16/02/2009 | Yazar: Kaos GL

‘Aşık olduğum zaman kendime asla şaşırmam’   Çağlar Yerlikaya, ilk kitabı ‘Sevişen Çocuklar Matinesi’nde bazılarımızın hiç de yabancısı olmadığı bir aşk öyküsü

‘Aşık olduğum zaman kendime asla şaşırmam’
 
Çağlar Yerlikaya, ilk kitabı ‘Sevişen Çocuklar Matinesi’nde bazılarımızın hiç de yabancısı olmadığı bir aşk öyküsü anlatıyor. Gecelerden sokaklara, intiharlardan gündüzlere varan bu öykü bazen bir ünlemle, bazen satır içinde yerinden oynayan bir harfle, bazen de uzun bir esle kuruluyor. Ve her sayfa dağılması mümkün görünmeyen bir hüznü barındırıyor.
Yerlikaya’ya bunları yazdıran şeyi merak ettik ve açık yaralardan aşka, ten ve tutkudan İstanbul’a uzanan bir sohbete daldık. Kitabını adadığı Umay Umay’ı sormayı da unutmadık.
 
Yaralarını göstermekten çekinmeyen bir çocuk var karşımızda. Çıplaklığından hiç utanmayan, korkmayan…
Yara almaktan, yaralarımın kabuklarını kaldırmaktan ve yaralarımı göstermekten hiçbir zaman çekinmedim. Canım acıyorsa bağırdım, bir yerim kanıyorsa, pamuğu kalbime bastırıp pansumanı kendim yaptım. Beni tamamen çıplak bırakan tek duygu ise aşk. Aşık olduğum zaman, kendimi en çıplak, cesur, en yakışıklı ve en özgür bulduğum zamandır. Kendime, sokakta bağırarak ağlarken de rastlayabilirim, metroda sevgilimin göğsünde uyurken de. Aşık olduğum zaman kendime asla şaşırmam.
 
Peki kim bu ‘sevişen çocuklar’?
Aşık olacağı ruh ya da sevişeceği beden konusunda, seçim hakkının sadece kendisine ait olduğunun farkında olan ve bununla gurur duyan çocuklar. Onlar hayata, hayat onlara aşık.

‘Sevişen Çocuklar Matinesi’nde neler oynuyor?
Bu matinenin film arşivi oldukça büyük. Aşk, yalnızlık, kendinle hesaplaşma ve gerçekle karşı karşıya gelmenle ilgili filmler oynuyor. Hayattan bağımsız değil hiçbiri. Her sahnede, birisinin ‘ben bunu yaşamıştım’ diye bağırdığını duyuyorum.

Bu matineye kimler gidiyor?
Az önce bahsettiğim ‘sevişen çocuklar’. Kimi sevgili, kimi yalnız, kimi kızgın, kimi ölmek üzere, kimi de yeni doğmuş…

Biletleri nerden alınıyor?
Biletleri her yerde bulmanız mümkün. Sokakta yürürken, otobüsle bir yere giderken ya da bir yerde tek başınıza otururken, size matineye fazladan bir bileti olduğunu ve sizinle paylaşmak istediğini söyleyen biriyle karşılaşmanız kaçınılmaz. Siz yeter ki, bakışlarınızı sessizliğe ve başka gözlere bağışlayın.

‘aşk ve şiddet her zaman doğru orantılıdır’
 
Ne şiir ne de düzyazı. Ne öykü ne roman… Günlüğe düşülmüş notlar, sayıklamalar sanki yazdıkların…
Yazdıklarımı bir türle sınırlandırıp ne o yazım türüne, ne de yazdıklarıma haksızlık etmek istemiyorum. Ama sözcüklerimin en çok şiirin sokağına uğradığını söyleyebilirim. Duygularımın yaşadığı coğrafyayı sınırlamaktan kaçtım. Uyanıkken ve uykudayken sayıkladım, ve sonunda hep sıçrayarak ayağa kalktım.

Harflerle ve sözcüklerle oynuyorsun. Onları yeniden yaratmak, kurgulamak istermiş gibi…
Kendi evimde, nasıl duvarların renginden abajurun şekline kadar kendim karar verip, orada yaşadığım dünyayı yaratıyorsam kitabımda da aynı şeyi yaptım. Sözcükleri ve harfleri, duygularımın nefes alıp yaşayabileceği bir yer haline getirmek için değiştirdim, sildim ya da birleştirdim.

Ölüm, cinayet, kan… Her günün, ilişkinin, aşkın sonunu anlatmak için bunlardan başka yöntem yok mu?
Her günün ve her aşkın, sonunda ya öldüğüne ya öldürdüğüne inandım hep. Aşk ve şiddet her zaman doğru orantılıdır. Bu yüzden, kalbim duygularımın hep karesini alıyor.
Hiçbir zaman ortalama yaşayamıyorum. Ya çok mutluyum, ya çok mutsuz. Ya çok aşığım, ya çok yalnız. Bu çok yorucu belki, ama çok gerçek.

