15/03/2023 | Yazar: Furkan Öztekin

Tıpkı Stonewall’da olduğu gibi onuru, mücadeleyi ve özgürlüğü temsil ediyor Değirmen. Özümüze ve kendimizi ait hissettiğimiz mekânlara sahip çıkmamızı söylüyor.

Sınırların ötesinde bir müzikhol: Değirmen Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Değirmen Müzikhol ya da diğer adıyla Değirmen Birahanesi, 90’lı yıllarda Türkiye’nin queer gece hayatının temellerini oluşturan nadir mekânlardan biriydi. İstanbul’un Fatih/Aksaray sınırları içerisinde, Horhor Caddesi’ndeki metro istasyonunun hemen dibinde yer alan Değirmen, dönemin en ünlü LGBTİ+ rehberi Spartacus World tarafından dünyanın en otantik gey mekânı olarak gösterildi. Hal böyle olunca da Değirmen, yurtiçinden ve yurtdışından sıkı bir ziyaretçi kitlesi edindi kendine. İlk açıldığı sıralarda ağırlıklı olarak “ayı birahanesi” olarak anılsa da bu tanım zamanla ortadan kalktı. 2000’lerin ortasında dini ve milli değerler gerekçe gösterilerek kapatıldı. Başına gelen onca şeye rağmen Türkiye LGBTİ+ tarihinde hafıza mekânı olarak yer edindi kendine.

Değirmen’e dair izlenimler

İsimsiz bir ziyaretçinin aktardığına göre laçolar ve lubunyalar olarak ortadan ikiye ayrılır birahane. Mekânın giriş kapısına yakın bölgesine “ağır abiler” ve ayılar, diğer yarısına da “feminen geyler” yayılır. Akşam 20:00 ile gece 02:00 arasında açık olan Değirmen, neredeyse haftanın her günü tıklım tıklım olur. Eğlence gece yarısından önce başlar, piyanist şantörler müşterileri sandalyelerinden kaldırmadan geceyi sonlandırmaz. Geceye genellikle alaturka tarzı canlı müzik ya da klasik Türk ezgileri hâkim olur. Değirmen’in LGBTİ+ mekân kimliğini oluşturan bu özenli seçimler, turistlerin ilgisini fena halde çeker. Aslında bu ilgi hem iyi hem de kötü bir şeydir Değirmen için. Turistlerin yoğun ilgisi sebebiyle gece yarısından sonra turist avcılarının ve hırsızların mesken edindiği bir yer haline gelir. Henüz internetin hayatımıza yeni yeni girdiği 2000’lerin başında, çevrimiçi LGBTİ+ rehberlerinde ziyaretçi izlenimleriyle dolup taşar Değirmen. Mekânda yaşanan hırsızlık vakalarının ve çıkan nedensiz kavgaların aksine bu izlenimler genellikle olumludur. Tüm dünyadan LGBTİ+/queer mekân önerilerinin yer aldığı menKarta, İstanbul rehberinde Değirmen Müzikhol ile ilgili şu paragrafa yer verir;

Çok sayıda kişi tercih ettiği eğlence mekânlarının arasına artık Değirmen Müzikhol’ü de ekliyor. Çünkü Değirmen, hayatınızdaki tüm dertleri bir kenara bırakıp sınırsızca eğlenmek için en ideal yerlerden biri. Yaşadığınız bölgede ya da çevrimiçi platformlarda kendinize partner bulmakta zorlanıyorsanız Değirmen tam size göre! İstanbul’un büyüklüğünü ve Aksaray’ın çok kültürlü yapısını düşünürsek, Değirmen’de etten kemikten bir sürü insanla tanışmanız çok olası.”

Edebiyat ve güncel sanat alanında Türkiye’nin queer kültürüne büyük katkısı olan, bağımsız araştırmacı ve yazar Serdar Soydan ise, Değirmen Müzikhol’ü odağına alarak bir zamanların İstanbul LGBTİ+ gece hayatına dair izlenimlerini şu sözlerle paylaşıyor;

“İki binlerin başında, bara çıkmaya başladığım zaman gittiğim ilk mekânlar Neo, Barbahçe ve Sarayburnu’ndaki Sepetçiler Kasrı’nda hizmet veren Hammam adlı gece kulübünün nonoş kardeşi, Boğaz’a nazır bir açık hava gey diskosu olan Douche idi. Bu üç mekân çok Avrupai’ydi. Müşterileri de batılı anlamda gey ve biseksüel erkeklerdi. Biraz daha str8-acting, biraz daha zırıl olanlar bulunurdu aramızda; lakin al üçümüzü beşimizi, Londra’da, Barselona’da bir gey bara koy, sırıtmazdık. 

Değirmen bu üçünden çok farklıydı. Orada roller daha netti. Bir yanda lubunyalar diğer yanda manti/laço/nafta ve balamozlar vardı. (Lubuncada, lubunya her yaşta lubunyadır. Sadece çok yaşlı olanlara ‘puri lubunya’ denir. Diğer tüm terimlerse lubunyalarla birlikte olan ‘erkek’leri yaşlarına göre sınıflandırmak için kullanılır.) Değirmen, lubunyalarla birlikte olan erkeklerin lubunya sayılmadığı, kendilerini lubunya olarak tanımlamadığı bir cinsellik kurgusunun hâlen geçerliliğini koruduğu bir mekândı. Aslında bu yüzde yüz böyleydi de diyemem. Ben ya da arkadaşlarım da orada kendimizi var edebiliyorduk nihayetinde. Varlığımızdan rahatsız olan da yoktu. Sakalıyla, laçovariliğiyle de kabul görüyordu yani nev-zuhur lubunyalar.

Değirmen diğerlerine oranla daha rahat olabildiğim bir yerdi. Kaç kere masa altında köfte alıktım laçolara, mantilere, hatırlamıyorum. Diğer Avrupai mekânlarda böyle şeyler yapılmazdı pek. En fazla tuvalet kabinlerinde koli kesilirdi ama ulu orta köfte alıkmak… No! 

Hayal meyal bir bilgi ya da anı… Bu mekânda ya da Durak Pub’da, dudaktan öpüşmek ve romantik dans etmek yasaktı. Garsonlar gelir sizi uyarırlardı. Ayrılırdınız çaresiz. Durak Pub olmalı sanki. 

Değirmen diğerlerine göre daha heterojen bir mekândı. Farklı sınıflardan, farklı sosyal ve kültürel çevrelerden insanlar bir çatı altında toplanırdı. İki arkadaşımla, Aksaray’da, bekar odalarında kalan üç inşaat işçisini alıp Taksim’e gittiğimizi hatırlıyorum bir gece. Neo, Barbahçe ya da Douche’ta inşaat işçileri olmazdı. 

Başa dönecek olursam… İki binlerin başında, bir yanda havalı, Avrupai kulüpler, bir yanda Değirmen vardı. Yukarıda adı geçen kulüpler ve Değirmen iki zıt kutup gibiydi. Kültürel olarak, sınıfsal olarak çok farklılardı. Arada kalan Prive gibi, İngiliz konsolosluğu yanındaki ilk Tek-Yön gibi, 99, Hans gibi mekânlar da vardı. Yani bu kadar siyah beyaz değildi. Ama o şarklılığı, o hanımlığı, lubunyalığı yaşamak için arabeskle, alaturkayla dolmak, iki kuşak öncenin lubunya abi/ablaları gibi, ‘büyük hanımlar’ derdik onlara, hayatında hiçbir erkeğe arkasını dönmemiş, safkan laçolar, mantilerle takılmak için giderdik Değirmen’e.”

Hergele Âşıklar ve Âdem isimli kitaplarıyla Türk edebiyatına queer dokunuşlar kazandıran yazar Niyazi Zorlu, Değirmen’e dair düşüncelerini şiirsel diliyle aktarıyor;

“Bir kere girilip çıkılmaz, Değirmen gibi mekânlara duhûl[1] edilirdi. Mekânlar kadar kahramanların hepsi de “eser element”ten farksızdı; miktarı ölçülemeyecek kadar azdılar ama aşklar varlıklarını o armağanlara borçluydu. Oradaki vukuatların, hayatların hepsi tırnak içinde, hepsinin yanlarında görünmez ünlemler, soru işaretleri vardı. Adamın biri, elindeki çatalı sevgilisini elinden alan başka bir adamın bacağına karpuz niyetine saplardı. 2017 yılında yayımlanan Âdem isimli kitabıma Değirmen manzaraları, isimsiz, sık sık yansırdı: (…) Kapıyı bi’kere krallar gibi açıyorum. Çevrilen başların uzun süre üzerimde kalacağını biliyorum. Âadeeeemmmm… felaket güzel adamım! Kendime güvenim en az seninki kadar anadan babadan torpilli. Bakışlarımı sular gibi kararttım, o çocuksu gülüşümü alnının ta çatalından mıhlayıp avladım ve içini sessizlikle doldurdum… Ulan be! Az uğraşmadım ha! Dünya ahret kardeşiz! Ben onların artık birer ağabeyleri, birer babaları, büyük oğlan evlatları sayılırım. Onları kollarımla sarmalayıp mazilerine taşımaya, onları okşayıp bağışlamaya, diplerine, o yufka diplerine inmeye…(…)[2]

