16/03/2021 | Yazar: Sa Bahattin
Eğer sevme’yi özünde bir fayda sağlama/ortaklaşma ve dayanışma arzusu olarak görürsek, artık Kerimcan Durmaz’ı seviyorum.
Tam da “Love Erdoğan” kampanyasının yaşandığı şu acayip günlerde, bir an durup sevmek üzerine düşünmek, bu düşünce akışına sizi tanık etmek ve sonunda -becerebilirsem- konuyu Kerimcan Durmaz’a bağlamak istiyorum. Hazırsanız başlayalım.
Açıkça söyleyebilirim ki sevmek eylemi ya da sevgi kavramı yaklaşık bir yıldır zihnimi fazlasıyla meşgul etmekte. Ne kelimenin kendisini hakkıyla tanımlayabiliyorum ne de anlamını bildiğimi varsaydığım bu hissi çevremdeki herhangi bir insan, canlı, nesne yahut olguya yönlendirebiliyorum.
Sizin için sevmenin anlamı çok bariz olabilir. Oysa ben bir kitabı sevmekle güneşli günlerde parka gitmeyi sevmek arasındaki benzerliği pek göremiyorum. Hatta biraz daha ileri gidip size sevmenin bazen zıt eylemleri doğurduğunu söylesem belki şaşırsınız. Deneyelim.
Diyelim ki, siz saksıdaki bir çiçeği sevdiğinizi söylüyorsunuz. Tabii aslında söylediğiniz tek şey onu güzel ve faydalı (ya da en azından zararsız) bulduğunuz. Ama neyse, saksıdaki bu çiçeği sularsınız, onu beslersiniz. Onu güneş gören bir yerde tutar büyümesine yardımcı olursunuz. Onu güzelce yaşatırsınız. Sonra da -haklı olarak- buna sevmek dersiniz.
Öte yandan, çileği de çok seversiniz. Dalından koparılmış çileği alırsınız. Zaten aslında can çekişmekte olan çilek meyvesini dişleriniz arasında ezer, onu parçalarsınız. Sonrasında mide asidi ve bağırsak enzimleriniz yardımıyla onu lime lime edersiniz. Onu öldürürsünüz. Ondan maksimum faydayı sağladıktan sonra, işinize yaramayan kısımları ‘bok’a dönüştürüp bedeninizden uzaklaştırırsınız. Çilek artık bok olmuştur ve boku sevdiğinizi iddia etmezseniz. Oysa bok, çoğunlukla sevdiğiniz şeylerin ‘işinize yaramayan’ kısımlarıdır.
Yani benim için sevmek böylesi çelişkiler ve belirsizlikler barındırıyor. Dolayısıyla, bir insanı sevdiğimi söylediğim zaman onun hakkında gerçekten iyi bir şeyi mi dile getiriyorum, bilmiyorum. Ki zaten ebeveynlerin çocuklarını ‘sevdikleri için dövdükleri’ aşıkların birbirlerine hayatı sevdikleri için zindan ettikleri ve hatta bazı kocaların ‘çok sevdikleri’ karılarını öldürdüğünü ifade etmemize artık gerek bile yok. Burada söylemeye değer tek şey “belki de sevmenin hiç de zannettiğiniz şey” olmadığı.
Pardon, biraz uzattım herhalde. Şimdi diyeceksiniz ki ‘acaba bunları Kerimcan Durmaz’a nasıl bağlayacak?’ Sanırım bağlayamayacağım. O yüzden direkt olarak zıplamayı tercih ediyorum.
Kerimcan Durmaz (KD) bazı çevrelerce çok sevilirken (kelime sizin için de anlamsızlaştı mı?) bazılarınca nefret ediliyor. Bense bu konuda çok arada gidip geliyor(d)um. Elbette onu sevmek gibi bir derdim yok. Sadece yaptığı işin keyifli olup olmadığını sorguluyorum. Nitekim, birçok videosu iyi başlıyor, ama ortalara geldiğinde bana hayatı ve internet bağımlılığımı sorgulatıyor--du. Taa ki ilk müzik videosu Peşimde’yi izleyene kadar.
KD, 26 Şubat 2021 Cuma günü youtube’da ilk teklisinin videosunu yayımladı. Bu videoyla Kerimcan bana, “yalnızca twerk atıp çığlıklar eşliğinde koşturan, bilindik lubunya sohbetlerini telefonunun kamerası önünde yapan bir ‘çerez’den fazla bir şey olduğunu, kendi kimliğine sahip çıktığını ve ikili cinsiyetin beş para etmez kabullerini alaşağı edebilecek cesareti olduğunu” gösterdi. Şarkıyı, özellikle videosunun hatrına, belki 100 kez dinlemişimdir. Sözler beni etkilemiyor, ve evet marka düşkünlüğü ile sosyal eşitsizliğe gözlerini yumuyor. Olabilir. Bu konularda eleştirilebilir de. Ben bunları ‘çileğin’ faydasız kısımları olarak adlandırmakla yetineceğim. Ancak, KD’nin bu videosunun Türkiye’de LGBTİ+ görünürlüğüne ve var olma cesaretimize katkı yaptığı gerçeğini de kesinlikle görmezden gelmeyeceğim. İşte burası da çileğin o güzel tadı ve kokusu oluyor sanırım.
Özetle diyeceğim şu ki; eğer sevme’yi özünde bir fayda sağlama/ortaklaşma ve dayanışma arzusu olarak görürsek, artık Kerimcan Durmaz’ı seviyorum. Neden “sev”diğimi anlamanız için de, izlemeyenler için -editör izin verirse- şuraya ilgili klibin youtube bağlantısını bırakıyorum.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
İlgili Video:
Etiketler: kültür sanat