Bu sayımızın dosya konusuna da denk düşüyor bu kitap. Ten ve tutkuyla yoğrulmuş günleri, anları anlatıyor.
Ten ve tutku kelimesini birbirinden ayırmayı başaramadım hiçbir zaman. Ten çok dürüsttür, asla yalan söyleyemez. Ben bütün gerçekleri tenden öğrendim ve bana söylenenleri, tenleriyle yüzleştirip doğruluğunu ya da yanlışlığını kanıtladım. Bu yüzden kimilerinin teninden geçtim ya da onlara sadece tenimle teğet geçtim. Ama her zaman en güzel sözcüklerimi, dokunduğum tenlere yazıp, ya oradan kağıda aktardım ya da sır olarak sakladım. Hepsinde de mürekkebim tutku oldu.
Ve son olarak, tenin hafızası çok güçlüdür; asla unutmaz ve unutturmaz.
 
‘umay umay sessizliğiyle bile o kadar çok şey anlatıyor ki’
 
İstanbul sürekli karşımıza dikiliyor kitapta. Evler, sokaklar, insanlar yalnızca orda yaşıyor sanki… Öyle ki İstanbul olmasaydı bu kitap da olmayacakmış gibi hissediyoruz.
İstanbul… Beş yıl önce gördüğümde aşık oldum ve onunla flört etmeye başladım. Bütün aşklarımda, yalnızlığımda ve rüyalarımda fonda hep İstanbul oldu. Size istediğiniz ve istemediğiniz her şeyi verebilir İstanbul. Bu büyü ve güç sadece ona ait. Sokağa çıktıktan sonra ne olacağını asla kestiremezsiniz. Dans edeceğiniz bir yere gitmek için dışarı çıkmışsınızdır, kendinizi kavga etmiş, eve dönerken bulabilirsiniz. Ya da sadece sigara almak için sokağa çıkmışsınızdır ve kendinizi çok hoş bir adamla ya da çok güzel bir kadınla aynı yatakta uyurken bulabilirsiniz.

Türkiye’de pek çok eşcinsel için çok önemli bir ses, sözdür Umay Umay. Senin için de öyle olmalı ki kitabını ona adamışsın.
Bir süredir, ortalıkta ‘gay ikonu’ olmak için hevesle adaylığını ortaya koyup, bundan prim sağlamaya çalışan insanları şaşkınlıkla izliyorum ve Umay’ ın yaptıklarının bir kez daha altının çizilmesinin gerektiğini düşünüyorum. Herkesin ‘travesti’, ‘eşcinsel’ kelimelerini
bile kullanmaya korktuğu zamanlarda Umay, kitabında, travestilere, eşcinsellere aşık olduğunun ve yeterince masum olduklarının çığlığını attı. Çıkardığı kitapları, onu ‘rüya duvarlarından indirmeyen bu ülkenin bütün güzel çocuklarına, bütün eşcinsellere’ adadığını söyledi. Bundan on yıl önce, ‘Siyaset Meydanı’ adlı televizyon programında eşcinsel aşkı savunduğu için bazı kişilerin verdikleri tepkiyi, her yıl aynı görüntüyü yayımlayarak pekiştirmeye ve onu marjinal başlığı altında saklamaya çalıştılar. O zaman gözlerim, ‘gay ikonu’ adaylarını ve diğer güzel çocukları aradı ama hiçbirinden ses gelmedi. Umay’ın şarkısındaki gibi; ‘kalbim acıdı, o kadar’.
Benim içinse Umay, tüm bu olanların çok daha ötesinde. Yazdıklarıyla ve bana olan sevgisiyle korunduğum, güç aldığım, buzdan sarayındaki koltuğunda yanarak kraliçe olan, edebiyatın en güzel kadını. Sessizliğiyle bile o kadar çok şey anlatıyor ki…

Bundan sonrasında neler bekliyor bizi? Çekmecende neler var?
Şu an çekmecemde veda ettiğim çok özel bir aşk ve bu vedayla başlayan yeni bir kitap var. Bu kitapta ayağımı hiç frene koymadan gidiyorum. ‘Sevişen Çocuklar Matinesi’nin devamı niteliğinde olacak ama kurgusu daha farklı. Ve karakterleriyle yavaş yavaş tanışmaya başladığım bir roman var. Yazdıklarımı okudukça, yaşadıklarımın boyutlarını daha net ortaya koyup hemen kendime sarılıyorum.

Söyleşi: Uğur Yüksel

Etiketler: kültür sanat
İstihdam