16/11/2008 | Yazar: Altan Yoruk



Dijital Oynaşmalar gerçek cilveleşmelerin yerini al(m)ıyor mu? Gerçekten de "tek elle okunan kitapların ardından" "tek elle izlenen filmlere" oradan da "tüm bedenimizle içinde olacağımız bir sanal sevgiliye" geçmedik mi? Bilimkurgu gibi gözüküyor ama Cherry 2000 filmi ya gerçek olursa, ya da Blade Runner hatta Matrix? Artık sanal genelevler var olursa ne olacak? Sanal Teddie ve Sanal Valerie beni ikna etti, sizi de ikna edecektir...

Bu yazıda öncelikle, ilk bölümde nüfus bilimine ilişkin kısa bir ekonomik açıklama yapılmaktadır. Bu bölümde klasik iktisatçılardan Malthus ve neo-liberal iktisatçılardan Lucas analiz edilmektedir. Bu iki iktisatçının yanılgı noktalarına bakılmaktadır. Ardından da bu yanılgı noktalarını ekonomik alanda çözemeyeceğimiz gösterilmektedir. Ekonomik alanda çözülemeyen bu soruna ikinci bölümde Britanyalı sosyolog Anthony Giddens'ın aileye ilişkin açıklamalarından yararlanarak sosyolojik bir bakış açısı getirilmeye çalışılmaktadır. Ailedeki bu muhtemel gelişimler, üreme stratejilerimizdeki ilişkilere ve kadın-erkek arasındaki cinsel oyunlara dayanmaktadır. Son bölümde ise kadın-erkek ilişkilerinin çöküşüne, cinsel aşkın ölümüne, aseksüaliteye dayalı bir yaşama, Cyndi Lauper'in seksenli yıllardaki meşhur "She Bop" parçası üzerinden yeni çalışmalara yelken açıcı bir ön giriş yazıp yazı sonlandırılmaktadır.

I) Ekonomi Biliminin Nüfus Değişimlerini Açıklama Konusundaki Acziyeti: Söze Ne Hacet!

Temel olarak ekonomi bilimi asla ama asla ev içinden, özel alandan ve kişisel alanlardan, kadın-erkek ilişkilerinden uzak olmamıştır. Ekonomi biliminin adını bile örnek vermek yeter. (Oikos-nomos: Ev-yuva ve yasa-ilke-kural) Eve ve yuvaya ilişkin kurallar demektir ekonomi biliminin Eski Yunanca açılımı. Bu kuralları düzenleyen erkektir ki kadını, evdeki çocukları, köleleri üzerinde üstünlük kuracak olan bu öğe site-devletinin yönetimine de burada yaptığı "staj" ile daha yetkin katılabilsin. Bu kurallara dayalı ekonomi kimi zaman ailenin dar sınırlarından taşarak daha kolektif tikellere de sıçramıştır. Örneğin ekonomi biliminden Ortaçağ'da manastırların idaresini kolaylaştırmak için yararlanılıyordu ve orada kadınlar hiç yoktular. (bknz. Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi Cilt:2, Georges Duby, Ortaçağ İnsanları ve Kültürü makale adı: Clinchy Manastırı)

Ekonomi bilimi her ne kadar ev ekonomisinden kaynaklansa da giderek daha geniş örgütlenmelere yayıldı ve onları incelemeye koyuldu yani bugün bizim kamusal dediğimiz alanları incelemektedir. Öyle ki mikroekonomi bile temelde şirketleri inceler hatta tek tek şirketleri bile değil aralarındaki ilişkileri ve piyasayı oluşturmaları anlamında şirketleri inceler. Makroekonomideki genişliğe ise hiç girmemeyi anlaşılır nedenlerle tercih etmekteyim. Bu genel ekonomik algıya özel alan ancak erkek-egemen aile yoluyla katılabilmektedir ki bunlar da aile değil ev halkı (households) olarak analiz edilirler yani bir tüketim birimi olarak. Bu alandaki minimalleşme bireye kaymışsa da bu tüketen bireydir; salt tikellik olarak birey değil bir soyutlama malzemesi olarak metodolojik birey canlı-kanlı bir şey değildir.

Ekonomi bilimi bu derece araçsal yaklaştığı aileye ve bireye nerede değer verir? Evet, yanılmıyorsunuz elbette yatakta ama cinsel hazza ilişkin olarak değil üremeye ilişkin olarak. Bu durumlara en çok kafa yoran iki düşünür ise Malthus ve onun devamı niteliğindeki Lucas’tır.

