20/09/2010 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

“bir büyük gözaltı hayatımız ölü çocuklar coğrafyasında kayıplar destanı hikayemiz

“bir büyük gözaltı hayatımız
ölü çocuklar coğrafyasında
kayıplar destanı hikayemiz
melekler anaların dilsiz yasında”
Sezen Aksu – Tanrı’nın gözyaşları

“Son dönemlerde en çok kim konuşuldu?” sorusunu kendimize sorduğumuzda cevap siyasi bir figür değildi. Aksine 1980 sonrası Türkiye portresinin en kalburüstü portresiydi: Sezen Aksu. Aslına bakarsanız Sezen’in “Evet” demiş olması sürpriz değil. Beyaz Türkler alınmasın; ancak 30 Ağustos’ta halkların kardeşliği için konser veren ve muhtemelen sınıf bilincine pek de önem vermeyen Sezen Aksu’nun bu pakete “Evet” demesi, geçmişte Kenan Evren’e “iyi ki varsın” dese bile O’nun 1990 sonrası güçlenen kimliğinin gereğiydi. Sezen Aksu sadece kendisi oldu, İzmirliler isese hala onu bir sokak sanıyorlar!
 
Kimilerine göre Minik Serçe’dir O. Bazılarının aşklarının şarkısını yazmıştır, bazıların hayal kırıklıklarının haritasıdır albümleri. Biraz uzaktan bakıldığında ise Sezen Aksu Türkiye’deki aydın kesim açısından çok önemli bir değişim ve dönüşüm göstergesidir. O’nun etrafındaki cemaat Türkiye’nin en çok konuşulan kültür sanat işlerini çıkaran, dahası medyada da fazlasıyla etkin olan insanlardan oluşur. Bu cemaatin ürettikleri hem kalıcı olur, hem de çoğu zaman bir akım haline gelir. Uzay Heparı’dan Sertab Erener’e, Onno Tunç’dan Yıldırım Türker’e, halkın bir unutup bir aşık olduğu Yıldız Tilbe’ye kadar Sezen Aksu’nun çevresinde olanlar bu ülkenin en güzel çocukları olarak aramızdan geçmektedirler ya da geçmiştirler. Peki ne olmuştur da Sezen Aksu ve Sezen Aksucular bir anda toplumun ötekisi haline geldiler? Ne oldu da Sezen Aksu’yu bir sokak sanmaya başladık?
 
Aslında konu ile ilgili birçok teori üretilebilir. Ben konuyu Türkiye’deki Beyaz Türklerin ve ulusalcıların kendilerini yenileyememesine, sanatsal seçkinciliklerinin yanında politik bilinç ileriliğini katamamışlıklarına bağlıyorum. Türkiye’deki belirli bir kitle sanatçıları sadece CD’lere sesleriyle can veren bir grup zevk objesi olarak gördüklerinden yıllarca Sezen Aksu’nun ya da bir başkasının fikirlerini merak etmediler. Onların merak ettiği şuydu: Kaç şarkı okumuştu, kaçında göbek atılabiliyordu, kaçı adamı anasından doğduğuna pişman ediyordu? Türkiye’nin aydınları olduğunu iddia eden ve her fırsatta “halkı” – onlar halksa bunlar ne? – aşağılayan, Aziz Nesin ve türlü filozofların cahillik ve halk üstüne beyanlarını her seçimden (yenilgi dememe gerek var mı?)  sonra hızla facebook’ta paylaşan bu kesim Sezen Aksu ile ilgili her şeyi merak etmiş; ama fikrini hiç merak etmemişti?
 
Oysa o Efes’te 30 Ağustos’ta, Türkiye’nin en militarist bayramında Kürtçe, Ermenice, Çerkesçe, Lazca şarkılar söyleyebilecek kadar demokrat ve özgürlükçüydü. O Türkiye seçkinlerinin değil Türkiye’nin Sezen Aksu’suydu. Geçen günlerde bir arkadaşımla konuşurken bana artık Sezen’in konserlerinin boş geçeceğini söyledi. Sezen Aksu’nun konserlerini deli gibi merak eden; ancak belirli bir kitleyle aynı ortamda olmaktan garip bir çekince duyan biri olarak artık bu konserlere sevgilimin elini tutup gidebilecek olmak beni sevindiriyor. Çünkü Sezen Aksu’nun asıl seyircisi, dinleyicisi, seveni budur.  Birini sevmek O’nun ideolojik kimliğiyle ilgili bir şey değildir.
 
İsmet Özel’i ve Necip Fazıl’ı da sevdiğimi söylediğimde solcu ya da alevi dostlarımın gözlerinde yükselen ateşi gördüğümde beni üzen şey de budur. Ben birini sevmenin söyleminden geçtiğine inanmam. Eğer Sezen Aksu vekil adayı olursa elbette siyasal olarak tavrımı buna göre koyarım; ancak Sezen’in yaptığı Ferhan Şensoy’un “hayır” tavrı kadar makuldür.
 
Evet demek AKP’ye ve neolibralizme yaramıştır, kabul; ama her “Evet” diyen şeriatçı mıdır? Hayır deyince korunacak olan düzen militarist bir düzen değil miydi? “Hayır” diyen Nejat Yavaşoğulları ki kendisi Mekanik Fanatik gibi konuyla ilgili duruşunu açıkça belirten bir şarkının yazsarıdır sizce darbeci midir? İnsanları “Evet” ya da “Hayır” üstünden sınıflandıran bizler herkesin hayatta ürettikleriyle anıldığı bir dünyayı özlemiyor muyuz?
 
Sezen Aksu’yla ilgili eleştirebileceklerimiz AKP ile ilişkisinden ibaretse Sezen’i büyük bir müzik insanı yapan, şair yapan budur.
 
Sezen’i şair yapan Hrant’ın arkasından yazabildiği Güvercin’dir. Memet şarkısında acısını yüreğinde hissettiği askerdir, Tanrı’nın Gözyaşları’nda bahsettiği halkların kardeşliği özlemidir.
 
Sezen’i Sezen yapan duygu insanlığıdır, biz Sezen’i bu yüzden severiz, referandumda ne söylediği de çok önemli değildir.
 
Elbette burada hemen şu soru geliyor: Ne demek yani, sanatçıları eleştiremeyecek miyiz?
Bu yazıda konusu geçen insanlar Sezen’in adını sokaklardan sökmeye çalışanlar, toplanıp kasetlerini yakanlar, her yerde ona yönelik sert yazılar yayınlayıp Sezen Aksu’yu hain ilan edenlerdir.
 
Herkesin Sezen Aksu’su kendine olabilir; ama unutmayın herkesin vicdanı, aklıyla kalbinin arasında bir yerde elinin tutulmasını bekler.
 
Bilirim ki Küçüğüm’ü, Hala Haber Bekliyorum’u yazmış olan Sezen Aksu üzülüyordur olup bitene. Sizin gibi silemiyordur örneğin İzmir’de verdiği son konseri. Sanatçı olmak biraz da affedici olmaktır hayata ve insana karşı. Bırakın silelim şu kanlı sözcüklerin izini, bir kez olsun barıştan bahsedelim, linçten değil. Zaten yeterince düşmanız kendimize…
 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam