17/10/2024 | Yazar: Defne Işık

Sosyal hizmet uzmanı şiddete maruz bırakılan müracaatçıyla yürüttüğü çalışmada, müracaatçının güçlenme sürecine katkı sağlaması için bazen destek gruplarıyla bir araya gelmesini sağlamalı, bazen de ilgili alanda faaliyet yürüten diğer örgütlere yönlendirme yapmalıdır.

Sosyal hizmet mesleğinde şiddet olgusuyla çalışma Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Sosyal hizmet, 2014 yılında IFSW ve IASSF tarafından onaylanan tanımına göre: “Sosyal hizmet; sosyal değişimi ve gelişimi, sosyal bütünleşmeyi, insanların güçlendirilmesini ve özgürleşmelerini destekleyen… birbirine bağlı olan tarihsel, sosyo-ekonomik, kültürel, bölgesel, politik ve bireysel faktörlerin insanlığın iyiliği ve gelişiminin önünde fırsatlar ya da engeller yarattığını kabul eden, uygulama temelli bir meslek ve akademik disiplindir.”[1]  Sözü geçen yapısal engellerin eşitsizliğin, ayrımcılığın, sömürünün ve baskının sürdürülmesinde etkisi olduğu bilinmektedir. Sosyal hizmetin amaçları arasında yoksulluğu hafifletmek, baskı altında olan ve dezavantajlı olmaya itilmiş grupları özgürleştirmek yer alır. Akut ya da süreğen ve farklı boyutlarıyla şiddete / baskıya karşı çalışmak da bu amaçlar arasında sayılabilir. 

Psikososyal kuram, sosyal sistem kuramı, feminist kuram, güçlendirme temelli çalışma, görev merkezli çalışma kuramları başlıca sosyal hizmet kuramlarındandır. Sosyal hizmet süreci/görüşmesi, güvenli alan sayılabilen ve güvenli alan olarak değerlendirilen ortamlarda kurulur. 

Şiddete dair birkaç yüzyıl öncesindeki kaynaklara bakıldığında; Roma döneminde ve 14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da kadınlar eşlerinin mülkü olarak görülmekte ve bu dönemlerde erkeklere, bedensel cezalar veya başka yöntemlerle eşlerini cezalandırma ve disiplin etme hakkı tanınmakta olduğu görülür. Bu hak tanıma yaklaşımı, şiddetin görünür olmasını engellemekle kalmayıp kadınların da şiddeti normalleştirmesine sebep olmuştur.[2] 

Günümüze bakıldığında da şiddetin görünür olmamasının yine benzer temellerden beslendiği söylenebilir. Şiddete maruz bırakılanın şiddeti normalleştirmesi, şiddeti hak ettiğini düşünmesi; şiddet failinin de bir biçimde bunu çeşitli sebeplerle kendine hak gördüğü görülmektedir. Sosyal hizmet uygulamasının hedeflerinden biri de bu duruma karşı müracaatçılarla, gruplarla ve toplumla birlikte çalışmak ve şiddetsiz ilişkiler için bilinç yükseltme üzerine çabalamaktır. 

Şiddete maruz bırakılmış kişilerle çalışırken feminist yaklaşımla kurgulanan sosyal hizmet uygulamasının benimsediği temel ilkeler arasında; müracaatçı-uzman ilişkisinin eşitlikçi olması bulunmaktadır. Sosyal hizmet uzmanı, bir bilirkişi ya da otoriter bir figür olmaktan çok, müracaatçının bu süreçte düşünsel olarak birlikte yol aldığı kişi konumunda yer alır. Sosyal hizmet uzmanı, müracaatçıyla birlikte sorun ve meseleleri sosyo-politik bir bütün içinde inceler ve müracaatçının yaşantısındaki güç ilişkilerini tüm boyutlarıyla değerlendirilmesine destek olur. Bu destek süreci, güçlendirmeyi vurgular ve cinsiyetçilik, cinsiyet rolleri, kalıp yargıları, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, şiddet yanlısı tavırları etkileyen sosyal ve tarihsel etkenlere ve kişinin kendisine karşı yaklaşımını güçlendirebilmesi için bilinçlendirme sürecini kapsar. Müracaatçının destek sürecine aktif katılımı beklenir ve geliştirilmesi ve/veya üzerine çalışılması gereken yönlerinden çok, müracaatçının güçlü yönlerine dikkat çekilir. 

Şiddete maruz bırakılan pek çok kişi, kendisinin şiddeti hak ettiğini ya da en azından yaşadığı şiddetten kendisinin sorumlu olduğunu düşünme ve böylece gördüğü şiddeti önemsememe ya da küçümseme eğilimi sergiler. Feminist etik yaklaşım benimsenen bir sosyal hizmet uygulamasında, kişinin yaşadığı sorunların tanımlanması aşamasında, öncelikli olarak -eğer bu şekilde bir eğilimi varsa- kişinin içinde bulunduğu durum nedeniyle kendisini suçlama eğilimiyle mücadele edilmelidir. Bu bilinçlendirme yapılırken toplumsal cinsiyet ayrımcılığının, cinsiyete ilişkin kalıp yargıların, ön yargıların ve değer yargılarının varlığına ilişkin farkındalık çalışılması gerekmektedir. 

