26/09/2023 | Yazar: Sa Bahattin

Dünya değişti. Ama mücadelenin birleştiriciliği, güçlendiriciliği ve aktivizmin insanların yüzüne kondurduğu gülücükler değişmemiş.

*Sizinle bir dakika Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Çizim: Semih Özkarakaş

Geçtiğimiz hafta bir gün. Sanırım Salı. Kaos GL’nin İnstagram sayfasında bir ilan görüyorum. Kaos'un doğum günü için bir etkinlik. Umut Söyleşileri. Konuşmacılar Aslı Alpar, Şeyda ve Aylime Aslı Demir. Moderatör Umut Güven.  Üstelik Bi+ Görünürlük Günü’nde. Tam da bir cumartesi günü. Böyle bir günü kaçırabilir miyim? Her hafta gezip duruyorum. Para biriktirmek iyice hayal oldu. Ama böylesi bir günü kaçıramam. Ankara’da, öğrenciliğimin şehrinde. Hayatımın en eğlenceli büyüme döneminde. Bilgiye doyduğum zamanlar. Öğrenmek ve denemek. Heyecan ve gerilim. Ama her zaman korunaklı bir hisle. Nasıl olmuştu? Bilmem, Ankara böyle…

Hediye

Döküntüleri, yıkıntıları, molozları hâlâ gözümüzün içine bakan, üzerinde asbest bulutu dolaşan şehirden birkaç günlüğüne uzaklaşmak ve Türkiye'nin en sevdiğim şehrinde, ülkenin en sevdiğim LGBTİ+ politik topluluğunun bir etkinliğine katılmak. İşte bunun için cumartesi sabahına uçak bileti alıyorum. 11 gibi Ankara’dayım. Kendime bu hediyeyi verdim gitti. İlk durağım Bahçelievler Gabo oluyor. Bir Vegan kafe burası. Leziz bir kahvaltı ediyorum. Sonra ver elini Kızılay. Dost kitabevine uğruyorum. Bir arkadaşıma kitap hediyeleri alıyorum. Maltepe’de kaldığım otele yerleşiyorum. Fena değil. Havuzu da var. Güzel, temiz. Oley. Yüzmesem olmaz. Yüzüyorum. Giyiniyorum. Her şey iyi gidiyor.

Ankara'da hava güneşli. Bu şehir için alışmadığım şekilde sıcak. Akşam ne kadar soğuyacağından henüz habersizim. Maltepe’nin gölgeli kaldırımlarını kullanarak Kızılay Meydanı’na varıyorum. Güven Park’tan Karanfil Sokak’a doğru karşıya geçerken, ana caddelerin ağaçsızlığından yakınır gibi oluyorum.

Bu kadar nefretleri…

Üniversite yıllarım geçiyor aklımdan. Karanfil Sokak’ın merdivenlerini çıkarken Kaos GL’ye ilk kez gittiğim o 8 Mart öğleden sonrasını hatırlıyorum. O zamanlar bu sokak böyle miydi? Burada daha ‘özgür’ daha ‘isyankâr’ bir hava yok muydu? Nereden geldi bu ‘muhafazakâr görünümlü’ kitle. Bizi mi kıskanmışlardı da bizim kaldırımlarımıza çökmüşlerdir? Hani bizi sevmiyorlardı? Yoksa Mabel Matiz’in Fan şarkısında öne sürülen tez haklı mıydı? Bu kadar nefretleri aşk mıydı?

Karşılaşmalar ve tanışmalar

Mekâna giriyorum. Standın önünde Seçin. Beni hatırlamasından memnuniyet duyuyorum. Sarılıyoruz.  Hemen sahneye Aslı Alpar’a koşuyorum. Onun hayranıyım çünkü. Heyecanım dorukta. Derken Şeyda ile Aylime Aslı Demir ile tanışıyorum. Umut’la da sarılıyoruz birbirimize. Ne güzel bir an. Soğuk bir çay almak için kafe sorumlusuna yöneliyorum. Dergi aboneliğinden sorumlu Semih ile de küçük bir selamlaşma.

Hiç bitmesin istediğim

Konuşma başlıyor. Sokakta bir tür çalışma olduğu için mekânda ışık yok. Öyle diyorlar. Ama konuşmacıların arkasında sürgülü bir kapı var. Açıldıkça içeri güneş doluyor. Tam yüzümüze/gözümüze. Bu nedenle özel bir aralıkta tutuyor onu Umut. Hem yeterince ışık/hava olsun hem de ışık gözümüzü kör etmesin diye.

Harika konuşmalar oluyor. Aylime, Ernst Bloch’un Umut İlkesi kitabına gönderme yaparak, umudun insana dairliğini vurguluyor. Sonra ‘atasözleri’ ile bezeli konuşmasına dikkat çekip durumla alay ediyor. Zaten pek de soğuk olmayan ortamın buzunu eritiyor kolayca. Gülüşmeler. Konuşmacılara bakıyorum. Karanlık bir odada arkadan vuran ışıkla yalnızca silüetler halindeler.

Alegori

Konuşmacılara tekrar bakıyorum. Ülkenin karanlığında hâlâ sesini duyurmaya çalışan, görünürlükleri bir silüete indirgenmeye çalışılan LGBTİ+’ların harika bir alegorisini izliyor gibiyim. Ama ‘ışık’ hem arkamızda hem önümüzde. Burada. Yakınımızda yani. ‘Uzak değil’ diye geçiriyorum aklımdan. Şiir yazıyor gibiyim.

