27/04/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Bir şehrin utandığından söz edilebilir mi? Beklenir mi ya da? Sadece Siirt’e özgü kabul edilip, sıyrılmak mümkün müdür?

Bir şehrin utandığından söz edilebilir mi? Beklenir mi ya da? Sadece Siirt’e özgü kabul edilip, sıyrılmak mümkün müdür? Ne şehirler ne de coğrafyalardır suçlu olan; Türkiye’de nerdeyse her üç çocuktan biri hayatında en az bir kez cinsel istismara uğruyorsa, bu çocukların yüzde 70’i 8-12 yaş arası kız çocuklarıysa öfkeli tepkilerin, suçlamaların, “yakalayın şu sapıkları” diye bağırmanın anlamı var mı?

Siirt’te ortaya çıkan ve fakat Siirt’le bitmeyecek olan ve Türkiye’nin dört bir yanında biteviye süren çocuklara yönelik cinsel istismarı önlemenin yolunu bulmak gerekiyor. Yapılacak en büyük hata, saldırılardan çocuksevicileri (pedofil) sorumlu tutmak olacaktır.

Evet, pis ve iğrençtir, suçtur ama pedofili hastalarının temel özellikleri sadece ama sadece çocuklara karşı cinsel arzu duymalarıdır. Ne Siirt’te ne de diğer yerlerde çocukları istismar edenler, onlara tecavüz edenler, buna göz yumanlar, üstünü örtmeye çalışanlar, yayın yasağı koyanlar pedofil değillerdir. Önce bunu anlamak gerekir.

Siirt’teki kız çocuklarına, akranları olan sınıf arkadaşları, “bozuldukları, artık kız olmadıkları” kulaktan kulağa yayılmaya başlayınca “ellere var da bize yok mu?” diye tecavüz etmişler.  Çocukların eğitim gördükleri okulun müdürü firarda ve sanıklar arasında polis, asker, esnaf, memur vs gibi her meslekten kişilerin olduğu biliniyor. 15 kişi tutuklu ama sanık sayısı 100’ü geçmiş durumda.

Bu ‘insanlar’ evet insanlar pedofil değiller. Onlar, nedeni tecavüz olsa bile “evlenmeden önce bir kere kızlığı bozulmuş olanın artık orospu olacağına ve parasını veren herkesin altına yatması gerektiğine” inanıyorlar. O yüzden yani o çocuklar “artık orospu” olarak kabul edildiğinden, olayı duyanlar bu durumu tuhaf karşılamamışlar, dahası önemsememişlerdir.
Dışardan “nasıl olur da suskun kalabilirler” diye tepki gösterilmesine bile şaşırmış olabilirler. Yayın yasağı olduğu için bilemeyeceğiz ama mahkeme sırasında bazı sanıkların “Ya ne bileyim, onların para veren herkesle yattıklarını duydum, ben de para verip birlikte oldum, suç olduğunu düşünmemiştim” diye kendilerini savunacaklarını öngörebiliriz.

Kendisini “Erkek” olarak tanımlayanlar için bebek, çocuk, genç, erişkin, yaşlı gibi sıfatlar yok; kadın kadındır ve bedeninin sahibi kendisi değildir anlayışı var. O kadar kendi bedeninin sahibi değildir ki, onu korumaya kendisi muktedir değildir, dahası böyle bir derdi yoktur ve bir kadının bedeni ancak bir erkek tarafından korunabilir, diye düşünülmektedir.

Yaşı ne olursa olsun bir kadının bedenini kocasına teslim edene kadar koruyamayan erkek, erkekten sayılmaz. Kadın bedeni, kızlığı, bekâreti kocasına kadar korunmayıp, bozulduğunda kutsallığı ortadan kalkıp yerine herkesin ortak kullanımına açılan bir orta malına dönüşür. Evlenmeden, bir sahibe teslim edilmeden bozulan bir beden toplumun ortak arınma aracına dönüşür. O beden genel kullanıma açılarak bekâret ve kızlık bir kez daha kutsanır ve kutsallık bozulmuş olandan yeniden üretilir. Bozulmuş, kirletilmiş olandan toplumun ortak ahlakı yeniden kurulur. Bekâretin bozulmadan saklanması kuralı kutsanır.
İşte ahlaki muhafazakârlığın kadın bedeni üzerinden yeniden üretilmesi bu yolla gerçekleşir. Sıkı kurallarla korunan bir kez kirlenir ya da kirletilirse iğrenilen, tiksinilen bir nesneye dönüştürülerek temizliğin, dokunulmamışlığın kutsanması sağlanır.

Bu yüzden bir toplumda kadın bedenine yönelik muhafazakârlık ne kadar artarsa o toplumda cinsel şiddet ve suç o denli yaygınlaşır.

Kadın, kendi bedeninin sahibi değil, onu erkeğine teslim edene kadar geçici olarak elinde tutan ve bozulmadan saklamaya muktedir olamayacağından da katı kurallarla kapatılması gereken bir “doğuştan ahlaksıza” dönüşür. Erkek hiçbir zaman kadının bedeninin kadına ait olduğuna inanmadığından, erkek sahibi tarafından korunmayan bedene ortak olmakta bir sakınca görmez.

Ahlaki muhafazakârlık, kadın bedenine dokunulduğunda mundar olup, saflığı ve  temizliği bozulacak bir kutsallık affeder; sadece bozabilmek için. Mesele budur. Tabii ki suçlular cezalandırılmalı ama onların sadece bu toplumun tetikçileri oldukları da unutulmamalı.



Etiketler: insan hakları
İstihdam