24/11/2008 | Yazar: Emine Özkaya



‘Borders Fuckers’ adlı kabare, Londra’da 3 yıldır yapılmakta olan Transfabulous Festivalinde oynandı. Festival esasen Belgrat’ta başladı. Oyun, Sırp milliyetçiliği, militarizm, savaş ve Ortodoks Kilisesi üzerinden militarizmin sınırlarını aşma, queerlerin dünyasıyla, straightlerin dünyasının bölünmesi konularını işliyor. Emine Özkaya ile Greg Ryan, Jet Moon ve grubuyla Kaos GL için konuştular.

Jet Moon ve grubunun oyuncularıyla queer grubu La-Di-Da'dan Greg ile birlikte sohbet ettik. Oyuncuların bir kısmı, transgender. Karakterin ikisi queer. Bu terimi kullanmak istiyorlar ve görünüşleriyle, hissettikleriyle, cinselliğe ve yaşama bakışlarıyla da, böyle düşünüyorlar. Gey ve lezbiyen olarak bir kimlik altında tanımlanmak istemiyorlar.

Greg, yıllardır Sumbaband, No Borders gibi gruplarla dayanışma içinde olup, aynı zamanda, geylerin sağlık sorunlarıyla ilgili bir işte çalışıyor. Kaos GL'yi de hep birlikte okuruz.

Bu söyleşinin önemi, geniş anlamda "no borders" ve eski Yugoslavya’da, savaşın, milliyetçiliğin, kimlik kargaşasının en yoğun yaşandığı bir zamanda ortaya çıkmış olması. Transgender bağlamında, no borders'in ele alınmış olması çok önemli. Gey ve lezbiyen hareketinin içinde bile ayrımcılığa uğrayan bir kesim transgender’lar.

Emine: Evet, öncelikle sizi tanıyalım, Jet Moon…

Jet Moon: Merhaba, Londra’da yaşıyorum. Queer Belgrade Kolektifi’nin üyesiyim.

Myda: Merhaba, ben de Queer Belgrade Kolektifi‘ndenim. Sırbistan-Belgrad’da yaşıyorum.

Emine: Kabere yapıyorsunuz, kısaca anlatır mısınız, nedir Transfabulous Festivali?

Greg: Nedir Transfabulous ve buraya nasıl gelindi?

Jet Moon: Şöyle, Transfabulous, her yıl Londra’da yapılan bir Transgender Sanat Festivalidir. Bu yıl üçüncüsü yapıldı. Londra transgender topluluğuyla dayanışma hareketi olarak başladı. İlk başta, insanların korkusuzca bir araya geldiği ve transgenderlerin birbirleriyle buluştuğu piknikler oluşturuldu. Ve sonra, bu piknikleri düzenleyen, Serge Nicholson ve Jason Baker, piknikleri, Londra’da da yenilediler. Bu üçüncüsü olduğuna göre… Evet, ilki 2006 yılında yapıldı.

2007 yılında Jason, Queer Belgrade Festivali için Belgrad’a geldi. Çünkü, biz festival programı içinde, politik bir tartışma olarak, transgender konusunu ele almıştık. Jason da Transfabulous hakkında ve Londra’daki durumla ilgili konuştu. Belgrad’da, enternasyonal misafirlerin de katıldığı toplantılarda, sık sık, Belgrad’ın dışındaki durum ve özellikle Balkanlar‘da insanlar neler yaşıyor, gibi şeyler konuşulup, kıyaslamalar yapılıyordu. Ve buna ek olarak, insanlar arasında bir dayanışma oluşturuyorduk.

Sonra… Jason, beni davet ederek, Transfabulous için bir kapanış gösterisi sahnelemeyi önerdi. Gösteri ve vitrin - the caberet, Queer Belgrade festivalinin bir parçasıydı yıllardır. Transfabulous hakkında yeterli bilgi verebildim mi?

Emine: Bu oluşumun arkasındaki esas fikirler nelerdi?

Jet Moon: Sanırım 1998 ya da 1999’dan beri insanlarla, daha çok da oyuncu olmayan Queer ve aktivistlerle çalışırken, onların deneyimlerinden oluşan politik hikâyelerle, Queer olmayı ve radikal politikayı konuşuyorduk. Ve bu konuşmalarla neler yapabiliriz, nasıl yazıya döker ve sahneleriz gibi… İnsanların bana anlattığı bu hikâyeleri daha geniş bir bağlamda nasıl politik olarak değerlendiririz filan.

Buna ilaveten, 6-7 karakterin anlattığı hikâyeleri nasıl bir noktaya bağlarız gibi çalışmalar vardı.

