19/04/2023 | Yazar: Janset Kalan
Bizi bizsiz konuşan, bizi kendilerine denk görmekten imtina eden, varoluşumuzu görmezden gelmek için üstün bir çaba sarfeden tüm bir Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne inat o kürsüde bir travesti yemin edecek.
14 Mayıs 2023 Genel Seçimleri yaklaşırken bir dolu serzeniş içerisindeyim. “Neden böyle, nasıl olabilir, ne alaka ya” gibi bir sürü sitem dolu cümleye eşlik eden tepkiler sıralıyorum. Seçime girecek siyasi partilerin/ ittifakların seçilebilir yerlerden listelere yerleştirdikleri isimleri görünce, 15 Mayıs sabahına dair umutlanmalarım başka bir bahara ertelendi.
Yeşil Sol Parti listelerinde kendisine yer bulan adaylarda fermuar sisteminin uygulanmamış olması, Emek ve Özgürlük ittifakı bileşenlerinin cinsiyet eşitliği ve toplumsal cinsiyet duyarlılığı konusunda, gençlerin siyasete katılımını sağlama ve toplumsal hareketlere kesişimsel yaklaşan adayların önceliklenmesi hususlarında eksik ve yetersiz kalması nedenleriyle seçim bildirgelerinin samimiyetinden şüphe duymama neden oldu. Yeşil Sol Parti’nin Türkiye siyasi tarihine dair en büyük notu Parti Meclisi’nin oluşumunda Tüzük ile bağladıkları kota meselesi olmuştu. Ne yazık ki aynı kotaları aday listelerine, yeterli aday kesinlikle olmasına rağmen, uygulamamışlar.
Millet İttifakı’nın İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı kanun, TCK 122’ye dair daha fazla ve net söylemleri olmasını beklerken, maalesef, seçim bildirgelerinde bu konular yeterince yer bulmadı. Öyle ki ittifak üyesi Saadet Partisi ve muhafazakar seçmenlerin rahatsız olacağı düşünülerek İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirme vaadi hiç sunulmadı bile.
Toplumsal bellek, ekin ve kolektif yas hatırıma düşen nosyonlar oldu
Eski Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, AK Parti eski milletvekili, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Aliye Kavaf, CHP listesinden Manisa’da 4. sıra milletvekili adayı oldu. 2018 genel seçimlerinde CHP’nin 3 milletvekili çıkardığı ilden eski bakanın vekil seçilebileceğini öngörmek mümkün.
Sayın Kavaf, bakanlık görevini icra ettiği dönemde “eşcinsellik tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır” demişti. Avrupa Konseyi Aileden Sorumlu Bakanlar Konferansında “farklı aile formlarında yetişen çocukların haklarına ilişkin” düzenleme öngören ve kamu politikalarında değişim çağrısında bulunan deklarasyona ilişkin bu önerinin eşcinsel ebeveynlikleri meşrulaştıracağı, Türkiye’nin böyle bir düzenlemeye kesinlikle karşı olduğunu belirtmiş, buna karşı aktif siyaset yürütmüştür. Öyle ki Ankara’da o zamanki adıyla Grand Rixos Hotel’de, kendisi gibi hakkaniyet karşıtı olan İtalya’nın Eşit Fırsatlar Bakanı Maria Rosaria Carfagna ile “Eşit Fırsatlar ve Cinsiyet Eşitliği” başlıklı konferansta Kaos GL aktivistleri tarafından “Özür Dile” yazılı pankartlarla sessiz protesto edildiğinde, sivil polisler ve özel güvenlik görevlileri tarafından karga tulumba, yaka paça, ağızları kapatılıp boğazları sıkılarak bir grup arkadaşım otelden atılmışlardı.
Reha Muhtar, Mehmet Ali Birand, Ümit Alan gibi ana akım gazetelerin köşe yazarları dahi o dönem kendisinin ne denli tehlikeli bir siyaset izlediğini, bu açıklamaların ve bakanlık nezdinde yürüttüğü muhafazakar siyasaların sonunun hangi daha derin eşitsizliklere sebebiyet vereceğini köşe yazılarına taşımışlardı.
Sen gittin, bizler baki kaldık. Tüm engellemelere rağmen de bekamız devam ediyor. Manisalı lubunyalar sandığa giderken CHP’ye eliniz titremeden o mührü basabilecekseniz buyrun basın. Z kuşağı bilmez, X ve Y kuşağı hafızasını diri tutmaz. Bilin, tazelenin istedim.
Türkiye halklarının toplumsal barış talebini temelinden sarsan marjinal gruplar ittifakı
Cumhur İttifakı denilen bir grup marjinal siyasi partinin bir aradalığı, Ak Parti’nin mevcut oy oranını da düşününce Parlamentonun nasıl tehlikeli ve tehditkar bir profil çizeceğine de işaret ediyor. HÜDA-PAR gibi kendilerince makbul görmedikleri yurttaşları şiddet sarmalında hapsetme hedefi olan grupların talepleri çok net bir şekilde varoluşumuzu doğrudan hedef alıyor. Derinleşmiş yoksulluk ve sınıfsal ayrımın daha da kalıcı hale gelmesini amaçlayan bir siyasi ittifakın bizler için vaadi yalnızca daha kötü şartlarda hayatta kalma mücadelesine devam etmek olabilir.
HÜDA-PAR Genel başkanının seçilebilir bir yerden aday olması ya da Süleyman Soylu’nun İstanbul 2. bölgeden en üst sırada aday gösterilmiş olması, mevcut iktidarın LGBTİ+ toplumu için nasıl bir mesaj verdiğinin altını kalın bir şekilde çiziyor. Lubunyaların nüfusa oranla en kalabalık ikamet ettikleri ve en yoğun sosyalleşme alanlarının bulunduğu ilçeleri kapsayan Beşiktaş, Beyoğlu, Şişli ve Sarıyer gibi ilçelerin bu seçim bölgesinde bulunduğunu unutmayalım.
Z kuşağı bilmek, geri kalanımız da hatırlamak ister
Siyasi analizler yaparken Karşılaştırmalı Siyaset çalışmalarından faydalanmakta her zaman fayda vardır. Bunu yaparken de siyasi tarihi bilmek, seçim sistemlerini karşılaştırabilmek ve istatistikten faydalanmak gerekir. Haybeden atılıp tutulan “seçilebilir mi ki?”, “o partinin oyu ne ki?”, “bizi göstermelik koymuşlar” gibi cümleler yerine var olana analitik bakmak gerekir diye düşünüyorum.
Hatırlayanlar olacaktır. 2007 Genel Seçimleri’ne Baskın Oran bağımsız milletvekili adayı olarak girmişti. Kendisi, o dönem, Lambda İstanbul Derneği’ni- ki derneğin kapatılma davasına karşı ciddi bir mücadeleye girmişlerdi- ziyaret ederek doğrudan lubunyaların oylarına talip olmuştu. Pek çok lubunya gönüllü şekilde Baskın Oran’ın seçim kampanyasına destek sunmuş, kısıtlı örgütlenme ve ittifak alanları içerisinde, Beyoğlu gettolarında oy ver çağrıları yapmışlardı. Seçim sonucunda Baskın Oran milletvekili olabilmesi için yeterli oyu alamadı. Ancak LGBTİ+’lar ve müttefiklerinin belirleyici olduğu yaklaşık 34 bin oy aldı. Buradan şu sonucu çıkarmak yanlış olmaz; 16 yıl önce, sadece Beyoğlu’nda örgütlenebilen lubunyalar, 30 bin civarı oy ediyorlardı.