Sohbet devam ediyor

Aslı Alpar konuşurken elektrikler geliyor. Dışımız da içimiz gibi aydınlanıyor. Tüm konuşmalar bitip karşılıklı sohbet başlayınca çokça rahatlıyorum. Kendim de bir iki laf ediyorum. ‘Ümit işkenceyi uzatır’ gibi bir şeyler geveliyorum. Ergenlik yıllarımdaki utançtan bahsediyorum. Maksadım o kişilerle sohbet etmek. Hepinizle sohbet etmek istiyorum. Akdeniz ile Güneydoğu Anadolu’nun kıyısında, sarsık, tutucu bir şehirde sizi çok özlemişim. Konuşan bu özlemim olabilir. Siz orada, burada, Ankara’da ne kadar güzelsiniz.

Yılın en iyi olayı

Kim ne diyorsa dikkatle dinliyorum.  Eskiden tanıdığım insanları arıyor gözüm. 19-20 yıl öncesinin Ankara’sına bakar gibiyim. Her şey değişti. Ben değiştim. Ülke değişti. Dünya değişti. Ama mücadelenin birleştiriciliği, güçlendiriciliği ve aktivizmin insanların yüzüne kondurduğu gülücükler değişmemiş. Bu söyleşiye katılmış olmayı bu yılın en iyi olayı seçiyorum. Ayaküstü bazı sohbetler ediliyor.

Dönüş yolunda

Söyleşi bitiyor. Vedalar ediliyor. Mekândan çıktığımda güneşin kızgınlığının geçmiş olduğunu fark ediyorum.  Ankara gözüme daha güzel görünüyor. İnsanların yüzlerine bakıyorum. Çok geçmeden tekrar keyfim kaçıyor. “Yok, böyle değildi” diyorum. Ben öğrenciyken Konur Sokak’ta yürürken herkesi sever gibiydim. Neden ben böyle kimseyi beğenmez oldum. Korku kibri doğurabilir mi? Çok fazla düşünmek istemiyorum. Hatta ben bugün hiç düşünmek istemiyorum. Akşamki partiye gitmeden önce dinleneyim diye otele gidiyorum. 41 yaşında olduğumu her yerden belli ediyorum.

Parti zamanı

Aslı Alpar’ın önerdiği bir yerde Vegan yemekler yiyip parti mekanına yürüyorum. İlk olarak Gökkuşağı Aileleri’nden (Baba) Atilla ile konuşuyorum. Sonra aşağıda müzik başlıyor. Anjelik Kevalgil’in DJ performansı. Ortam güzelleşiyor. Ama yemekte yediğim bir bira, mekânda içtiğim üç tekila shota rağmen kendimi oraya bir türlü getiremiyorum. Aklımda ‘uyku ihtiyacı’, ‘tanıdık birini görsem arzusu’ ve ‘belki de böyle mekanlar için yaşlanmışımdır’ saçmalaması ile ancak birkaç kişiyle sohbet edebiliyorum. Anjelik’in performansı biter bitmez partiden çıkıyorum.

Üst katta Defne Güzel’i görüyorum. Bütün gece tanışmak istediğim kişilerden biri.  Evet, bu söyleşi için buralara gelmem bu yılın en iyi olayı. Ona kendimi tanıtıyorum. Onun aktivizmine, özellikle röportajlarına övgüler diziyorum. Aslında daha tanışmak istediğim çok kişi var. Semih Özkarakaş örneğin. Ama bugün burada değil. Yıldız’ı da görmek güzel olurdu. O artık bir ‘celebrity’ çünkü.  Yıllar önce ‘Yoldaş, Ben bir İbneyim’ kitabını imzalatmıştım. Belki bu sefer bir fotoğrafını alırdım. Şaka tabii. Zaten o da yok.

Olsunlar

Ama olsun. Ankara’da Kaos GL, LGBTİ+ hareketin genç lubunlarını hâlâ bir araya getirebiliyor.  Bunu görmek şahane. İnsanların (girişinde gökkuşağı bayrağı ile karşılandığı) bir mekânda içip içip kendinden geçercesine dans edebildiklerine tanık olmak iyi geliyor. Hem söyleşiden hem de bu partiden ‘yaşama sevincine’ pay çıkaran birileri olduğuna eminim. Olsun! diyorum. Kaos GL hep olsun! Söyleşiler, partiler, danslar, lubunlar… Olsun bunlar! Çok geçmeden uyku kendini hatırlatıyor. 41 yaşında olduğumu söylemiştim, değil mi? Taksiye atlayıp otele dönüyorum. Belli oluyor : )

İyi ki Doğdun Kaos GL

Ankara’da olmak bana hep iyi gelmiştir. Yine öyle oluyor. Kaos GL’nin varlığı bana güç veriyor. Hâlâ bir arada olunabildiğini görmek beni mutlu ediyor. Belki Aylime Aslı Demir’in konuşmasında vurgulanan umut budur. Çünkü “bu” işkenceyi uzatmıyor. Tam tersi, işkence hiç olmamışçasına bir kıpırdanma. Ne hoş.

İyi ki varsın Kaos GL. Varlığın, varlığımıza armağan oluyor!  

Hepinize esenlik, sabır ve hoşgörü dolu günler dilerim.

Dayanışmayla,

*Türkiye’nin 1975 yılında ilk kez Eurovision Şarkı Yarışması'na katıldığı Semiha Yankı şarkısı. ''Seninle Bir Dakika, UMUTlandırıyor beni'' sözleriyle başlamaktadır.

**KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam
İstihdam