Böylece, ilk kez medya için bir şey yaptım. Medyada nasıl gösteriliyoruz. 11 Eylül’e paralel olarak, kuşatılmışlık durumu… Bu sırada, Sydney’de yaşayan Arap bir kadının, queer olarak, 11 Eylül sırasındaki yaşamı, ırkçılığın, bu topluluğun yaşamındaki etkileri ve buna benzer şeyleri konu alan bir metin üzerinde çalışıyordum.

Görüldüğü gibi, bütün bu farklı durumların daima birbirleriyle ortaklığı söz konusu.

Greg: Transfabulous’da oynadığın rol bu gösteride özgün olarak mı ortaya çıktı? Veya daha önce, Queer Belgrad’da oynadığın bir rol müydü?

Jet Moon: Her ikisi de.

Greg: İkisi de?

Jet Moon: Queer Belgrad Festivali’ndeki gösterilerde olduğu gibi, her zaman bir konumuz oluyordu festival için. Öyle ki, sanırım, ilk büyük gösterimizin adı, Border Fuckers’ dı. Sınırları aşma, militarizmin sınırlarını aşan, queerlerin dünyasıyla, straightlerin dünyasının bölünmesi konularını işliyorduk.



Emine: Çok hoş bir deyiş, ‘Border Fuckers’.

Jet Moon: …ve farklı, parçalanmış yaşamların hikâyesini bir araya getirerek, insanların, bu karakterler arasındaki uçurum ve farklılık konusunda düşünmelerini amaçlıyorduk. Öyle ki, hikâyeden bir tanesinde karakter, geleneksel bir kadın olarak büyütülmesine rağmen, gey olan birini canlandırırken, onun, gey topluluğuna da tam olarak uyum sağlayamadığını …

Maja’nın ‘Cigarette Girl’ dediği bir şov var– fakat o benim yaşam hikâyemin bir kombinasyonu, nasıl bir kız olarak yetiştirildim... Başka bir hikâyede ise, bazılarımızın annelerinin, savaş sırasında, Belgrad sokaklarında sigara sattıklarını konu alıyor. Sokaklarda sigara satan anneleriyle ilgili – ve sonra, bir meta olarak kadın bedeninin, cinselliğin kullanıldığı koşullarda verili sınırları aşıp, verili sistem içinde verilen güç mücadelesi. Cinsel rol ve kimlikler üzerinden… cinsel üstünlüğe dönüştürülüp, sınırları aşması. Bildiğiniz gibi, insanların cinsiyetçiliğe, kapitalizme ve toplumsal rollere karşı verdiği mücadelede daima sınırlara hayır politikaları var. Pratikte bu kadar uyumsuz görünen fikirlerin arasında bir bağlantı var hep.

Fakat, ilk Queer Belgrade Festivali, başlangıçta küçüktü, sanatçılar o günlerde neyi sahneliyorlarsa, onu oynuyordu. İkinci festivale gelindiğinde, düşünecek zamanım oldu ve daha yaratıcı şeyler düşünmeye başladım. Senin de söylediğin gibi, oldukça zor bir şey istediğin mesajı ulaştırmak. Şovun içinde, bir şekilde eğlenceli hale getirerek, seksi bir hava vererek, ciddi, politik bir mesajı eğlenceli hale getirebilmek. Eğlendirirken, fark ettirmeden, mesajı şovun içine yedirmek. Nitekim, iki üç gün sonra, seyirci, ‘aman allahım...’ diyor. Bu kadar eğlencenin arasında, çok ciddi bir siyasi mesaj da varmış.

Greg: Bazı karakterlerle ilgili bir şeyler söyleyebilir miyim? Sanırım… Myda, Jet, her ikiniz de karakterisiniz bu ‘amaç’’ın. Karakterleri kim tanıtıyor… Kaç karakter var?

Jet Moon: Orada sekiz oyun var ve dokuz oyuncu.

Greg: Dokuz oyuncu, demek! Ve senin söylediğine göre, çok ciddi politik konular… Şöyle ki, bazı konular oldukça ciddi, örneğin, jenosit gibi…

Jet Moon: Çok tuhaftı.

