01/03/2010 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Cinsellik, ergenlikten mezara kadar, insan hayatının hem en tabii hem de en zevkli zenginliklerinden biridir. Sıklıkça tutucuların, dini dogmalarla şartlanmışların elinde de silahtır.

Cinsellik, ergenlikten mezara kadar, insan hayatının hem en tabii hem de en zevkli zenginliklerinden biridir. Sıklıkça tutucuların, dini dogmalarla şartlanmışların elinde de silahtır. Birçok politikacı ve yobaz da; özellikle kendi doğrularını dayatmak için “cinselliği”, kirli, utanılacak ilan edip, hele de politika yaptığı toplumda bol önyargı varsa, seks ile eş tutar. Kaldı ki, seks de kötü ve kirli birşey değildir. Seks olmasaydı, insan ırkı nasıl var olurdu?

Ahlaklı insanlar sekse, hele hele cinselliğe saldırmaz. Seks konusunda dürüst olur. Seksin üremenin ötesinde çok daha fazla ve başka fonksiyonları olduğunu kabul eder ve topluma bir sorumluluğu varsa, ağzını ona göre açar. Seks konusunda tartışılacak bir negatiflik varsa, o da cinsel istismardır ki, onun da “cinsellikle” yakından uzaktan bir alakası yoktur.
 
Şimdi genel doğruları böyle koyduktan sonra “cinselliğe” kafayı takan, politikacı, din insanları ve her türlü yobazın cinselliğe hangi nedenlerden taktıklarına bir bakalım:
 
Ahlak Bekçileri: Hiçbir bilimsel veya insani birikime dayanmayan çok bilmişlikleri ile “doğruyu” sadece kendileri için değil, herkes için bildikerini sanarlar. Hele de çoğunluğu yanlarında hissediyorlarsa, dayatmacılardır. Başta gençler olmak üzere bütün vatandaşlara, doğruyu nasıl yaşayacaklarını ve tercihlerinin ne olacağını onlar kayıtsız şartsız bildiklerinden, herkes adına konuşup, karar verip, fetva çıkarırılar. Bütün kurumlar onların arkasındadır ve başkalarının düşünce ve fikirlerini bırakın kaale almayı, dinlemezler bile! Azınlıklar, onlar için yok saymak için vardır! Sansürcü, yasaklayıcı ve dayatmacılardır. Sadece kendi adlarına değil; hepimizin adına karar verip, kanunlar çıkarıp, yasaklar koyup; bütün bunları uygulamaya koyarlar.
 
Talihsiz cinsellik yaşamışlar: Cinsellik dediğimiz şahane Tanrı Vergisini, kendi yaşamlarında doğru dürüst yaşayamadıkları için acılaşmışlardır. Veya cinsel hayatlarının artık sona erdiğini düşündüklerinden, cinselliği herkese de yasaklamak gerektiğini düşünürler, yatak odası bekçiliği yaparlar. Tabii dürüst değillerdir. Yasaklar ve sansür hep daha yüce nedenler adına getirilir: “Ailenin Korunması”, “Milletin Ahlakını Korumak”, “Örf ve Adetlerimiz”, vs.
 
Bana bütün bunları, son günlerde RTÜK’ü de arkasına alıp 110 yıllık Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu’sundaki” aile içinde yaşanmış bir gizli aşkın TV’deki son versiyonlarından, hem de 2010 yılında, “irite” olduğunu söyleyen Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf düşündürdü. Bunun adına, AKP iktidara geldiğinden beri zaten artmış olan “sansürü” kabul edilir gösterip, daha da artırmak isteği denir.
 
Bilmem, biliyor musunuz? Aynı hanımefendi, geçen sene de Avrupa Konseyi Aileden Sorumlu Bakanlar Konferansı’nın, Haziran 2009’da Viyana’da yapılan toplantısında, “Farklı aile formlarında yetişen çocukların haklarına ilişkin” düzenlemeler başlıklı toplantıda Türkiye’yi temsil etmişti. “Çocuk Sahibi Olma İsteğini Destekleyen Kamu Politikaları: Toplumsal, Ekonomik Ve Kişisel Faktörler” başlığı altında yapılan toplantıda, sonuç bildirisinde hepimiz adına değişiklik yaptırıp, Avrupa’nın en tutucu eklerini ilave ettirmişti. Korkusu, Türkiye’de eşcinsellerin evlat sahibi olabilmeleriydi. Medeni Avrupa, evlat edinilecek çocuklar için en önemli kriterin çocukların menfaatleri olduğunu ve iyi bir anne veya baba olmanın ebeveynin cinselliği ile bir ilişkisi olamadığına inandığından, ayrımcılığı önlemeye çalışıyordu. Daha sonra Avrupa’da sadece Vatikan’ı sevindiren değişikliğini “Yasalarımızda eşcinsel evlilik bulunmamaktadır. Tavsiye kararı niteliğinde de olsa, farklı aile formları ile ilgili hassasiyetimizi Avrupa Konseyi’ne ilettik. Konsey de bunu dikkate alarak, deklarasyon metninde gerekli olan değişiklikleri yaptı” diye açıklamıştı. 
 
A be hanımefendi, siz bu ülke adına Avrupa Konseyi’nde bu değişiklikleri, hangi bilimsel verilere dayanarak, hangi kadın, eşcinsel örgütlerine, hangi akademisyenlerimize danışarak yaptırdınız? Hangi akıl, mantık, yürek size Türkiye’deki milyonlarca gey, lezbiyen ve biseksüel insanın anne, baba olamayacağını söyleme ve diretme ve Türkiye’yi utandırma hakkını veriyor?
 
Oldu olacak, İran Cumhurbaşkanı gibi “bizde eşcinsel yoktur” da deyiverseydiniz de, bütün konferans, Ahmadinejad’ın ABD’deki konuşmasında başına geldiği gibi, kahkahaya boğulsaydı.
 
Türkiye’de iktidarda olduğunuz için şahsi önyargılarınızla böyle dayatmalar yapabilirsiniz, AKP ve diğer dinci tabanınızdan alkış alabilirsiniz, hatta meslektaşınız Avni Doğan’la birlikte belki de eşcinselleri fişleme operasyonları bile başlatabilirsiniz. Ama insan haklarından, çocuk haklarından, demokrasiden bahsetmeye hakkınız kalmadı.
 
Hele hele “demokratik açılımmış”, “darbe anayasasından kurtulmakmış” gibi lafları ağzınıza sakın almayasınız. Cinsellikten “irite” olan bugünlerde, az bulunan başı açık bir kadın bakan bile olsa, sansüre davetiye çıkaran “Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan” titrini bile taşısa demokrasi, insan hakları, çocuk hakları, kadın hakları konularında inanırlığını tamamen yitirmiştir.
 


Etiketler: yaşam, siyaset
nefret