26/12/2022 | Yazar: Hasan Kaba
LGBTİ+’ları sürekli tehdit ederek veya yok sayarak hem Anayasa’ya hem de insan haklarına aykırı hareket edilmekte.

İllüstrasyon: Arel Talu / Kaos GL
Dünya siyasal tarihi boyunca siyasi erk mevcut gücünü korumak için birçok farklı yöntem uygulamıştır. Toplumsal beklentileri yani ülkenin eksik yönlerini düzeltme vaadinde bulunmak lider olmak için yeterli olmaktadır. Siyasi partiler de güç kaybetmemek için toplumların korkularını ve beklentilerini çok iyi analiz ederek varlığını korumak için bu değerler üzerinden en güçlü siyasetlerini gerçekleştirmeye gayret eder ve etmişlerdir de.
Ülkelerin ekonomik durumu, sosyolojik yapısı, eğitim seviyesi gibi önemli değerler üzerinden ayakta kalmaya ve saltanatlılarına zarar gelmemesi ve toplumun her kesimine hükmetmek için iktidar; tüm devlet kurumlarını vasıf aramadan, sadece kendilerine biat edecek kişilerle doldurmakta.
Böyle durumlarda bir tehlike ve düşman yaratmak siyasetçi için çok elzem bir durumdur. Bu durumu lanse eder ve kedisinin toplumu bundan kurtaracak tek kişi olduğu imajı hemen arkasından gelir. Düşük ekonomik geliri olan ve eğitim seviyesi az olan kişilerin çoğunlukta olduğu toplumlarda bu strateji genellikle tutar ve olmayan bir tehlike yaratılır.
Türkiye siyasetinin özellikle son dönemlerine baktığımız zaman yaratılan veya yaratılmaya çalışılan korku iklimi LGBTİ+’lar. Varoluşu reddederek o toplumun bireyleri olan, çalışan, vergisini veren, topluma katma değeri olan kişileri tamamen toplum dışına iterek hedef gösterip, bir düşman oluşturmaya ve bunlardan toplumu kurtaracaklarına dair bir kanaat oluşturma çabası iyice ayyuka çıkmış durumda.
Yaşam hakkı ve insan hakları ihlallerini sonuna kadar kullanılarak hedefe konulmuş olan LGBTİ+’ları bir varoluşsal durum olarak değil de “yabancı güçlerin dayatması” gibi ucuz söylemlerle toplumsal nefret oluşturma gayreti içerinde bulunun bir grup oluşturulmaya çalışıyorlar.
Bu ayrımcılığın bir kısmının “gazeteci” bir kısmının “din adamı” bir kısmının da direk ülkenin güvenliğinden sorumlu olan toplumu ayrıştırmaksızın güvenliğini sağlamakla sorumlu bakan ve devlet yetkilileri eliyle yapıldığını görmekteyiz. Türkiye de yaşayan LGBTİ+’ların bu söylemler nedeniyle can güvenliklerinin kalmadığını çeşitli sosyal medya araçlarıyla yapılan paylaşımlarda ve saldırılarda son dönemde daha net görmekteyiz. “Destekçi” diye hedefe koydukları birçok sanatçı ve entelektüeli gerek hukuki yollarla göz altına alarak gerek toplumsal bir baskı oluşturmaya çalışarak toplum nezdinde değersizleştirdiklerini görmekteyiz. Buna dur deme gücüne sahip olan hukuk ve anayasal düzen ise yukarıda da ifade ettiğim gibi tekelleşme neticesinde sessizliğini korumakta ve mağduru suçlu hale getirmektedir.
Gökkuşağı renklerine bile tahammülü kalmayan siyahlara bürünmüş karanlık bir fikrin dayatması ile birlikte can güvenliği kalmayan ve yok sayılan LGBTİ+ topluluğu mağdur edilmiş durumda. Siyasal İslamcı kesimin oyunu kaybetmemek ve onlara şirin gözükmek uğruna insan canını hiçe sayan söylemler ve ötekileştirmelerin normalleştiği bir ülke haline getirilmiş durumdayız. Yetişkin iki kişinin kararlarına saygı duymaya dahi tahammülü kalmamış olan ve siyasal geleceğini düşünen bir anlamsız olaylar bütünü yaratılmakta.
Siyasal İslamın en tehlikeli yönü ülke halkının inandığı dini tam olarak kavrayamamış kulaktan dolma bilgilerle arada kalmış kişiler üzerinde ciddi bir inandırıcı etkisinin olmasıdır. Emin oldukları şey eksik ve kulaktan dolma bilgilere sahip bu insanlar üzerinde ciddi etki yaratabileceklerini bilmeleri. “Aile yapımızı bozuyor” dedikleri LGBTİ+’lara ettikleri veya ettirdikleri hakaretleri, çocuk istismarcısı cemaat üyelerine kondurmaktan özellikle imtina eden tehlikeli bir zihniyettir bu zihniyet.
LGBTİ+ hakları insan haklarıdır. Doğuştan sahip olunan her bireyin yaşam hakkı olduğu gibi LGBTİ+’ların da bu hakları vardır. Sürekli tehdit ederek veya yok sayarak hem Anayasa’ya hem de insan haklarına aykırı hareket edilmektedir. Toplum artık, iktidarın düşmanlaştırdığı LGBTİ+’ların haklarının farkına varmalı. Kendi hallerinde yaşadıkları, kurmaya çalıştıkları düzenine sürekli çomak sokulmamalı. Kimsenin kimsenin hayatına ve /veya yaşam biçimine müdahale etme hakkı yoktur. Anayasa ve yasalar karşısında her birey eşit ve eşit haklara sahip bu prensip bilinmeli ve buna göre hareket edilmeli.
Etiketler: insan hakları, nefret suçları, siyaset