Greg: Evet, öyleydi, kız… erkek? Erkekti, kesinlikle! Öyle ki, Adam, vücudunu komikçe titreterek sahneye geldi, dans etti. Sanki, bu komik hareketlerle, o büyük endamıyla, ‘Hawaii Five O’ teması ve müziğinde olduğu gibiydi. Ve sonra, forensik lastik eldivenleri giydi… Tam bu noktada, seyircilerin hepsi, bu bir seksi gösteri mi, değilse nedir diye sormaya başladı. Akabinde, t-shortunun arkasındaki ‘Forensik’ baskı göründü. Ve sonra, günlük ne iş yaptığını anlattı.. Evet, çok politik bir icraydı. Yani, toplu mezarları kazmak, kemiklerin kime ait olduğunu tespit etmek… Aynı zamanda buna humor katmak… Kendisini alaya alarak, ‘benim göğsümün şişman olduğunu mu düşünüyorsunuz?’ gibi sorular yöneltmek. İnsanlar güldü bu durum karşısında. Fakat, değindiği bazı konuları çok dokunaklı buldum. Ve dahası, hikâye içinde hikâye vardı. Hele bir fıkra vardı, Tuzlalı taksi şoförlerinin ona anlattığı. Çünkü onu erkek olarak görüyorlar. Bunların arasında nasıl bir denge var? Veya her oyuncu kendi uyumunu mu sağlıyor? Sanırım çok farklı…

Jet Moon: Hımm… Birçok şey oyuncuların yeteneğine bağlı. Buna göre uyarlamak ve yazmak… Tamam, temsilin tamamı Transfabulous diye düşünüyorum ama burası Belgrad değil. Kapanış gecesi ve Transgender seyirci. Ve seyirci Transgender konularının politikasını görmek istiyor. Ve bu seyirci ille de ‘No Border’, anti-faşizm veya anti-militarizm konularıyla ilgilenmek zorunda değil. Ve bir oyun nasıl yazılmalı, böyle ağır bir konuyu, seyirciyi eğlendirerek nasıl sunmalı konusunu iyi ayarlamak gerekiyor. Dylan’in örneğinde olduğu gibi. Srebrenica’da, bir bilimci olarak, insan kalıntılarını araştırmasını anlatırken, kendisini de ortaya koyuyordu. Keza burada kendi bedeninin kaçınılmaz değişimini, kendisinin toplumsal cinsiyetini de konu ediyordu. Ve insanlar toplumda nasıl belirleniyor, yani ırk ve cins olarak. Ve insanların bu beklentilere verdiği yanıt. Bunu yapamama durumunda, varlığın da yok. İnsanların bu ayrımları ne kadar umursadığı önemli değil.

Greg: Çok etkilendim, o, erkek ve kadın bedenlerini teşhis ederken, yalnızca kafatası ve kalça kemiklerine baktıklarından söz ettiğinde. Onların, hangi milletten oldukları, dinleri, nasıl yaşadıkları, kadın mı, erkek mi oldukları değil, hangi hormonu üretiyordu bedenleri, buna göre kimlik tespiti yapıyorlar. Evet, müthiş buldum doğrusu!

Jet Moon: Sanırım bundan hiç söz etmemişti o! Ben yazdım onu. Ne yaptıysak … bir çoğunda, o cinsiyet konusundan söz ediyordu. Queer Belgrade festivalindeki panellerde cinsiyet üzerine konuşma yaptı ve kayda aldık. O kaydı yazıya döktüm ve bunu sahneye uygulamaya karar verdikten sonra onu karşıma alıp, kahve içerek sohbet ettik. Ona, gerçek işinde ne yaptığını sordum ve işi ile cinsiyetini birleştirerek bir senaryo yazmasını önerdim. Bu şekilde, milliyetçilik ve bedenimiz noktasından yola çıkarak, Transgender olayın işlemek. Ve seyirciyi dinlemeye teşvik etmek… Senin de izlediğin gibi, hikâye böyle başladı. –İşte tam bu noktada başka bir konuyla, hiç aklından geçmeyen bir konuyla karşı karşıyasın. Senin deneyimin dışında, ait olmadığın bir dünya.– Oldukça rahatsız edici ama bir o kadar da komik. Birbirinden farklıymış gibi görünen konular arasında bağlantı kuruyoruz sürekli olarak.

Greg: Sanki kasten anlatıcının kendisini oyuna sıkıştırıyorsun. Kız olduğunun söylenmesinin dışında, transgender olarak yetişen bir delikanlı var, oğlanlarla gezip tozan ve tamamen cinsiyetle ilgili bir şey.

Jet Moon: Doğru.

Greg: Milliyet, etnik kimlik ve diğer konular… Kasıtlı olarak toplu mezarları sokuyorsun ve hepsini birlikte harmanlıyorsun.