Yeni İstanbul ve zor zamanlar

İstanbul’un ışıltılı gece hayatını güzelleyen tüm bu anlatıların karanlık ve son derece iç karartıcı bir yanı da var. Değirmen Müzikhol, altın çağını yaşadığı 90’lı yıllardan sonra 2000’ler başında engebeli bir yola girer. Takvimler Haziran 1996’yı gösterdiğinde Beyoğlu ve çevresinde yaşayan LGBTİ+’ların yaşam alanları hukuksuzca işgal edilir. Planlı ve sistematik saldırılar başlar. Yine o tarihlerde bugün bile yankılarını hissettiğimiz, yakın zamanda Mis Sokak ve Bayram Sokak gibi tekerrürlerini yaşadığımız Ülker Sokak sürgünü gerçekleşir. Cihangir’in ara sokakları 80’lerden beri komünal bir yaşam pratiği deneyimleyen trans kadınlardan arındırılır. Beyoğlu’nda gerçekleşen bu baskınlar sadece o bölgeyle sınırlı kalmaz. Dönemin Beyoğlu Emniyet Müdürü Süleyman Ulusoy, hepimizin bildiği adıyla Hortum Süleyman, LGBTİ+’lara açtığı bu savaşın sınırlarını Aksaray’a kadar genişletir. Değirmen Müzikhol’de bu savaştan nasibini alacak mekânlar arasındadır. Kötü şöhretinden sonra görev yeri Beyoğlu’ndan Fatih’e alınan Hortum Süleyman, bu sefer de düzenli aralıklarla Aksaray’daki LGBTİ+ dostu mekânlara baskınlar düzenlemeye başlar.

“Müzikhol tıklım tıklımdı. İçeride her zamanki gibi Anadolu’dan, çevre semtlerden gelen erkekler içki içiyordu. Birden bir adam bağırarak içeri girdi: “İbneler bu semte bir daha adım atamayacaksınız!” Bağıran adam komiserdi ve yanında baskın için gelen polisler vardı. Müzikholü hakaretlerini sürdürerek boşalttı. Dışarıda sıraya dizdiği müşterilere şunları söylüyordu: “Nonoş musun? Senin ibne olduğun her tarafından belli, bıyığın da olsa fark etmez.” Adamları yumruklayıp tekmeliyordu. “Yasal olarak böyle bir şey yapmaya hakkınız yok!” diyen mekân sahibi de nasibini aldı. Bu bir film ya da Nazi dönemini anlatan bir romandan değil, İstanbul’dan. Geçen cumartesi gecesi Fatih’teki Değirmen Müzikhol’de yaşandı. Baskını yapan Süleyman, namı diğer “Hortum Süleyman”. Hani gözaltına alınan travestilere hortumla dayak atarken görüntüleri yayımlanan adam.”[3]

Hortum Süleyman’ın gerçekleştirdiği bu homofobik saldırılar Değirmen Müzikhol’ün kapanmasına doğrudan sebebiyet vermese de büyük bir yara almasını sağlar. Haftanın her günü ansızın gerçekleşen bu baskınlar ve polislerin kamerayla girip herkesin görüntüsünü kaydetmesi, müşterileri mekândan soğutur. Yine bu dönemde müşteri profili gittikçe bozulur. Hırsızlık olayları hiç olmadığı kadar artar. Kahkahaların ve eğlencenin yerini bir süre sonra kavga, dövüş ve korku alır. 2008 yılına geldiğimiz de ise Değirmen Müzikhol çok farklı bir sorunla karşı karşıyadır. Mekânın karşısında bulunan bakımsız küçük park Fatih Belediyesi tarafından temizlenir. Yeşillendirilip yeniden düzenlenen ve oturmak için banklar konulan bu parkın adı ise Şehitler Parkı olarak belirlenir. Fakat Şehitler Parkı’nın etrafı yaşadıkları tüm zorluklara rağmen varlığını bir şekilde sürdüren birahanelerle çevrilidir. Hal böyle olunca aralarında Değirmen Müzikhol’ün de bulunduğu pek çok mekân, Şehitler Parkı isminin azizliğine uğrayarak kalıcı olarak kapatılır.[4]

