27/09/2010 | Yazar:

Siyah, feminist, savaşçı şair, lezbiyen ve bir sürü kadim yükün değerli mücevherler niyetine yüklendiği ölü hayvan kemiklerinin isyankâr taşıy

Siyah, feminist, savaşçı şair, lezbiyen ve bir sürü kadim yükün değerli mücevherler niyetine yüklendiği ölü hayvan kemiklerinin isyankâr taşıyıcısı; gizemli kara kadın, kara Afrika’nın tekinsiz yatağının hüzünlü bekçisi ve ‘Aido Hwedo’nun kâhin anası Audre Lorde…
 
Adından çalınan
Kutsal ruhlu kadın
Yüzleri unutulanların
Gökkuşağı Yılan’ı
Anne! Dilimi çöz ya da beni daha hafif bir yükle donat
Aido Hwedo geliyor.
 
Katolik bir eğitimin ardından ilk şiirlerini lisede yayımlatmaya başlayan Audre Lorde, Afrika-Amerika edebiyatının 20. yüzyılda önde gelen isimlerinden biridir. Afrikalı kadınların ırkçılık ve klan yapısından kaynaklanan dini kurban törenleri ile salt kadın olmaktan gelen aşağılamadan yüzyıllar sonrası da kurtulamayışını manifestosunda şöyle sebeplendirir:
“Modern-antik karşıtlığı ile tüm dünyada bilhassa beyaz kadının ev içinde sömürülmesinden kaynaklanan ortak sömürü, sömürgecilik sonrası kuramlar ışığında değerlendirildiğinde ortaya çıkan dizgeden görünen gerçek; beyaz erkeğin ötekisi olarak kurgulanan kadının renginin aslında kadınlığın siyah-beyaz rengi olmasıdır.”
Tam da bu yüzden Lorde, içine doğduğu geleneği bir kadın, lezbiyen anne ve şair olarak yeniden yorumlarken yepyeni bir Afrikalı kadın doğurur. ‘Gökkuşağı yılan’ı, annesine seslenerek onun ölü bedeninden göğe yükselen isimsiz kadınların kurban edildiği isimli tanrıların gözünün uzağında ‘Aido Hwedo’nın doğumunu müjdeler.
 
Zira tanrılara adanan Afrikalı kadına ölüm öncesi takılan süslerin yerine kendi adına konuşma hakkının verilmesini isteyen Lorde, annesinden devraldığı kadınlık mirasını haksızlığa karşı ama iyi bir kız evlat olarak edebiyatla dönüştürmek ister. Kendini, Afrika-Amerika edebiyatı içinde Karayip Adaları anneleri ve kızları edebiyatı olarak anılan geleneğe dâhil ederek, ‘siyah, feminist, lezbiyen anne şair’ kimliğini benimser. 
 
Irkçılığa dayalı cinsel bastırmalar ile cinsiyetçi bakışı; modern dünyanın kadın sorunu içine yerleştirdiği bireysel sesiyle eleştirir. Annesinden duyduğu Batı Hint Adaları hikâyeleriyle, sömürge sonrası ortaya çıkan bir şair olarak o, elbette edebiyat uğruna sefaleti göze alan feminist, lezbiyen kadın yazar ve Kreol yerlisi Jean Rhys’ın da üvey kız kardeşidir.
 
Nitekim lezbiyen, beyaz ve feminist bir şair olan Adrienne Rich de aynı antolojide yer alacağı Lorde’u, ‘siyah, kadın, evlat, lezbiyen, feminist, anne, hayalperest, kâbusumsu, yabanıl ve som şiirlerin iyileştirici büyücüsü’ olarak över. 19. yüzyıl romanlardaki histerik kadın karakterlerini ‘Çatıdaki Deli’ adlı yapıtlarında inceleyen S. Gilbert ile S. Gubar da Lorde’un ‘feryatlarının benzersiz’ olduğunu söylerler.
 
Bir bakıma, aşağılanan ruhunu şiirde büyüten Lorde, ‘Bekleyiş’te bir çocuğun maruz kaldığı ayrımcılığa, yoksulluk ile ergenlik umutsuzluğunun nasıl eklendiğini anlatır:
Kimsenin durup düşündüğü yok
benden yana.
Matematik takımında olmalıydım,
notlarım o çocuğunkilerden iyi.
Neden pantolon askısı takmak zorunda olan benim?
Yarın giyecek birşeyim yok.
Büyüyecek kadar çok yaşayacak mıyım acaba?
Ve annem yatak odasında,
kapısı kapalı.
 