Jet Moon: Başka bir yolu var mı bunu insanlara dinletmenin? Açıklayayım, eğer o sahneye çıkıp, doğrudan kendisini anlatmış olsaydı, dinleyeceğimden emin değilim. Çünkü, o gerçekliği biliyorum. Farkındayım, fakat çok rahatsız edici, duygusal düzlemde. Politik aktivist olmama rağmen unutmak istiyorum. Çünkü çok ciddi ve ağır bir konu. Ve eğer ben dinleyemiyorsam, bu konuda politize olmamış izleyiciden nasıl anlamasını bekleyebilirim. Senin gibi biri çok zeki olmak zorunda. Sen, nasıl bir yapılanma olduğunu anladın, o çılgın dansın arkasındaki gerçeği de. Vay be, neler düşünüyor burada? Ama çok eğlenceliydi. Çok komik bir adamı temsil ettiği gibi. Ben de, sizler de şanslıyız. Sanırım onunla tanıştığımda, böyle bir rol sergileyebileceğinden emin değildim. Gördüğün gibi, başardı işte. Doğrusunu istersen, biraz Drag King gibi konular üzerinde çalışmıştım. Çok gençken de biraz Shakespeare çalıştım. Ve gerçekten iyiydi? Şahane! Ona yazılı metni teslim ettim ve kahvemizi içiyoruz. Bana, yaptığı işten söz etti. İşte o zaman kafama koydum bunu. Srebrenica ile ilgili gerçek bilgilerden doğacak açığı kapatabilir misin diye sordum. Çoğunlukla böyle yazıyorum metni. İnsanların hikâyelerini dinliyorum ve yazıyorum. Ve sahneliyoruz. Senin de belirttiğin gibi, milliyetini, cinsiyetini, inancını ayırt edememe konusunda % 98 başarılıydı. Bütun şov boyunca bunu vermeye çalışıyoruz. Tam da bu işte-mesaj. Evet, gerçekten bir başkasının öyküsü başka türlü anlatılamaz. Herkesin bir hikâyesi var ama bunu dinletmek için, nasıl bir araya getireceksin, ne tür bir yöntemle anlatacaksın, sorun bu.

Emine: Sırbistan seyircisiyle, Londra seyircisini kıyaslarsak, farklılık neydi tepki bakımından?

Jet Moon: Oradaki temsil Transfabulous için yazılmıştı ve hiç bir yerde temsil edilmemişti. Belgrad’daki açılış gecesinde, çok büyük destek aldık. Temsili izlemeye gelen seyircilerin tavrı çok dostaneydi.

Fakat, öyle sanıyorum ki, Transfabulous seyircisi çok özel. Geçen yılki gösterimde, seyirciler harikaydı. Keza insanlar çok teşvik ediciydiler. Sanki iki yüz yakın arkadaşımın önünde oynuyormuşum gibi bir şey. Gerçekte Transfabulous’ta ne olduğunu anlıyor seyirci. Sahnede ne oluyor, kimin hikâyesi konu ediliyor… Bir şekilde kendilerinin temsil edildiğini düşünüyorlar. Dış dünyada bunları görmek mümkün değil. Trans, Gender, Queerelerin, pozitif olarak temsil edildiği bir dünya yok. Yok gerçekten. Biliyorsunuz, geleneksel yerlerde queer ve trans kişiler daima… eğer onlar pozitif karakterlerse, genellikle sonları ölümle bitiyor.

Çünkü bu konuda yazılmış, gelmiş geçmiş film teorileri, queer ve trans karakterleri saykotik, hasta ve ölü olarak çizer. Geleneksel arenada sürekliliğini koruyan bir şey bu.

Doğal olarak, Transfabulous’un her izleyicisi bir şekilde şöyle düşünüyor: ‘Burada ben söz konusuyum!’ Ve herkesin neden çok destekleyici olduğu besbelli. Çünkü kendi yaşamları söz konusu. Sadece seyretmiyorlar, düşünüyorlar da. ‘Burada söylendiğinden daha iyisi olabilir mi? ‘Ohh, bizden insanlar buradakiler ve bizim hakkımızda konuşuyorlar!’

Greg: Oradaki bir şeyi öğrenebilir miyim? Başka çeşit queerlere oynadığında neler yaşadın? LGBT seyircisi? Hatta tamamen doğrudan seyirciye. Bu çeşit izleyici karşısında sergiledin mi bu temsili?

Jet Moon: Eh… Tabii, tamamen doğrudan izleyici karşısında oynamayı seviyorum. Oldukça farklı. Farklı deneyim çünkü ve çok iyi bir şekilde sunmak zorundasın. Ve ne şekilde hitap edeceğin konusunda zeki olmak zorundasın. Buna rağmen, Slovenya, Ljublijana, RDECE ZORE festivalinde ilk kez sahne almıştım. Temsilin adı ‘Kapitalist Orospu Fantazileri’. Çok güçlü fem bir karekteri canlandırıyordum. Sarışın, oldukça sarışın ve süper pembe giysiler içinde. Erkek seyircilerin çoğu tarafından yuhalandım. Ve tam o sırada, bir şekilde belime penisli kemeri sarıp mastürbasyon yapmaya başladım. Ve seyircilerin arasındaki tanıdıklarımın söylediğine göre, beni ıslıklayan adamlar birden suspus olmuş ve birbirlerini ıslıklamaya başlamışlar. Diğer seyirciler de onlara gülmüş. Ve bu noktadan sonra, yetkin bir durum söz konusu; cinsiyetçilik ve heteroseksizm tuz buz oldu. Sahnede bunu yapabilirsin ama sahne dışında yapmaya kalksan, kafan parçalanır sanırım.

Greg: Şu bir gerçek ki, sahnede oynamak bir nevi serbestlik getiriyor. Ya da bir çeşit özgür alan, herhalde günlük yaşamda buna kalkışmak oldukça tehlikeli olmalı.

Jet Moon: Evet, sanırım güvenli bir görünüm kazandırıyor. Belarusya’daki Sosyal Forum’da queer feministi canlandırırken de aynı şey başıma geldi. Havayı hissettim, cinsiyetçi ve homofobik bir atmosfer vardı. Oynadığım rolün dışına çıkarak, direk olarak izleyiciler arasındaki lezbiyenlere seslendim: ’Aranızda hiç kadınlardan hoşlananlarınız var mı?’ diye sordum. Ve bir iki çift kendini belli etti. Sahne benim ve bulunduğum konumda onlara merhaba deme yetkim var. Onlar da açığa çıkartılmanın mutluluğunu yaşadı. Diğer zamanlarda böyle şeyler olmuyor. Bu tür şeyleri yapabilmek, elindeki gücü dengelemek çok önemli. ‘Oh! Belki gey olmak çok güzel bir şey. Belki kadınlardan hoşlanmak çok ayrıcalıklı. Ve bu çeşit anarşist-doğrudan erkeklerin çoğunu düşündürecek- Oh? Sanırım kendilerine birkaç soru soracaklar.



Ve anti-kapitalist ve anti-faşist konuların yanı sıra, hep bu konular gündemdeydi. Yani birlikte işlendi. Sadece gey olayı değil, anti-kapitalist, anti-faşist konularını zaten biliyorlardı ama gey konusu da gayet iyi gitti. İyi bir başlangıç bu konuya ilgi göstermek. Anlamakta bir sorun yoktu.

Emine: Peki, Myda, sen bir şeyler söylemek ister miydin?

Greg: K’nin oyunu meselenin esasıydı gerçekten. Gerçekten, sunuşun bir parçası olarak K’yi tanıtırken, kamufle ederek kendi aile tarihinden söz ederken, birdenbire, aile büyüklerinin hakkındaki gerçekleri keşfediyorsun.

Myda: Öyle. Annemin anne ve babası. Gerçekten. Sırbistan’da sözü edilen bir tarih bu. Herkesin ebeveynleri anti-faşist direnişine katılmış. Şaşılacak bir durum yok, büyük ideolojik farklılığın dışında. Çünkü, Almanlar gelmiş ve ülkeyi istila etmiş. Partizanlar var esas akım olarak, sonradan kazanan taraf. Çetnikler keza Charles De Gaulle’ün destekcileri, faşistlere karşı değil, komünistlere karşı savaşan kesim. En basitinden, tarihin bu bölümü, tamamen anti-faşist ve gerçek bir tarih. Ve olağan bir durum bu benim ailemde-evimde.

Greg: K’nin rolüne gelelim...

Myda: Rol değildi.

Greg: Peki, tam olarak oyun sayılmaz diyelim. Hani, sahneye çıkıp, bir şeyi canlandırıyor cinsinden. Bilmiyorum… Günlük yaşamda oynadığımız rol gibi. Tamam, tamam... Bana göre K’nin gösterisinin, klasik gey coming out’tan farklı bir yanı vardı. Yani, toplumun sana verdiği heteroseksüel yapıya karşı kendi gey kimliğini keşfetmek ve kendin gibi gey insanlarla buluşmak ve güneşi çoğaltmak ve bu güneş ışığı altında, ebediyen mutlu bir gey olarak yaşamak...

Ve buna benzer şeyler trans hikâyeler arasında da var. Şöyle ki, trans kimliğini keşfedip, bu kimlikle övünerek yaşama kıvancı. K’ye gelince, o, mutlu, gurur duyuyor ama, benzer bir come out durumu yok. Onunkisi farklı, ’normal’ coming out yapanlardan.

Jet Moon: Evet, ona özgü gösteride, baştaki özgün planımız, K’nin sahneye çıkıp, seyirciye hikâyesini anlatmasıydı. Ama öyle gergindi ki, bunu yapmaktan vazgeçtik. Sahne gerisine çekilip, rahatça okuyup düşündükten sonra, ‘Okay’ diyerek sahneye indi ve rolünü icra etti.

İstediğim de buydu, onun sahneye çıkıp, gösteriyi tamamladıktan sonra seyircinin arasına dönmesi.

Fakat onun anlattığı hikâye, trans topluluğu içinde ve Belgrad’da kabul gören bir durum. Kimlik dışa vurumu, politik olarak görülmeye yeterli değil. O yüzden, Transfabulous’ta hikâye anlatmak gerçekten önemli.

Greg: Orada bir seyirci olarak benim tepkim şöyleydi. ‘Orta yaşlı, yetişkin bir adam var sahnede, gey olabilir mi?’ diye sordum kendime. Bu adam neden sahnede diye de merak ettim doğrusu. Çok sıradan bir adam gibi görünüyordu. Belki de geydir, eğer gey ise, Sırbistan’da gey olma durumunu anlatacaktır. Fakat onun söylediği ilk şey, ‘ben bir queer değilim, evli bir adamım, karım var, küçük bir kasabada oturuyorum, bir sihirbaz asistanı olarak çalışıyorum. Ve oyuncak hayvan şeklinde balonlar yapıyorum’ oldu.

Jet Moon: Ve o bir insan olarak Sırbistan’da 15 yıldır trans topluluğu içinde çalışmalar yürütüyor.

Myda: Bu alanda o bir öncü. Ve trans grubu başlatan da o. İnsanlara gerçekten yardım eden birisi. Doktor, cerrah, psikolog ve ilaç bulma konusunda yardım eden bir insan transgenderlere. Yugoslavya’da trans grup kurarak insanları bir araya getiren, bilgi ve iletişim ağı kuran da odur. Çünkü bazı ülkelerde, örneğin Bosna’da ‘sex reassesstmen’ ameliyatı olamazsın. Bir hareket oluşturmaya emek veren bir insan. Evet, coming out yapmıyor ama bu konuda çaba ve emek sarfeden bir insan.

Jet Moon: O gerçekten bir gizli ajan. Dışardan bakınca, kimse onun dünyasını tahmin edemiyor ama o, gey insanlar için yıllardır olağanüstü işler yapıyor. Evet, onun tercihi, evli, sıradan bir hayat sürmek.

Jet Moon: İşte böyle.

Myda: İlginçtir ki, örneğin onun koordine ettiği trans destek grubu politik değil. Esas olarak geçiş-transition ve tıbbı durumlarla ilgilenen bir grup. Elbette sosyal bir ayağı da var bunun; bu insanların aile ve arkadaşlarıyla ilgili yanı. Onların desteklenip bilgilendirilmesi gibi, politik olması gerekmiyor.

Emine: Bu da politiktir.

Myda: Evet ama, bilinen tarzdan farklı.

Greg: Radikal politikanın bir gerçeği. Yani siyasi olarak değer görmesi zor bu gibi şeylerin. Çünkü gey hareketindeki veya lgbt özgürlük hareketindeki bilinen coming out durumlarından farklı. Nasıl insanlar gey olduğunu açıklar, hatta queer kimliğini. Fakat K’nin durumu bunların çok ötesinde. Bir yandan kendisinin sıradan, ‘normal’ olduğunu açıklıyor, diğer yandan olağanüstü bir yan görüyoruz onun cinsel kimliğinde.

Jet Moon Kanımca bu önemli bir konu LGBT toplumunun içinde. Çünkü T, LGBT toplumunun içinde dışlandı ve anlaşılamadı. T, dışlandı, genellikle trans topluluğu dışlandı LGBT içinde. Onlar anlaşılamadı çünkü transeksüel insanlar aynı zamanda heteroseksüel olunca karışıklık yaratıyor kafalarda. Alışılmış normların dışında bir durum bu. Standart gey ve lezbiyen kalıplarının dışında bir durumdan söz ediyoruz.

İşte bunun gibi sorular, birbirine geçmiş sorular, farklı toplumlarla karşılaşan insanların entegrasrasyon düzeyinin ne olduğuna ve polis denetimiyle karşı karşıya olan bu insanların kendilerini nasıl tanımladıklarına, isterseniz, değişik cinsel kimlik topluluklarında, lezbiyen ve gey topluluklarında diyelim, kimlik sorununa ilişkin sorular. Birileri her zaman size bunu nasıl yaptığınızı soracak, kendilerine uymayan hayat tarzındansa kendi hayat tarzlarının geçerli olduğunu söyleyecektir. Fakat politik çerçevelerin de, radikal politik çevrelerin de, aktivizmi benimsemiş olanların da kendi gettoları var ve bu gettolarda da bizim konuştuğumuz, ne çeşit bir kominiti olmalıdır ki gerçek iletişim onun içinde sağlanabilsin türü sorular bir kenara bırakılmıştır. Gerçekten, insanlarla bağlantıya mı geçmek istiyorsunuz, başkalarıyla ortak çalışma mı yapmak istiyorsunuz, yoksa kendi politikalarınızı onların kafasına kakmak mı istiyorsunuz?

Jet Moon: Bir türlü anlamıyorum neden insanlar cinsel ilişki için sadece tek yol olduğunu düşünür ve sanırım, insanların düşündüğü gibi oluyor her şey. Bu, herhangi bir şey için yalnızca tek yol var demek gibi bir şey. Gerçekten tuhaf. Bir şeyi yapmak için tek doğru yol var demekten de öte bir şey bu, insanların haklarını gaspetmek gibi bir şey. İşte K’nin öyküsü bunlardan biridir... Bu, hemen hemen böyle şeyleri söylemenin politik olarak doğru olmadığı noktasından hareketle, K’nin öyküsünde olduğu gibi, insanların topluluk içinde sessizliğe itilmesidir. Şöyle yani; ‘Oh, evet, transgender daima sınırları aşar, heteronormaliteye meydan okur, böylece cinsiyet gerçeğine de meydan okur, bazen de yapmaz bunu, bazen heteroseksüel bir erkeği, kendisinin kim olduğunu sormaya sürükler.

Emine: Cinsel geçişsellik oldukça geniş bir konu, belki sizin için açıklaması biraz zor olabilir, genelde Sırbistan’da transgender kominiti sizin deneyimlerinize göre, maço kültüre karşı çıktı mı, maço cinsel politikaya karşı çıktı mı, yoksa çıkmadı mı, bu konuda ne dersiniz?

Myda: Güzel soru.

Jet Moon: Evet, gerçekte orada bir grup olup olmadığını bilmiyorum, tamam, çoğu F ve M transgender insanlardan oluşan 15 kişilik bir grup var ve ben de yakın zamanlarda bu gruba katıldım ve kendi sorunum olduğu için onlarla çalışmaya başladım, evet orada ilk farkettiğim şey, trans erkeklerin gerçekten bir tür cinsiyetçi maço erkekler olduklarıydı, tamamen böyleydi, aynı heteronormatifler gibi ve gerçekten artık bana hiç hitap etmeyen bu çeşit tavırları vardı. Çünkü artık ben yaşam olarak, çalışma alanı olarak bundan çok farklı kominitideyim, evet... bu tabii mevcut bir durum ve bilmiyorum, ben bu grubun içindeyken bunu biraz da dert ettim doğrusu, bir transgender grup oluşturmadan önce de, çünkü bu grup çoğu transeksüel gibi, bunu yadırgadı bir parça ve bütün bu şeylere karşı çıkma noktasında bazı tartışmalar başladı. Aslında hiç kimse kendi sorununu konuşmuyordu. Bu... geçiş, biliyorsunuz ki, böyle şeyler daha politik şeylerin yanında pek konuşulmaz, tıbbi ve kişisel sosyal öyküler söz konusu olmadıkça. Evet, kominitinin bu düzeye gelmediğini sanıyorum. Ya da belki, şimdi bu konuları gündeme getirmek için bazı küçük yollar bulmayı denemeliyiz. Bunları normal cinsiyetçi maço erkeklerin önüne getirmeliyiz, F, M ya da başka bir şey olarak.

Emine: Sanırım sonuna geldik. Sizi epey yorduk. Bu benim son sorum olacak ama, belki Greg’in başka soruları olabilir... Biliyor musunuz, pratik aktivistler neler yapıyorlar, transgender, ırk ve seksüalite gibi konularda, sınırların ötesinde dayanışmayı oluşturmak için.

Jet Moon: Şu anda, sanırım yakında yapılacak Belgrad’daki anti-faşist temalı festival çok önemli, çünkü bu daha geniş aktivist kominitinin eğitimini sağlayacak ve bağlantıları kuracaktır, çünkü Sırbistan’da anti-faşizm sizin anti-homofobi dediğiniz anlamı taşımıyor, insanlar bu bağlantıyı kuramıyor. Biz, diğer sosyal gruplarla bağlantı kurmaya her zaman gayret göstermekteyiz ve özgür bir sosyal alan oluşturmaya da aynı zamanda, birlikte çalışan bu türden gruplarla bunu sağlamak çok iyi olacak. Fakat sanırım yalnız Sırbistan’da ya da diğer bölgelerde değil, burada da, Britanya’da da, çünkü biliyorsunuz BNP (İngiliz Ulusal Partisi) epey oy aldı ve hükümet ırkçılığa çok destek vermekte ve genelde sağda hareketlenme var. EU, bu topluluğa girme konusunda insan hakları politikasına ilişkin tüm ilüzyonları bir kenara bırakmış bulunuyor. Bu artık tamamen bir çeşit havuç politikasına, bir çeşit cezbetme aracına dönüşmüş durumda. İnsan haklarına gerçekten önem verdikleri falan yok. Şu anda bir iktidar bloku oluşturuyorlar ve sistem insanların özgürlük hareketini iç ediyor açıkçası. Böylece bütün bunları iç eden başka bir süper devlet çıkıyor ortaya. Bu durumda bizlerin yapması gereken, politik uyanış içindeki insanların bir araya gelmesini sağlamak ve bu anlayışları paylaşmaktır, sadece biz transgenderler ya da geyler ya da göçmenler değil, bütün politik gruplarla ortak alanlarda nasıl bir araya gelebiliriz, bunun yollarını aramak gerekir. Örneğin Mehmet Tarhan’la nasıl gerçek bir dayanışma yapabiliriz – gerçekten çok önemli. Onun söyledikleri neredeyse gürültüye gidiyor, sis perdesine boğuluyor. Öyle bir sis perdesi ki, birbirimizi göremiyoruz, bu sis perdesini kaldırmalıyız ve farklı yerlerdeki insanlar birbirlerini görebilmeli. Onun hakkındaki haberleri okuduğum zaman, ‘ah, sen çok müthişsin’ diye düşünmüştüm. Çünkü onun bir bakışı vardı... İnsanların, kimliklerin ötesinde gerçekten başka bir toplum kurması fikri vardı onda. Son derece etkileyiciydi.

Myda: Biliyorsunuz, çok sayıda insan Avrupa’nın birçok yerinden şimdi İstanbul’a geliyor, çünkü İstanbul Lambda şu anda kapatılmakla yüz yüze. Birçok insan bundan haberdar. Birçok insanın, Bosna’dan, Slovenya’dan ve daha birçok ülkeden geldiğini biliyorum – Bu, en büyük LGBT örgütlerinden birinin kapatılma girişimine karşı bir dayanışma eylemidir.

Greg: Lambda İstanbul, web’de bir dayanışma bildirisini imzaya açtı ve geniş bir kampanya yürütüyor bu konuda – imzaların çoğu İstanbul’dan, özellikle öğrenci örgütlerinden ama Balkanlar’dan, Sırbistan’dan, Hırvatistan’dan, Bosna’dan da imzalar var.

Myda: Evet, evet, çünkü biz de harekete geçtik ve kolektivimizdeki Lambda İstanbul e-posta listesinden haberlerin çevirisini yaptık ve ilk duruşma sırasında diğer bazı gruplarla bağlantı kurduk. Böylece, Sırbistan’dan en az beş grubun imzası yer aldı basında.

Emine: Evet, Greg de bir şeyler yapıyor burada.

Myda: Evet, haberlerin yayılması, ağların geliştirilmesi ve bağlantıların kurulması ve her yerde oluşturulması çok önemli.

İlgili bağlantı: [[transfabulous|http://www.transfabulous.co.uk/index.html]]

Greg Ryan: Sosyal ve çevresel adalet hareketleriyle ilgilenen, İrlanda kökenli bir queer aktivist.

Emine Özkaya: Çevirmen-yazar. Emma Goldman'ın "Hayatımı Yaşarken" - II Metis-Kaos, 1997 ve "Amerikalı Anarşist Voltairrine de Cleyre'in Yaşamı" - Sel Yayıncılık 1999 ve Mary Davis'in "Sylvia Pankhurst" - Versus, 2006 adlı kitapları Türkçeye çevirmiştir. Yazlarının dışında, bir aktivist olarak çeşitli radikal kampanyalarda yer almaktadır.

Etiketler: kültür sanat
İstihdam