27/03/2009 | Yazar: Cihan Dağ

ÜTOPYA

ÜTOPYA

Tarih; 29 Mart 2009. Yer; Türkiye. Saat; 22.30.
 
Her yerde bir kazanç, her yerde bir kayıp. Ama güzel haberler geliyor; demokrasi yola koyulmuş. Altı yedi senedir üstümüze binen yük azalmış. Biraz nefes almışız başka bayrakların altında.
 
Güneydoğu bayram yeri... Her yerde kırmızı çiçekler, davullar, halaylar, sarı-yeşil-kırmızı bayraklar... Bir halk, kenetlenmesinin ödülünü alıyor. Ve belki bu ödül mücadeleyi biraz daha siyasi boyuta indirgiyor. Bir hafta Newroz, bir hafta seçim... Anadolunun sokakları insana doyuyor.
 
Hikâyesi diğerlerinden farklı olan biri muhtar seçiliyor. Belki ağlıyor, belki sevdiği insanlara sarılıyor. O gece öldürülen arkadaşlarını anarak uykuya dalıyor. Özür dilerim, uyku ne mümkün o sabaha kadar zaferini kutluyor.
 
Sonra uzun uzadıya bir coğrafya; Karadeniz. Doğudan başlayarak sahil boyunca sırasıyla kırmızı, sarı, kırmızı, yeşil... bayraklarla kutlamalar yapıyor. O da altı yedi senenin yükünü az da olsa atmış omuzlarından. Başka renklerle uyanıyor sabaha. Topraklarında yaşayan insanlar sarı bayrakların iktidarında yayılan misyonerliğe "biraz dur" diyor. Elinden fındığını, çayını, sahilini alan ve buna rağmen halen "Karadeniz benim evimdir" diyen bir adamı biraz uzaklaştırıyorlar kendilerinden.
 
İsyana komşu olan, isyanın kokusunu en yakından alan Ege'de kırmızıya bürünmüş her yan. Kırmızı iyi midir sarıdan? Aynı prizmanın farklı yansımaları; sarı da kırmızı da. Ama tekerlekli sandalyeyle ilerlemektense, bastonla yürümek daha iyidir diyor ve biraz seviniyoruz.
 
Orta Anadolu sarılara bürünmüş. Hepsinin ortasında bir kırmızı görünüyor.
 
Yeşille bağdaşmış en güzel kentlerden biri; Bursa... Bir kadın zaferini kutluyor, elinde kırmızı bayraklar.
 
İstanbul ise uzun zamandan sonra tutunacak "bir dal" buluyor ve derin bir nefes alıyor.
 
Üç hilalin rüzgârı pek esmiyor. Bir elin parmakları kadar...
 
DİSTOPYA
 
Tarih; 39 Mart 2009. Yer yine Türkiye. Saat: 22.30.
 
Yine kazananlar ve kaybedenler var. Öfkeli homurdanmalar duyuluyor etrafta. Birileri işe "biraz" hile karıştırmış. Seçim öncesi bu hilelere yaratılan zeminin üzerine sahte oylar ve sahte sayımlar bir bir eklenmiş.
 
Güneydoğu ve Doğu Anadolu en çok öfkeli bölgeler. Bazı gruplar birbirine giriyor. Camlar, çerçeveler iniyor... Birileri meydana çıkmış pişkin bir gülüşle etrafına dolaşan insanları selamlar ve onlara teşekkür ederken, birileri de bölgenin tekrar geriye doğru gideceğini düşünüyor. Belediyelerin, yatırımların, heykellerin, yolların, bayrakların... başka şeyler için kullanılmasından endişe ediyor üç renkli bayraklar.
 
Herkes yine şaşırıyor. Ülkedeki evlerin yarısına yakınında tasarruf ampulleri yerine cepten daha çok alan sarı ampuller kullanılıyor. Yine demokrasi, barış, eşitlik yalanları dört bir yanda kol geziyor. Yine birileri "ben bana oy veren, vermeyen demeden hepinizin başkanıyım" diyor ama samimiyet ortalıkta yok.
 
Tüm muhtarlar yine aynı. İstanbul-Beyoğlu yine tek renk. Verdikleri kayıpların acısını az da olsa hafifletecek bir kazançtan mahrum bir şekilde telefonlarını kapatıyor yedi renkli insanlar.
 
"Bir dal"ımız vardı İstanbul'da tutunacak, o da kaybedenler kazanında kazananlara sunuluyor.
 
Yeşil Bursa'nın meydanlarında yine erkek naraları... Bir kadın elindeki kırmızı bayrakla evine çekiliyor.
 
Üç adet hilal arıyorum haritada, yine bir elin parmaklarını geçmiyor.
 
Orta Anadolu yine sapsarı, Ege yine kıpkırmızı, Akdeniz ise sarıya çalmış benziyle bambaşka bir yol üzerinde.
 
İşte son anlar... Bakalım sandığımızdan ne çıkacak?
 
Hormonsuz seçimler dileğiyle...


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam