04/02/2021 | Yazar: Serhat Yenisan

Heteronormatif, düalist yapılar, bu fazlalığı reddettiği ya da gizlediği için otoriter bir çizgiye kayma riskini taşır.

Solun kapsayıcılığının bir sınırı var mı? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kültür alanlarının ve aktivizmlerin neoliberal ekonomi tarafından belirlenmesi, hatta doğrudan ona tabii kılınması, yeni bir şok nedeniymiş gibi devamlı önümüze seriliyor. Liberal elitlerin sömürü koşullarını meşrulaştıran ya da gizleyen yöntemlerini tespit etmek aslında çok da zahmetli bir iş değil. Ayrıca propagandaların veya kurumların dışında bir söylem geliştirmek de pek mümkün değil. Yüz yıllık bir meseleyi yeni bir şeymiş gibi dert edinenler, politika ve ekonomiyi birbirinden ayıran yeni bir laiklik icat etmeye çalışıyor. Evet, artık kurtuluş geleneklerimizin hem günah çıkarabileceği hem de mücadele ettiği şeyle suç ortaklığı yapabileceği yeni bir uzam var. Buna şaşırmayı bırakmalıyız, çünkü neoliberal çok kültürcü ırkçılık, yalnızca siyaseten doğrucu ve çoğulcu politikaların sömürülmesi yoluyla işlemez. Aslında neoliberalizmin hiçbir ilerici yanı bulunmaz. O kendi ürettiği iğrenç sorunların –geçici çözümüdür sadece.

Hardt ve Negri’ye göre, (sağcı) “popülizmin anti-elit siyaseti de, çoğu kez, ruhani, hareketli ve kimlikle ilişkilenmeyen mülkiyet ilkesine karşı hissedilen öfkeyi ifade eder.” Hardt ve Negri buna ciddi ciddi inanmakla kalmayıp, bu “popülist unsurların” sol hareketler tarafından geri kazanılabileceğini de iddia ediyorlar.

Sağcı popülizm, bir yandan anti-elitistdir, bir yanda da hiyerarşik bir gurubun ayrıcalığını körükler. Liberal mülkiyeti reddederken, din, ırk ve kimlikle sahnelenen (çoğunlukla küreselleşme yüzünden kaybedilenin, elitlerden geri alındığı) yeni bir mülkiyet biçimini onaylar. Burada popülizm ve kimlik mülkiyetin kılıfıdır. Din ya da kimlik üzerinden kurulan bir ayrıcalığın tabana yayılması amaçlanır. Ya da en azından vaat budur. Ama bu tip ayrıcalıklar paylaşılması kolay şeyler değildir. Sağ hareketler bu yüzden daima politikanın dışına iteklenen marjinal bir yabancıya ihtiyaç duyar.

Sağ hareketlerin imkânsızlığı uydurma bir azınlığa duyulan ölümcül ihtiyaçtır

Bu, Hardt ve Negri’nin iddia ettiğinin aksine, sol hareketler tarafından geri kazanılması mümkün olmayan bir arzudur. Hatta geri kazanılamayacak şey onların kimlikleri ya da dinleri de değildir. Tam tersi, yaratıkları sahte anti-mülkiyetçilik, aslında ayrıcalıklı bir konumun talep edilişidir. Hardt ve Negri bunun bir mülkiyet itirazından çok mülkiyet talebi olduğunu kendileri söyler. Elbette dinsel fanatizmi bir çıkış kapısı olarak gören hareketler, sistematik bir faşizme indirgenmeyecek kadar uç direniş örnekleri sergileyebilirler. Fakat elitlere ait ayrıcalığın yok edilememesine değil, bu ayrıcalığa sahip olamamaya itiraz eden; dini yoksul kalabalıkların sömürüsü için kullanan; hatta milliyetçiliğe indirgeyen sağcı popülist hareketlerin sol tarafından içerilebileceğini iddia etmek en hafif tabirle saflıktır.