Lorde’un edebi gelenek içinde yaptığı devrimi izleyen bir diğer siyah feminist yazar Alice Walker ise, yoksul çocukluğunun sancılı izlerini ‘Renklerden Mor’da anlatır. Yoksul ve eğitimsiz siyahlar arasında neredeyse bir kadere dönüştürülen aile içi şiddet ve ensest temasını anlattığı bu romanıyla Lorde’la ortak bir çizgi yakalayan Walker, bir bakıma bu sessiz acıyı dillendirerek geniş kitlelere ulaşır.
 
Kesişen Yazgılar ve Öteki’nin Kadınlık Halleri
 
Karla Hammond’la bir söyleşisinde lezbiyenliğini, tutkulu bir aktivizmin yanı sıra kadınlar arasında var olan, cinselliğin ötesinde bir aşk olarak tanımlayan Lorde, lezbiyenliğin salt kadınlar arasında gerçekleşen cinsellik boyutuna indirgenerek bir aşağılama aracı haline getirildiğini de belirtir. Bu indirgemeci ‘seksüel terimlerle’ örülü bakışa karşılık, ‘lezbiyen bilinci’nin ciddi anlamda bir parçası olmasını istediği tensel bir erotizmi önerir.
 
Bunu da, psikanalizde bahsi geçen anneden kıza devrolan tenselliğin her türlü patriarkal baskıya rağmen bilhassa ‘siyah kız kardeşlik’ kavramı içinde sürdürülmesi gerektiğine inanır. Kimberlee Creenshaw’un hukukta kuramsallaştırdığı ‘kesişme’ terimine uygun olarak Lorde, her kadının yaşadığı ayrımcılıkta birbirini kesen noktaların ‘ötekilik halleri’ olarak beyaz adam tarafından kurgulandığını da savunur.
 
Ten rengi üzerinden kurgulanan bu ötekileştirmeye susan, deliren ve nihayetinde intihar eden beyaz kadın figürünün şiirdeki trajik örneği olan Sylvia Plath’in, ‘Lady Lazarus’una benzeyen ve rengârenk bir yılan olarak her daim başka bir bedende, renkte dünyaya gelecek ‘Aido Hwedo’ karakterini yaratarak yanıt verir. Tüm benzemezlikleri ile Plath ve Lorde, ‘ötekilik halleri’ni billurlaştıran şiirleriyle ve feminist söylemleriyle, aslında sömürgecilik yoluyla kesiştirilen yazgılarının ötesinde bir metinlerarasılık yakalarlar.
 
Plath, ‘Sırça Fanus’ta doruğa çıkan yarı kurgusal - yarı gerçek deliliği, örtük lezbiyenliği, feminizmi ve Afrika büyüleri ile totemlerini konu edinen sırlı şiirleriyle Lorde’un sömürgeci kurama göre kurgu ötekisidir bir bakıma. Boşanmış bir anne-babanın üç kızından biri olarak çalışmadan geçinecek bir sömürge mirasına asla sahip olamayacağını erken yaşta fark eden Lorde’un siyah, kadın ve eşcinsel öteki olarak yaşadığı çok katmanlı ayrımcılığa eklenen sefalet beyaz, eşcinsel, orta sınıf, babasız ve çocuklu bir kadın olan Plath’inki ile kesişir.
 
Tüm hayatını Nazi disiplinine sahip bir anne, burslar ve yalnızlaştırılarak geçiren Plath mavi kanlıların ayrıcalığına sahip değildir. Harlem’in bu yırtmış kız çocuğu ‘Gökkuşağı Yılanı’nda, tüm renkleriyle kadınları, erkek hegemonyasına karşı çıkmaya çağırarak, Plath’in kesişen yazgısını da ötekileştirilen kadın olarak sahiplenir; “Hepimiz öğretmen, anne ve lezbiyen olarak bastırıldığımız için itiraz noktamız mutlak ataerkillik ve tabular olmalıdır.” der.


Etiketler: kadın
İstihdam