Malthus'un iddiası şudur: Eğer yiyecek ve mekân potansiyellerimize bakmaksızın (daha doğrusu bugünkü refahımıza bakıp geleceğe karşı miyop davranarak) üremeye devam edersek bir sonraki dönemde oluşacak insan fazlalığını doyuracak stok kalmaz ve bu durumda zoraki doğum kontrolü, açlık, sefalet, şiddet, savaşlar vb. insanlık dışı yöntemler kaçınılmaz olur. İnsanlar yiyecek bol olunca iyimserleşerek olabildiğince çok çocuk yaparlar ancak bu iyimserlik sonuçta fazla nüfusa yol açar. Bir sonraki kıtlık döneminde ise güçsüzler ve fakirler elenirler. (Bu durumu anlatan Malthus'un henüz sanayileşmenin başlarında çoğunluğu hâlâ tarım toplumu olan İngiltere’de yazdığı anımsanmalıdır.)

Bu iddia giderek sanayileşmenin artışıyla geçerliliğini bir oranda kaybetmiştir. Ancak bu sefer de garip bir paradoks doğmuştur. Çiftler artan refahla birlikte ürünlerin fiyatlarındaki artışı kıyaslayarak paralarını daha ucuz ve gerekli olana sarf etmeye başlamışlardır. Bu durum, onların örneğin bebek bakmanın (bebek yapmanın maliyeti! ve bebeği yaparken alınan haz gözden kaçırılıyor.) maliyetini (pudralar, biberonlar, emzikler, alt bezlikleri vb.) başka ürün ve hizmetlerin maliyetiyle kıyaslamalarına yol açmaktadır. Bebek bakma maliyeti arttıkça çiftler başka ürünlere ve hizmetlere yönelirler, aksi olursa da bebek yapar çiftler demektedir neo-liberal Lucas. Şimdi burada ekonomi biliminin açıklayamadığı olay şudur: Postmodern zamanlarda bebek bakmanın da başka hizmet ve ürünlerin de fiyatı daha önceki yıllara göre reel anlamda ucuzladı. Bu durumda çiftler neden çocuk yapmıyorlar? Lucas diyesi ki diğer ürün ve hizmetler daha fazla ucuzladı. Bu da yanlış. Çünkü bebek bakmayı kolaylaştırmak için ülkeler pek çok özendirici tedbir aldı: Anne ve babalara hamilelik ve loğusalık izinleri, vergi indirimleri, özendirici tedbirler getirildi. İnanılmaz bir şey ama tık yok. (Viagra bile aslında treni kaçırmaya yakın baba adaylarına hizmet edecekti ama üremede artış hâlâ gözükmüyor.) Bunca önleme rağmen üremede artış Afrika'da ve Asya'da patlak verdi. Oralarda Malthus'un dediğinin aksine reel bir refah artışı da yok ama insanlar niye çocuk yapıyorlar öyleyse? Malthus belki salt bir noktada haklı çıkıyor: Aşırı nüfus ciddi çatışmalara yol açıyor ve güçlü olan bir şekilde ayakta kalıyor. (Örneğin Irak'ın Saddam devrilmeden önceki nüfus artış hızı tüm Batılı ülkelerden daha yüksekken, şu son savaşta bıraktığı ölü sayısı 1.000.000, bu sayı A.B.D. için yalnızca 5.000)

Ekonomi bilimi piyasa ilişkileri içinden insan toplumuna yaklaşmaya çalışmaktadır. Malların fiyatlarındaki artış ya da azalış hatta refah artışı bile insanları daha çok bebek yapmaya ikna edemiyor. İnsanların anladığı anlamda çocuk yapıp baktıkları heteroseksüel sıcak yuva yok artık. Annelerimizin ve babalarımızın yer aldığı kuşağın heteroseksüel monolitik evi yok. Evimiz de onlarla birlikte tarihteki yerini alıyor.

İşte ekonomi bilimi bu olguyu (demografik değişme) anlamakta çok aciz kalmaktadır; Öyleyse sivil toplumun bilimi sosyolojiye geçelim.



II) Sosyolojinin Dünyası: Ayna Ayna Söyle Bana var mı Bu Dünyada Daha Açıklayıcı Benden Başka?

