01/10/2010 | Yazar: Rahmi Öğdül

Paleontolog André Leroi-Gourhan (1911-1986) yerleşiklerin ve göçebelerin kullandığı iki farklı uzamdan söz ediyordu; yerleşikler, merkezinde tahıl ambarının yer aldığı eş

Paleontolog André Leroi-Gourhan (1911-1986) yerleşiklerin ve göçebelerin kullandığı iki farklı uzamdan söz ediyordu; yerleşikler, merkezinde tahıl ambarının yer aldığı eşmerkezli çemberler şeklinde yayılıyorlar uzamda. En bilinen, en denetlenen merkezin etrafına çizilen çemberlerle, bilinemez olana doğru yayılıyor yerleşik toplum. En dıştaki çember bilinemez olanla temas ediyor. Bir bakıma çemberlerin içi, kozmosun farklı derecelerini gösteren aşamalı geçişler sergiliyor. En dıştaki çemberin ötesinde ise ‘terra incognita’ ya da bilinmeyen topraklar uzanıyor. Yerleşikler açısından bu topraklar kaosu temsil ediyor; bu topraklara yönelik fetihçi hareketler kaosu kozmos, ya da düzensizliği düzen haline sokma hareketleri aslında.  Yerleşik toplum eşmerkezli çemberlere yenisini ekleyerek kendi kozmosunu genişletiyor, bilinmeyen toprakları, bilinir hale getiriyor. Göçebeler ise tersine kaynakları izleyerek ışınsal olarak hareket ediyorlar yeryüzü boyunca, yolculukla bağlantılı bir dünya imgesi sunuyorlar.

Tophanedeki ‘artwalk’da yaşanan olayları yeniden düşünürken, Leroi-Gourhan’ın tespit ettiği bu farklı uzam örgütlenmelerini göz önünde tutmakta fayda var.  Geleneksel mahalleler Leroi-Gourhan’ın sözünü ettiği eşmerkezli çemberler şeklinde uzamı örgütlerken, göçebe varoluşu taklit eden sermaye ise kaynakları izleyerek yeryüzü boyunca ışınsal olarak yayılıyor ve paranın yolculuğuyla bağlantılı bir dünya imgesi kuruyor.

Merkezinde en mahrem olan evin bulunduğu geleneksel mahalle, mahremiyetin giderek seyreldiği, aşamalı geçişlerin yaşandığı eş merkezli çemberler şeklinde kentin kıvrımlarında yayılırken, göçebe sermaye bu yerleşik eşmerkezli yapının içindeki kaynaklara doğru ışınsal hamleler yapıyor, yerleşiklerin kodlamalarını darmadağın ederek uzamı yeniden sermaye üzerinden kodlamaya çalıyor. Yerleşikler ile göçebeler arasındaki bu çatışma Osmanlı’da da ciddi bir sorun teşkil ediyordu mesela. Yeryüzünde kaynakları izleyerek hareket eden göçebelerin, önlerine çıkan yerleşiklere ait bağ bahçeleri yağmalamalarını önlemek için yerleşik uzamların dışından geçen yeni göç yolları tespit edilmişti; göçebeler denetim altında tutulmaya çalışılmış, yollarının yerleşiklerle kesişmesi bir ölçüde önlenmişti. Günümüzün küreselleşen dünyasında ise göçebeleşen sermaye hiçbir engel tanımıyor, önüne çıkan her şeyi yağmalıyor, yeryüzünü sermaye akışları için pürüzsüz bir uzam haline getirmeye girişiyor.

Bu dünyada yerinden edilmiş, göçebeleştirilmiş yoksul sanatçı ve yazarlar ise kentin merkezindeki yer söylenceleriyle yüceltilmiş mekânlarda yeni kaynak (ucuz kiralar) arayışlarına girişerek, bir anlamda sermayenin uzamı pürüzsüzleştirme girişiminde öncülük yapıyorlar. Eşmerkezli yerleşik yapıların içine ışınsal göçebe hareketlerle uzamın dönüştürülmesine yol açacak ilk hamleyi yapan bunlar. Ardından sermaye ile bütünleşmiş kültürel sermayenin diğer unsurları işgal etmeye başlıyor uzamı ve ‘gentifikasyon’ olarak bildiğimiz süreç başlamış oluyor. Uzamı sermaye için pürüzleştirme girişimi doğadan bildiğimiz bir süksesyonu da andırıyor çokça. Yaşam için uygun olmayan bir kaya yüzeyine önce bakteriler yerleşiyor, ardından bu bakterilerle beslenen organizmalar kaya yüzeyine tutunuyorlar ve bir de bakıyorsunuz çok geçmeden çorak kaya yüzeyi yeni yaşam formlarıyla işgal edilmiş, yeni bir kimlik kazanmış bile.

Tophane’de açılan yeni sanat mekânları, farkına varsın ya da varmasınlar, bu dönüşüme hızla destek vererek küresel sermaye eklemlenmeye çalışan kentlerdeki kentsel dönüşüm hareketlerinde öncü (avangard) roller oynuyorlar. Bünyelerinde sergiledikleri mahalle direnişlerine gönderme yapan işler de bir parodiden öteye geçemiyor ne yazık ki. Tophane’deki eski tütün deposunda yer alan ‘Fikirler Suça Dönüşünce’ adlı sergideki Nalan Yırtmaç imzalı “ Yıkılan Mahallelerin, Yerinden Edilenlerin Gücü Adına” başlıklı iş, sokak sanatı olan grafitiyi taklit ederek, kentsel dönüşüm mağdurlarını ‘He-man’leştiriyor, çekilen onca acıyı, yerinden yurdundan edilmeleri çizgi-film duyarlılığıyla gülünçleştirebiliyor örneğin.

Tophane’deki olayları herkes kendi meşrebince toplumsal olarak yorumlamaya çalıştı; bu olaylar sanatın günümüzde büründüğü kimliği tartışmak için de iyi bir fırsat aslında. Yerleşik olanı yerinden edecek ilk hamleyi yapan, bir bakıma sermaye yararına dönüştürülecek mekânlara işaret eden bir tavrı var sanatın. Sanat ve finans sektörleri birbirine kenetlendikçe bu daha da görünür hale geliyor.


Etiketler: kültür sanat
nefret