Sağcı popülizmin hastalıklı isteklerini meşrulaştıracak (din, kimlik gibi) bahaneler bulmak işin en kolay kısmıdır. Sağ hareketlerin asıl imkânsızlığı, genellikle kendi baskı araçlarının ürünü, uydurma bir azınlığa duyulan ölümcül ihtiyaçtır. Yani muhafazakârlığın karşıtı, uydurma bir eşcinsel kimlik inşası doğrudan sağ pencereden yapılır; bu eşcinsel kimlik, cinsel normların içindeki çelişkiyi gizleyecek ve toplumun ahlakını yozlaştıracak bir nesne olarak sunulur. Bu figürün ahlaki yozlaştırıcı gücü, genelde kimsenin talep etmediği seksüel senaryolar kurgulamaktan ya da sağ siyasetin ne idüğü belirsiz emperyalizm karşıtlığından kaynaklanır: Oysa trans deneyiminin küresel olarak “pazarlanıyor” ya da “fonlanıyor” oluşu, onun toplumsal baskıdan azade olduğu anlamına gelmez. Her şeyden önce trans öznelerin küresel sermayeden azade olduğu anlamına gelmez. Bunlar aynı mücadele içinde farklı özgürleşme uğraklarıdır. Yani muhafazakâr anti-emperyalizm genel olarak kapitalist mülkiyete ya da adaletsizliğe karşı bir hareket değildir. Hatta bu unsurlar tarafından gönüllü ekonomik sömürüye LGBTİ+’lardan daha açıktır. Bu yüzden, gerçek bir sol uğrak, homofobi karşıtlığı ile güç birliği yapmaya mecburdur. Büyük resmi gören anti-emperyalist stratejik uzlaşmaları reddetmek zorundadır.

Heteronormatif yapılar, otoriter bir çizgiye kayma riskini taşır

LGBTİ+’larda bu toplumsal normların temelini sarstığı için falan marjinal değildir. Böyle bir politika, cinselliğin ne olduğunu anlamamıza, heteronormativiteden daha fazla yardımcı olduğu için marjinaldir. LGBTİ+ hareketi cinselliğin özündeki çelişkiye gönderme yaptığı ölçüde, “normatif” cinselliğin neredeyse ta kendisidir. Onu en doğru betimleyen konumdur. Bu yüzden asıl sapmış, sapkın cinsellikler heteroseksüel inşaların kendileridir. Maskülen-feminen ikili yapı daima bir fazlalığı (+) imlemek zorundadır. LGBTİ’nin “+”sı, kimlikler arası bir hiyerarşiye değil, cinselliğin çekirdeğindeki imkansız çelişkiye gönderme yapar. Heteronormatif, düalist yapılar, bu fazlalığı reddettiği ya da gizlediği için otoriter bir çizgiye kayma riskini taşır.

Alternatif-sağ hareketler, kendi konumlarını uydurma semptomlara ihtiyaç duymayacak şekilde yeniden tasarlayamazlar. Bu yüzden kapitalist bireyciliğe içkin çelişkiden de kurtulamazlar ve bütün cemaatçilik iddiaları bir safsataya dönüşür. Eylemlerini (genelde sol direnişleri taklit eden) bir tepkiye indirgemek zorunda kalırlar. Böylece burjuva eleştirisi yaparken, bütün düzenin sürebileceği sözde bir devrim inşa ederler. Bu reaktif cemaatçilik, modernizmin duygusuz endüstriyel insan imhasından da yakasını sıyıramaz. (Nazi kampları Skynet gibi duygusuz bir yapay zeka tarafından kontrol ediliyor gibidir. Fakat bu soğukluk, yalnızca azınlıklara ve mistik düşmanlara karşı sergilenir.) Sağ hareketler, daha içkin kapitalist çelişkilerle ya da tikel adaletsizlikle mücadele ederken aynı kararlılığı sergileyemezler.  

Alternatif sağ kimlik devamlı bozulma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Onun doğası böyledir, bu şekilde performatif hale gelir. Yani bütün o organik birlik-beraberlik ya da bütünlük fikri, bütünlüklü bir toplumun imkansızlığı varsayımına dayanır.  Çünkü sağ yapılar (istedikleri kadar öndersiz organize olsunlar) hiyerarşik bir toplumsal yapı ya da bütünlük kurgularlar. Hiyerarşi mantığı gereği imkansız bir fazlalığı (+) imlemek zorundadır. Piramit sistemleri gibi, en son ürünü satın alacak kişi tamamen soyut bir varsayımdan ibarettir. Sağ hiyerarşi bu yüzden birilerinin görünmez hale geleceği politik inşalara ihtiyaç duyar. Fakat mevcut ekonomik yıkıntının ana bileşenleri, atomlaşmış performans özneleri, apolitik hale getirilmiş cinsiyetler ve ruh hastalıklarıdır. Bu ayrışma arasında ölçülü bir yol bularak muhalefet yapmaya çalışmak da saçmalıktır. Homofobiyi ya da tecavüzü hoş görmek, bu ara yolu bulma girişiminin sonucu, “farklı kültürlere” saygı duyan neoliberal tasavvurlardır. Gerçek bir sol siyaset, politik doğrucu sömürüden sıyrılmadan önce bu ara yolu terk etmek zorundadır. 

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam
İstihdam