Ekonomi biliminin derdi nedir? Çok basit bir düzeyde bakarsak kendisine nüfusu anlamak için yanlış analiz malzemesi seçiyor. Her aklı başında Marksist'in bileceği gibi ekonomi biliminin seçtiği analiz birimi ya çok büyük ya da çok küçük. Kendi başına buyruk, eylem sahibi özne yok artık. (Ki o ailesini güden erkek Batılı ve beyaz bir bireydir.) Öte yandan o bireyin yetişeceği bir ulus-devlet (hatta bir site-devlet bile) yok. Piyasalar da gün geçtikçe daha çok ve özgün firmaya kapılarını açıyor ve bu firmalar artık homojen değil. Heterojen ve küreseller. Firmalar insanları güderken onları aile içinde değil babanın otoritesini sarsacak biçimde, şakacı, muhalif ve ironik bir tarzda güdüyor. Tipik postmodern bir tarz bu; yani iktidar olduğunu hissettirmeyen sinsi bir iktidar bu. Bu anlamdaki bir iktidar her yerde var. Böylelikle firmalar daha çevreci, daha eşitlikçi ve daha özgün, ayrıca da dev boyutta değiller.

Sosyoloji demografideki değişimleri daha mantıklı ve makul bir alanda tartışıyor: O ne bireye ne de piyasaya bakıyor. Bireyle devlet ve piyasaya giden yoldaki sayısız tikel özgünlüğe, yani kurumlara (aile, medya, arkadaş grupları, din vb.) göz atıyor ve bu anlamda Marx'ın deyimiyle hem maddi bir varlık olarak toplumu biçimlendiren ve bireyin hareket edebilmesi için gerekli ama onun iradesini de sınırlayan alana göz dikiyor. Üreme konusu gündeme geldiğinde ailedeki değişmelere bakarak kimi kestirimlere gidiyor.
Britanyalı sosyolog Giddens aile konusunda diyor ki, aile artık bilindik anlamıyla tarihe gömülüyor. Heteroseksüel çiftler bir arada yaşamaya, devlet karşısında yükümlü olmamaya dikkat ederlerken devletin eskiden onaylamadığı evlilikler kabul görmeye ve artmaya başlıyor. Şu durumda evli heteroseksüellerin oranı düşerken üreme anlamında verimsiz görülen gey ve lezbiyen çiftlerin oransal artışı dikkat çekmektedir. Ayrıca heteroseksüel evli çiftler arasında da aldatmalar, farklı çiftlerle çaprazlamalar (swingers) çok yaygın. Bir de evli çiftler arasındaki boşanmalar rekor düzeyde. Giddens'ın bu duruma yorumu haklı olarak şu: Evlilik kurumu ortadan kalkmıyor, özgün anlamından yitirse de genişliyor, çeşitleniyor, kültürleniyor ve demokratikleşiyor. Öte yandan evli olmayan çiftlerin çocuk yapması da artık eskisi kadar anormal karşılanmıyor. Onlara da yasal haklar tanınabilmesi ve bu çiftlere yükümlülük getirilmesi tartışılıyor. Bu durumda o çiftler de dikkatli olacaklardır. Öte yandan özendiriciler onları belki daha fazla çocuk yapmaya sürükler.

İşin üreme boyutu hayli girift ve çetrefil. Bir de cinsellik tarafına bakalım. Tüm bu değişmeler neden var? Evet, temelde olan Yeni Sol'un savunuları ve feminizmin gücü. Feminizm kadınlara güç aşıladıkça klasik ataerkil aile savruldu ve eski anlam ve önemini yitirdi. Artık o aile sosyoloji için bir interval olamaz. Bu alanı ne dolduracak öyleyse? Yitip giden akımlar arasında Yeni Sol ve feminizm de var çünkü. Buraya yeni bir interval girecek ve bizi bizden daha iyi tanıyıp devletten evla yatak odamıza gelecek. Bu interval medyadır.

Medya üreyin demez ama kadın-erkek arasındaki cinsel oyunları ve karşılıklı stratejileri belirler. Kimi zaman maço erkeği, kimi zaman muhallebi çocuğunu, kimi zaman vamp kadın tipini, kimi zaman ev kadını tipini öne çıkarır. Hatta Türkiye gibi toplumlarda gece yarısından sonra erotik yayınların yapılması nüfus patlamasına da yol açabilmektedir. Medya ilginç bir şekilde şimdilerde aileye karşı böl-yönet politikası gütmektedir. Önceleri tüm aile adına aile reisi sayılan baba olan bireye hitap ederken şimdilerde çoğunlukla ailenin diğer bireylerine, özellikle çocuklara hitap ediyor. Önceleri baba bireye aile üzerinden saldırılmaktaydı. Şimdilerde bağımsız erkek karakteri de revaçta ve bu durum erkeklere hitap eden cinsel içerikli oyuncaklarla arttırıldığında erkek birey aile kurmaksızın eğlenmenin, haz almanın ve bir yere bağlı olmamanın yolunu buldu. Bulamasa bile artık cinsel içerikli oyuncaklar yeterince tatmin edici, sonuç alıcı ve eğlenceli. Sorumluluk almaksızın haz almak, ütopyalar gerçek olmuş gibi... Üstelik farklı cinsel deneyimlere açılmak da daha kolay: Eşcinsellik, biseksüellik ve fetişizmler tırmanışta. Unutmayınız ki transeksüellerin en büyük vaadi erkekleri her anlamda tatmin ettikleri ve sevişmenin her türlüsünü iyi bildikleri yönündedir. Ancak keşke eşcinsellik, biseksüellik ve transseksüellik sınırlarında yalnızlığın giderilmesi mümkün olabilseydi…

