26/11/2009 | Yazar: Derya Özgüzel

Ülke gündeminin birbiri ardına değiştiği, bilgi bombardımanına maruz kaldığımız bir döneme daha girdik.

Ülke gündeminin birbiri ardına değiştiği, bilgi bombardımanına maruz kaldığımız bir döneme daha girdik. Bu durum bizlerin önüne hızla atılan haberleri doğru analiz etmemizi engeller nitelikte. Çünkü fazlaca düşünmeye vaktimiz yok; çünkü dakika dakika değişen gelişmeleri özümseyip, gerekli araştırmaları yapacak vaktimiz hiç yok. Yoksa bu hızlı haber treninde; treni kaçırmamız işten bile değil. Bizlere düşen ise treni raydan çıkartmaktan başka bir şey olmamalı, yoksa bu haber ağının içerisinde boğulup giden, git gide daha düz bakan, duyarsızlaşan ve unutan insanlar haline geleceğiz.

Demokratik açılım, işsizlik, GDO’lar, domuz gribi ve cinsel yönelim ayrımcılığı… Her biri gazete sayfalarından konu başlıklarıyla okunamayacak kadar Türkiye için önemi olan derin ve aşılması gereken konular. Her birinin ve daha fazlasının çözümü için başlangıç zamanı, zincirin ne önünde ne de arkasında… Ve her bir konu kendi genel - tarihsel sürecinde değerlendirilmesi gereken bir bakış açısına ihtiyaç duyar nitelikte.
 
Demokratik açılım, işsizlik, GDO’lar, domuz gribi ve cinsel yönelim ayrımcılığı dedim, değil mi? Sanırım sizlere yabancı kalan konu, en sondaki haber oldu. Çünkü cinsel yönelim ayrımcılığı, Türkiye’de yaşanan nefret suçları, geçen sene Lambdaistanbul’a açılan kapatma davası hatta bugün İzmir’de gey, lezbiyen, travesti ve transseksüel haklarını savunma amacıyla kurulan Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği’ne kapatma davası açılıyor olması, genelde ya özel bir araştırma istiyor ya da bir kez okunmuş haber niteliğinde belleğimizden kayboluyor. Nedeni ise konunun bizlerin tabularına sesleniyor olmasında. Ve pek çok tabumuzda olduğu gibi yasalar düzleminde bu ayrımcılığın korunuyor olması ve konudan pek de tiraj beklentisi olmayan medya tarafından da konuya ilginin olmaması.
 
Devlet Yatak Odamda

Siyah Pembe Üçgen’e açılan kapatma davasının gerekçesi, İzmir valiliğinin talebi ve savcının girişimi ile tüzüğünün ikinci maddesinin, “genel ahlaka ve ailenin korunması”na aykırılılığı iddiası. Aynı senaryo, Lambdaistanbul’un davasında da yaşanmıştı.
Her iki kapatma davasına ilk dayanak noktası, anayasamızın Ailenin Korunması başlıklı 41. Maddesi; MADDE 41. – (Değişik: 3.10.2001-4709/17 md.) Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
 
Bu madde gerekçesi ile eşcinsel haklarını koruma derneklerine açılan kapatma davalarının bende uyandırdığı ve dehşete düşürdüğü tek ve önemli nokta; devletimizin, “aile toplumun temelidir; aile dediğin erkek ve kadındır ve onlar çocuk yaparlar, ben onları korurum, ama tek olması gereken sadece budur” tezi ile yatak odalarımızda varlığını göstermesi. Yani benim “aile” kurmayı tercih etmememi geçelim, eşcinsel ya da heteroseksüel olayım; eşcinsel haklarını korumaya yönelik bir dernek açamıyorum, açarsam kapatılmaya çalışılıyorum. Çünkü kurulan derneğin bir hak ve özgürlük alanı olduğundan ziyade dernek temasının ve burada katılımcı olacak olan bireylerin cinsel  yönelimleri düşünülüyor(!?). Kapatılma talebinin nedenleri arasında geçen, Lambdaistanbul’un davasında gerekçe gösterilen ise daha da vahim bir madde; Türk Medeni Kanunu Madde 56/2 “Hukuka veya ahlaka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz.” Bu da devletin odama giriş vizitesi; Ahlak!
 
Ahlaksızlık
 
Türkiye’ de 2002 verilerine göre aile içi fiziksel şiddete ailelerin % 34'ünde, sözlü şiddete ise % 53'ünde rastlanmaktadır. Çocuklara yönelik fiziksel şiddete rastlanma oranı da
% 46'dır. Bir başka araştırmada kadınların %40,7’si aile içi şiddete maruz kaldıklarını, bunların % 91’i eşi, % 19,7’si eşinin yakınları tarafından kendilerine şiddet uygulandığını belirtmiştir. Kadınların % 56,9’u aile içinde şiddet uygulayanların erkekler olduğunu, şiddetin en çok kadınlara (% 59.8)ve çocuklara (% 32.4) uygulandığını belirtmişlerdir.  
 
Toplum huzuru ve bireylerin güvenliği için örgütlenme ve söz söyleme hakkının engellenmesinin bir çözüm olmadığını aksine içeride derin yaralar ve sosyal sıkıntılar yarattığını Türkiye birçok alanda yaşadı. Yukarıdaki veriler, katı, değişime kapalı olarak yapılan düzenlemelerin bizler için hiç de çözüm üretici olmadığının göstergeleri. Hiçbir şikâyet ya da benzeri bir durum yaşatmamış bir derneğin sadece eşcinsel haklarını savunuyor olması nedeniyle kapatmaya çalışılması ayrımcılıkla özdeş olup, yukarıdaki veriler göz önüne alındığında Türkiye’ de kadın ve erkeğe yönelik tanım ve yaklaşımın eksikliği de ortaya koyuyor.
 
Kadınlar şiddete uğruyor, çocuk kaçırılmaları ve cinsel istismarların önüne geçilemiyor, Türkiye’ de nefret söylemleri ve yarattığı şiddetten eşcinseller de nasibini alıyor. Üç yılda eşcinsellere yönelik kayıtlara geçen 30 nefret cinayeti işlendi (kaldı ki bu kapsamda da bir yasa yok)
 
Korumaya çalıştığınız kimin ahlakı? 

Derya Özgüzel, Siyah Pembe Üçgen Kapatılamaz İnisiyatifi’nden
 

Etiketler: insan hakları
İstihdam