Şiddet, maruz bırakılanın üzerinde genellikle psikolojik, fizyolojik ve sosyolojik bakımdan üç boyutlu bir etkiyi beraberinde getirmektedir. Bu etkiler depresyon, suçluluk, özbenlik saygısında azalma gibi psikolojik etkileri; yaralanma, kırık, kesi, yanık, cinsel yolla aktarılan enfeksiyonlarla enfekte olma, yaşamın son bulması gibi fizyolojik etkileri; şiddeti olağanlaştırma ve içselleştirme eğilimi, yoksulluk, sosyal dışlanma, yaşadığı şehri ya da ülkeyi terk etmek zorunda kalmak gibi sosyolojik etkiler olabilmektedir. 

Ataerkil sistemin tüm aktörleri, şiddete maruz bırakılan kişinin toplumsal rollerine bağlılıkla, şiddeti kaçınılmaz ve olağan görmesi için, şiddet ile mücadele etmesinin gereksiz ve yersiz olduğu öğretisiyle maruz bırakılan kişiyi şiddete boyun eğmeye zorlamaktadır. Maruz bırakıldığı şiddeti, özel hayatı-mahremi olduğu kabulüyle saklaması, yaşadıklarının duyulmaması için çabalaması beklenmektedir. Sistem, şiddet faili yerine şiddete maruz bırakılanı utanma ve suçluluk duygusunu yaşamaya itmektedir. 

Şiddet olgusunda; olayın öncesinde ya da sonrasındaki çalışmalarda cezalandırılma ya da daha ciddi bir şiddet olayıyla karşılaşma korkusu, maddi gücünün ya da yaşayabileceği başka uygun bir yerinin olmaması, şiddetin nedeni olarak kendisinin görülmesi ya da kendisine inanılmaması korkusu, şiddetin son bulacağına inanma isteği ya da şiddetin ciddiyetini inkar etme veya minimalize etme eğilimi müracaatçı ile birlikte mücadele edilen konular arasında yer almaktadır.[3]

Türkiye’de ve dünyada güncel sosyal medya tartışmaları içerisinde de kendisine inanılmama korkusu yaşayan ya da başına gelebilecek olası şiddetin boyutunun tahmin edilemez olmasının çekincesini dile getiren pek çok fazla insanın görüşüne tanık olmaktayız. (Son zamanlarda viral olmuş bir sokak röportajında sorulan “Would You Rather Be Stuck With A Man Or Bear?” sorusuna verilen cevaplar tartışmaya dair bir ufuk açıyor.) 

Ancak kabul edilmelidir ki maruz bırakılanın içinde bulunduğu duruma ve yaşadığı şiddete ilişkin tüm öğrenmişliklerini ve alışkanlıklarını geride bırakarak, şiddetin ne’liğine dair farkındalık geliştirmesi hedefi kolaylıkla ulaşılan ya da ulaşıldığında daima “orada” kalınan bir süreç değildir. Şiddet sonrası süreçlerde, iyileşme süreçlerinde gerçekleştirilen sosyal hizmet müdahalesinde, feminist etik yaklaşımı benimseyen bir sosyal hizmet uzmanı güven ilişkisini; eylem ve söylemlerinde hizmet alan konumundaki müracaatçıyla olan ilişkisinin güçlü-güçsüz ilişkisi değil, eşitlikçi bir ilişki olduğu, birlikte mücadele edildiği vurgusunu yaparak kurmalıdır. Bu ilişkilenme pratiği ile müracaatçının sürecin içerisinde daha aktif hissetmesi, edilgen hissetmemesi amaçlanmaktadır. 

Sosyal hizmet uzmanı şiddete maruz bırakılan müracaatçıyla yürüttüğü çalışmada, müracaatçının güçlenme sürecine katkı sağlaması için bazen destek gruplarıyla bir araya gelmesini sağlamalı, bazen de ilgili alanda faaliyet yürüten diğer örgütlere yönlendirme yapmalıdır. Böylece müracaat eden, hem içinde bulunduğu durumu daha doğru anlamlandırabilir hem de yalnız olmadığını hissederek kendisini suçlama ya da değersiz görme eğilimlerinden uzaklaşabilir. Ancak, mottolaştığı üzere iyileşme sürecinin lineer olmadığı, çoğu zaman bu sürecin inişli çıkışlı deneyimlenebileceği daima göz önünde bulundurulmalıdır.   

Bu farkındalığın oluşmasının ardından şiddete maruz bırakılan müracaatçının ihtiyaçlarını karşılamak için mevcut kaynakları değerlendirmek, müracaatçının yaşantısının üzerinde bıraktığı etkiyi hafifletmek için yetenek ve potansiyelleri hakkında birlikte çerçeve çizmek gerekmektedir. Kişinin ihtiyaç duyduğu hizmetleri alıp almadığının ve ilgili hizmetlerden yararlanıp yararlanmadığının düzenli olarak takip edilmesi, hizmetlerle bağlantılandırılması kadar önemlidir. Böylelikle, süreç boyunca birlikte inşa edilmiş ve ulaşılmış hedeflerin sürekliliği sağlanmış olur.

Kaynakça:

Özateş, Ö.S, Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 20, Sayı:2, 2009

https://www.ifsw.org/ )


[1] https://www.ifsw.org/

[2] [(McCue, 1995), akt. Özateş, Özge Sanem, Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 20, Sayı:2: 2009: 100]

[3] [(Sheafor ve Horejsi, 2002: 534) akt. Özateş, Özge Sanem, Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 20, Sayı:2: 2009: 103]

Kaos GL dergisi bir tık uzağınızda

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Şiddet dosya konulu 196. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notabene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, kadın, sosyal hizmet, danışmanlık
İstihdam