Değirmen Müzikhol’ün sönmeyen (söndürülemeyen) ışığı

Yukarıda aktardığım tüm bilgiler gazete haberlerinden, sözlü tarih çalışmalarından ve tozlu arşivlerden bulabildiklerim Değirmen Müzikhol’e dair. Benim Değirmen’le ilk tanışmam ise 2017 yılına dayanıyor. Kaos GL’nin ikinci güncel sanat sergisi koloni’ye sanatçı olarak davet edildiğimde Fatih’teki sergi mekânımız Abud Efendi Konağı’nı ziyaret etmiştim. O sıralarda Fatih/Aksaray bölgesinin LGBTİ+ geçmişinin/queer hafızasının olup olmadığına dair araştırmalar yapıyordum. Kısa bir süre sonra da Değirmen Müzikhol’ün değerli varlığına ve unutulmaya yüz tutmuş tarihine rastlamıştım. Koloni sergisinin açılışında Ankara’dan bazı LGBTİ+ dernekleriyle ve aktivizm alanında üreten sanatçılarla tanışıp Değirmen Müzikhol’de geçen hikâyelerini dinlemiştim.

“Dinlediğim hikâyeler ve gezindiğim arşivler sonrasında Değirmen Müzikhol’ün tabelasını yeniden üretmeye karar veriyorum. Tekirdağ’daki evimin yakınında tabelacılar var. Tabela için yaptığım tasarımı da yanıma alarak gözüme ilk kestirdiğim Atlas Reklam’a giriyorum. Heyecanlı bekleyişin sonunda bordo ışıklar saçan bir tabela ortaya çıkıyor. Değirmen Müzikhol tabelasını Fatih’teki görsel karmaşanın arasında hayal ediyorum. Kalıcı olarak kapatılan bir LGBTİ+ hafıza mekânına yeni bir nefes veriyorum aslında. Titrek floresan ışığı geçiciliği ve kırılganlığı temsil ediyor. Geçmişi de yanıma alarak geleceğe bakmaya çalışıyorum.”[5]

Değirmen Müzikhol, ihtişam dolu 90’lar ve zorluklarla geçen 2000’lerden sonra kalıcı olarak kapatılsa da hafızalarımızdaki yerini sonsuza dek koruyor. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin bir zamanlar Türkiye’nin LGBTİ+ kültürünü sırtlamış efsane mekânlardan biri olarak anılıyor. Bir arada olmak, duygularla örgütlenmek, gullümle direnmek ve güzel günleri hayal etmek anlamına geliyor bir nesil için. Örgütlenme pratiklerinin yeterince çeşitlenmediği 90’larda yoldaşlık fikrini canlı tutuyor. Tıpkı Stonewall’da olduğu gibi onuru, mücadeleyi ve özgürlüğü temsil ediyor Değirmen. Özümüze ve kendimizi ait hissettiğimiz mekânlara sahip çıkmamızı söylüyor.

Yeniden ürettiğim ışıklı tabelayı soracak olursanız yeni taşındığım atölyede başköşemde duruyor. Akşamları atölye arkadaşlarımla çalışmaktan yorulup ışıkları kapattığımızda Değirmen’in bordo ışığını izliyoruz. Kadehler dolup boşalıyor. Yorgun müzik odayı sarıp sarmalıyor. Eski Değirmen’i yâd ederek şartlar ne olursa olsun her daim umut taşımaya ve daha güzel bir gelecek ihtimaline içiyoruz.

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Onur dosya konulu 186. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.



[1] Duhûl, nüfuz etmek, içine işlemek/sızmak anlamına gelir.

[2] Niyazi Zorlu, Âdem, Kasım 2017, Birinci Baskı, Edebi Şeyler: İstanbul

[3] Murat Çelikkan, Radikal, 29.05.2002

[4] Değirmen Kapandı!, Kaos GL Arşivi, Çoşkun, İstanbul, 2008

[5] Furkan Öztekin, “Kutuları Açmak/Uğraklar”, Re: [AAP_2020] içinde, haz. İz Öztat, Merve Ünsal (İstanbul: Arter Yayınları, 2021), s. 104.


Etiketler: kültür sanat, yaşam, cinsellik, tarihimizden
İstihdam