III) Kadın ve Erkek: Buzullar Erirken Kutup Ayıları da Penguenler de Beraber Ölür

Sosyolojinin bıraktığı yerden kültür çalışmaları, psikanaliz ve postmodernizm gelir ve girer devreye... Onlar ekonomi ve sosyolojiden bakıldıkta yöntemsiz gibidirler. Oysa çok şey anlatıyorlar. Örneğin internet, porno yayınlar, video oyunları neler yapıyor cinselliğe? Dijital Oynaşmalar gerçek cilveleşmelerin yerini al(m)ıyor mu? Gerçekten de "tek elle okunan kitapların ardından" "tek elle izlenen filmlere" oradan da "tüm bedenimizle içinde olacağımız bir sanal sevgiliye" geçmedik mi? Bilimkurgu gibi gözüküyor ama Cherry 2000 filmi ya gerçek olursa, ya da Blade Runner hatta Matrix? Artık sanal genelevler var olursa ne olacak? Sanal Teddie ve Sanal Valerie beni ikna etti, sizi de ikna edecektir...

Çocuklarımızı ise kârlı olduğuna inanırlarsa kesinlikle ikna edecekler... Gerçekten de her gün daha yaratıcı, daha baştan çıkarıcı, daha güzel, daha estetik ve daha ucuz bir sevgili buluyorsak neden cilveleşelim, saatlerce niye sevgilimizi düşünelim, üstelik kaybetmek de ayrı bir risk en az âşık olmak kadar... Bir de şu var ki hangi sevgili size bu kadar lüksü bir anda verir, verebilir mi, vermek ister mi? Bu durumda da şu anda olan olacaktır. İnsanların bir kısmı bu alanda gelişen üremesiz cinsel çekicilik yarışını görüp aseksüaliteye kayacaktır ki pek çok insan da böyle olmaktan gurur duyuyormuş. http://www.newscientist.com/article.ns?id=dn6533 İletişimsizlik artarsa, insanlar cinselliğin merkezinden ve üreme içgüdüsünden değil marjlarından dolanırlar, marjları merkeze taşırlar (bu politikanın gündelik büyük siyasete benzerliği ve faşist/baskıcı içerimleri dikkat çekicidir.) ve 17 aylık bebeğe tecavüz edilen bir ülkede, daha vahimi çocuk pornosu en çok izlenen ve yayılan (belki de yapılan) bir ülkede yaşamak zorunda kalırız. İşte mutlaka bir marj olacaksa ve bu marj ürün vermeyen bir cinsel eylem ise yalnızlığımızı karşılıklı mastürbasyonlarımızla şenlendirelim. Nicedir artık cinsel eylem yaşamın temeline giden yol değil iken ve erkekler istikrarlı bir şekilde tatmin edilmemiş eşlerini yataklarında yapayalnız bırakırlarken kadınlar da şunu yapıyor belki de: "She bop". Ama devamı da şu güz güneşinin: "He bop, we bop, i bop, you bop, they bop."

Cindy Lauper'in parçasının linki: http://www.youtube.com/watch?v=vyq7u6Qt94M

She Bop lyrics

We-hell-I see them every night in tight blue jeans—

In the pages of a blue boy magazine

Hey I've been thinking of a new sensation

I'm picking up--good vibration--

Oop--she bop--

Do I wanna go out with a lion's roar

Huh, yea, I wanna go south n get me some more

Hey, they say that a stitch in time saves nine

They say I better stop--or I'll go blind

Oop--she bop--she bop

She bop--he bop--a--we bop

I bop--you bop--a--they bop

Be bop--be bop--a--lu--she bop,

I hope He will understand

She bop--he bop--a--we bop

I bop--you bop--a--they bop

Be bop--be bop--a--lu--she bop,

Oo--oo--she--do--she bop--she bop

(whistle along here)...

Hey, hey--they say I better get a chaperone

Because I can't stop messin' with the danger zone

No, I won't worry, and I won't fret--

Ain't no law against it yet--

Oop--she bop--she bop--

She bop--he bop--we bop...


Etiketler: kültür sanat
İstihdam