın bedeli ağır. Transseksüel olmanın bedeli de ağır tabii ki. Ben de bedeller ödedim. Bilmiyorum, seçme hakkın olsa dünyaya ne olarak gelirsin, diye sorsalar. Yine transseksüel olarak gelmek isterdim. Çünkü bu bana çok şey kattı; diğerlerini, benim dışımdaki ötekileri öğrendim.
 
- Hayatınızın üç dönüm noktasını sorsam size…
- İlki, kadın kimliğimle ortaya çıkmam… Amargi yani feminizm benim için önemli bir dönüm noktası oldu. Amargi’ye gelmeden önce 24 saat feminist olamamıştım. Şimdi yaşıyorum, yaşatıyorum. Üçüncü dönüm noktamı henüz yaşamadım, cinsel organımla sorunum var, ameliyat olmam önemli bir dönüm noktası olacak. Onu da ameliyat olduktan sonra anlatırım.
 
- İlerisi için isteğin ne?
- Sevgili… Şaka bir yana kendim için değil, ama toplum için bir dönüşüm isteyebilirim.
 
Röportaj: Esra Açıkgöz
Fotoğraf: Vedat Arık


Etiketler: kültür sanat
İstihdam