Bugün, LGBTİ+ hareketi Türkiye’deki örgütlü mücadelesinin ve siyasi temsil ve katılım çabalarının 36 yılını devirmiş bulunuyor. Bu 36 yıl içerisinde; Gezi merdivenlerinde seks işçisi trans kadınların 1987’deki Açlık Grevi, Radikal Demokratik Yeşil Parti girişimi ve İbrahim Eren’in öncülüğünde açık kimlikleri ile siyasi temsil ve katılım talep eden eşcinseller ve travestiler, bugün Türk Medeni Kanunu madde 40 diye andığımız 1988’de Bülent Ersoy Kanunu diye medyatikleştirilen cinsiyetin yasal değişikliğine izin veren yasanın Turgut Özal tarafından onanması, 12 Eylül Darbesi ile başlayan ve 8 yıl süren trans kadınların sahne yasağının kaldırılması, 1993’te ilk Onur Yürüyüşü girişimi ve İstanbul Valiliği’nin örgütlenme, gösteri ve yürüyüş hakkına karşı LGBTİ+’lara ilk yasak kararı, 94’te İstanbul’da Lambdaistanbul, Ankara’da Kaos GL’nin ilk filizlenmeleri, yıllar içerisinde çıkan yayınlar, politik tartışmaların yürütüldüğü Sappho’nun Kızları gibi gruplar, Amargi Kadın Akademisi’nin trans kapsayıcı feminizmle Türkiye toplumsal hareketlerini tanıştırması, 1998’de Ülker Sokak’ta yaşanan pogrom ve Habitat İstanbul protestoları, milenyumla beraber yasal dernekleşmeler, kendi toplumumuzu geliştirip, güçlendirme çalışmaları, ittifaklar oluşturma, ağlar kurma, Kaos GL’nin 1 Mayıs’ta eşcinsel hakları işçi haklarıdır aynı zamanda diyerek 2001 yılında ilk kez alanlara çıkması, 2003’te gerçekleşen ilk Onur Yürüyüşü ve daha nice şeyler sığdı.
Gerçekçiyim; 15 Mayıs sabahı Esmeray Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giren ilk trans kadın milletvekili olacak
Türkiye İşçi Partisi, 14 Mayıs seçimlerine 3 tane açık kimlikli trans kadın adayı listelerine koyarak giriyor. İstanbul 2. bölgede Süleyman Soylu’nun karşısına Esmeray ve Talya’yı meydan okurcasına koydu. İstanbul 3. bölgede ise HÜDA-PAR Genel Başkanı’nın karşısına Niler’i koydu. En azından bu tablo benim kafamda bu şekilde resmoldu. Türkiye İşçi Partisi’nin İstanbul 2. bölgede lubunyaların, insan hakları savunucularının, feministlerin, Romanların, ezilen halkların oyuna Esmeray ve Talya ile aday olduğunun; mecliste de güçlü bir muhalif ses yükselterek despotların karşısına dikileceğinin ilanıdır bu liste.
Kent demografisi yıllar içerisinde değişse bile, İstanbul’da çok ciddi ve görünür, açık kimlikli yaşayan, örgütlenen, haklarının farkında olan ve hakkaniyet taleplerini dillendiren büyük bir lubunya seçmen nüfusu var. İstanbul 2. bölgede oy kullanacak tüm lubunyaların ve müttefiklerinin TİP listesinden 3. sıra milletvekili adayı olan Esmeray’a oy mühürlerini çekinmeden basacaklarına eminim. Bizi bizsiz konuşan, bizi kendilerine denk görmekten imtina eden, varoluşumuzu görmezden gelmek için üstün bir çaba sarfeden tüm bir Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne inat o kürsüde bir travesti yemin edecek.
Sevgili TİP milletvekili adayı Talya Aydın’ın da dediği gibi “Meclise trans vekil göndereceğiz.” Yaklaşık 250 bin lubunya ve yakın müttefikleri seçmen oyunun olduğu bir bölgede elimizdeki oy pusulalarına basacağımız tek bir mühür hepimizin kaderini geri dönülmez bir şekilde değiştirecek. Oysa ki dönüyorum öyleyse varım!
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: insan hakları, kadın, siyaset, tarihimizden