08/03/2022 | Yazar: Anjelik Kelavgil

Çok ilginç gerçekten, lubunyalardan yana olunmadığı anlarda nefret nasıl da tüm topluma yayılma eğilimi içerisinde oluyor değil mi?

Siyasi bir dönmeyim #Şükür Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden ekonomik olarak en çok etkilenen ülkenin Türkiye olmasına şaşırmadım. 2002’den 2022’ye resmi rakamlarla açıklanan enflasyon oranları dahi nasıl bir yolsuzluk çukuruna düştüğümüzü gözler önüne seriyor. Bu yolsuzluk çukurunda yolunu bulanların ortak özellikleri üzerine düşünüyorum. Ahmet Hakan, Seren Serengil, Deniz Akkaya gibileri geliyor aklıma. Nefret o kadar sıradanlaşmış durumdaki; medya aracılığıyla nefretini dile getirmekten asla beis görmeyen bir kalabalık muhatap olduğumuz; yolsuzluk çukurunun gıcırdayan yerlerine yağ sağlamakla meşguller. Tuzları kuru en nihayetinde; nefreti bu kadar sıradanlaştırmakla görevli olmalarının karşılığını zenginleşerek alıyorlar. LGBTİ+ aktivizmi nefret suçlarına karşı yasa isterken bazı kesimler bu yasayı yalnızca LGBTİ+’lar için istediğimizi zannediyor olabilirler. Nefretin gündelik hayatın bir rutinine dönüşüyor olmasından en büyük zararı evet lubunyalar görüyor, ancak nefrete karşı yasal bir güvence olması tüm toplumu patriyarkanın nefret çamurundan koruyacak. Yatay ve dikey örgütlenen nefrete karşı yasal bir güvence istemeyi yalnızca lubunyaların omzuna yüklemek de lubunya olmayanların ayıbı olsun diyorum.

Nefrete karşı yasal bir güvence istemek, bizimki gibi küçük putinciklerin diyarında elbette yetmiyor. Çocukluğumdan ergenliğime, ilk yetişkinlik zamanlarımdan 30lu yaşlarımın başına dek - iki kere hukuk okuma girişimlerim de bunun içinde olmakla beraber - gördüğüm; bir yasal düzenleme istemek tek başına hiçbir şey ifade etmiyor. Yasaları kişiye özel uygulayan hukuk uygulayıcılarının (mesela yasaların emrettiği şekil şartlarını dahi taşımadan hakim olup muhalifleri özgürlüklerinden alıkoymakta hiçbir beis görmeyen avukat kökenliler gibi) değişmesi ve dönüşmesi gerekiyor. Liyakate aç, laikliğe susuz kalmış bünyem; şu anki memurlarla, istenen yasal düzenlemelerin bir işe yaramayacağını düşünüyor. Mesele hukuk uygulayıcıları ile de kalmıyor; gündelik hayatın her alanında hizmet sağlayıcıların nefretten, fobiden ve ayrımcılıktan arındırılması için topyekün bir değişim ve dönüşüm seferberliği gerekiyor.

Hayatın her alanına sirayet etmiş vasatlıktan ve çirkinlikten kurtulabilmek için arzuladığım toptan değişim ve dönüşümün olabilmesi, biraz olsun demokrasi ve demokrasi bilinci gerektiriyor. Geride bıraktığımız 20 yılda demokrasiye, özgürlüklere, laikliğe ve insan haklarına dair o kadar geriye gittik ki; artık bu geriye gidişin, liyakatsizliğin, vasatlığın ve paçozluğun ekonomik sonuçlarıyla uğraşıyoruz. Yoksulluk ve yoksunluk öyle bir hale geldi ki, hepimiz şaşkınlıkla izliyoruz olup biteni. Hala şaşırabilmek çok değerli; alışmamaya, ısrara ve ayak uydurmamaya dair çok güçlü işaretler veriyor. Hala şaşırabilenler olarak bu dünyayı değiştirebileceğimize dair inancım tam.

Varlıkları mevcut iktidarın varlığına armağan olanların ne derece liyakatsiz, vasat, manipülatif ve rezil olduklarını her alanda herkesin gördüğünden eminim. Yasama, yürütme ve yargının kılcal damarlarına kadar sarmış; sivil toplumundan üniversitelerine hayatın her alanını felç etmiş cerahat dolu bu toplam; tüm toplumu belleksiz bırakmaya and içmişçesine dört bir yandan saldırıyorlar. Kötü olan her şeyi bünyesinde barındıran bu örgütlü nefret; bugün sokaklardan vazgeçmeyen bizlerin arasına sızmaktan ve bize ait olanları bize karşı kullanmaktan da geri durmuyorlar. Tarihsel olarak konumlandıkları yer patriyarkaya çanak tutmak olanlar transların eşitlik mücadelesine de Ahmet Hakan iğrençliğinde saldırıyorlar. Bu saldırılarla uzun zamandır lubunyalar yalnız başına muhatap olurken (ki her seferinde bu toplamın kimlerle aynı sözü söylediğini, kimlerle yan yana durduğunu her seferinde söyledik söylüyoruz) saldıranların maskeleri o kadar net bir biçimde düşmüş durumdaki; tüm feminizmlerin, feminizm lafzıyla maskelenmeye çalışılan bu saldırılara karşı harekete geçmesi bugünün gerekliliği halini alıyor. Transfobi ve mizojininin Hilal Kaplan’la aynı yoldan geçmiş, aynı sudan içmiş olduğunu, umuyorum ki herkes görüyordur.

Bu akşam tüm feministler için bir sınav halini alıyor; 2010’lu yıllarda translara yaşatılan şeylerin üstünden yalnızca 10 yıl geçti ve bu 10 yılda her birimiz çok şey öğrendik, çok yol kat ettik ve birbirimizi şifalandırarak sokaklardan vazgeçmedik. Yıllara varan bu emeğimizin bir akşamda hiç edilme ihtimaline karşı, hangi deneyimden olursa olsun tüm feministlerin, feminist mücadele alanlarını patriyarkaya hizmet eden gericilere karşı savunması gerekiyor.

Çok ilginç gerçekten, lubunyalardan yana olunmadığı anlarda nefret nasıl da tüm topluma yayılma eğilimi içerisinde oluyor değil mi? Topyekün bir değişim ve dönüşüm için ihtiyacımız olan ortalama demokrasiyi bize nimet gibi sunarken LGBTİ+’lardan bahsedemeyen millet ittifakı utanır mı bundan, hiç sanmam.

Lubunyaların eşit ve özgür bir biçimde yaşayabildiği bir ülkenin demokrasi seviyesini de varsın kılıçdaroğlu düşünsün. 

*Not: Bu köşede akademik bir iddiam yok, olmakta olan şeylere bir transın gözünden bakan lubunyazıları döküyorum buraya; kendim dönerken hissettiklerimi dünyanın dönüşüyle ilişkilendirmeye çalışıyorum, sesli düşünüyorum. Bir yerlerde bunları okuyan bir lubunya yalnız hissetmiyorsa eğer yetiyor bana. Safım da, baktığım yer de, olduğum taraf da lubunyaların yanı. Bir solcu cis-het erkeğin gece 3’te geçen haftaki yazımı terörize ederek hedef gösterirken söylediği şey tam da sahipleneceğim şey sanırım. Şükür var serde bi ibnelik, hatta siyasi bir dönmelik. Kıps :)

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

 


Etiketler: yaşam
nefret