12/04/2011 | Yazar: KAOS GL

Dün tüm partilerin ve bağımsız adayların Yüksek Seçim

Dün tüm partilerin ve bağımsız adayların Yüksek Seçim Kurulu’na milletvekili aday listelerini teslim etmeleri gereken son gündü. Başvurular tamamlandığında saflarında azınlıkların çoğunluk olduğu BDP’nin bile %25′den az kadın aday bildirdiğiini gördük. İktidar partisi AKP’nin 78, ana muhalefet CHP’nin ise 109 kadın adayı var. Bu partide 14 engelli aday mevutken AKP’nin gösterdiği engelli aday sayısı sadece bir. Tüm milletvekili adayı başvuruları içinde Müslüman olmayan adayların durumu daha da hazin: 1 Süryani ve 2 Musevi adayın dışında kimse yok. Yine tüm partiler son günlerde verdikleri sözü sözbirliği içinde unutmuşçasına listelerine hiçbir LGBT adayı almadılar.
Kabul etmek lazım ki Türk kültürü ataerkil düşüncenin hakim olduğu bir yapı. (Tamam kabul ediyorum bu cümleyi hafif yazdığımı: Türk kültürü tamamiyle erkil-şoven!) Ve Türkiye’de siyasi başarı hala biat sonucu oluşuyor liyakat değil. Bu yüzden ilerici BDP’de bile adayların yaş ortalaması 48. Bu Türkiye’nin genç nüfusu göz önüne alındığında büyük bir haksızlık.
2011 seçimlerinde ilk ayrımcılığa uğrayanlar; gençler.
 
Hoşgörü çağdaş demokrasinin olmazsa olmazlarından biri. Milletvekillerinin, hatta bazı hekimlerin bile homoseksüelleri, lezbiyenleri ve biseksüelleri “hasta” olarak nitelendirdiği bir kültürde, “ciddi” ve kendine aşırı önem veren siyasilerden samimi LGBT adayları beklemek pembe bir rüya aslında. Ama bunu bilmek, toplumun “öteki”ne karşı olan önyargılarıyla demokrasinin temel prensiplerini ayaklar altına almasını hoş göstermiyor elbette. Türkiye’de açık veya gizli milyonlarca homoseksüel, lezbiyen, biseksüel ve transseksüel yaşıyor. Ve tüm bu yurttaşların temel insan hakları sözde Anayasa ve Uluslararası Anlaşmalarla güvence altına almış durumda. Bu kesimin talepleri önümüzdeki dönemde de mecliste karşılığını bulamayacak.
 
LGBT, seçimlerde ayrımcılığın ikinci kurbanı.
Türkiye nüfusunun %52′si kadın. Önümüzdeki dönem mecliste kadınların en iyi ihtimalle ancak %50′si temsil hakkı bulacak. Bunun nedeni, ataerkilliğin de ötesinde aslında Partiler ve Seçim Kanunları. Temsili resmen engelleyen bir yapıda olan bu kanunlar Türkiye’de demokrasinin en önemli kısıtlarından biri. Süreç sadece adayların talebinden ve parti başkanı veya bir politbüro tarafından onaylanmalarından oluşuyor. Parti kadrolarının ve seçmenin sürece ciddi bir katkısı yok. Kadınlar pratikte Parlemento’da süs olarak görülüyor. Temel parti stratejilerinde etkileri yok denecek kadar az. Başörtülü kadınlar ise tüm devlet alanlarından soyutlanmış durumda.

Türkiye’de kadınlar aşağılanıyor, dövülüyor, taciz ediliyor hatta nedenlerin en feodali, namus davası uğruna hala öldürülüyor.
 
Kadınlar seçimlerde ayrımcılık uygulanan kesimlerin üçüncüsü ve en büyüğü.
Sonuncu grup ise Türkiye’nin Hristiyan azınlıkları. Onlar sadece unutulması gereken bir geçmişin istenmeyen anıları olarak görülüyor. Türk vatandaşı Hristiyanların işlerine Türkiye’de Dışişleri Bakanlığı bakıyor. Devletin en çok ötekileştirdiği gruplar dini ve etnik azınlıklar. Temel anayasal haklarından olan vakıf kurma, mülk edinme ve anadilde eğitim haklarından dahi yoksunlar. Yunanistanlı bir Yunanlı’nın bile Türkiye’de bir Rumdan daha fazla hakkı var.
İstanbul’daki bazı seçim bölgelerinde Gayrı Müslimler, özellikle Ermeniler nüfusun önemli bir bölümünü oluşturuyorlar. Yüz yıllık acımasız bir ayrımcılıkla susturulmuş olduklarından bırakın temsili, tek istedikleri şey kendi hallerine bırakılmak. Bezginlikten dışarı bir adım atıp memnuniyetsizliği dillendirdiklerinde ise davalar ve cezalarla gördükleri tek yanıt baskı. O da fayda vermediğinde sonuç bir cinayete kurban gitmek.
 
Seçimlerde ayrımcılık uygulanan son kesim etnik ve dini azınlıklar.
Bugün tüm bu dini, cinsel tercihi farklı, etnik, siyasi veya entellektüel azınlıkların mecliste temsil edilme konusunda tek bir şansı var; BDP, yani bünyesinden yine o seçim kanunu yüzünden bağımsız adaylar gösteren bir başka azınlık partisi. Onların da doğal olarak imkanları kıstlı (ve kısıtlanmış), ve onlar da hergün aşağılanmalarla, tutukluluklarla ve şiddetle mücadele ediyorlar.
Ve bütün bunların adı “hür” seçimler ve demokrasi! Şaka mı yapıyorsunuz?


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam