16/11/2023 | Yazar: Sa Bahattin

Dünyanın bir yerinde, hiçbir şekilde taraf olmak istemediğim bir savaş yaşanıyor ve bu derhal benim yaşam tarzım üzerinde baskıya neden oluyor

Starbucks’a gitmek Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Mini mini bir kuş

Ergenlik yıllarımı anımsıyorum. Okuduğum gençlik dergilerinde ülke siyasetinden hiç bahsedilmez, satın aldığım politik metinlerdeyse gençlerin a-politikliği üzerine destanlar yazılırdı. O zamanlar, bir genç olarak benim de yürekten arzu ettiğim tek şey; ailemden kurtulmak ve kendim olabilmekti. Halbuki babamdan harçlık alıyor, okulda verilen tüm ödevlerimi yapıyor, erkenden uyuyor ve dolmuşta benden yaşça büyük insanlara mutlaka yer veriyordum.

Ben dinlemem, başka türlü bir müzik!

O sıralar, tüketim toplumlarında a-politikleşmenin olağanlığı, pahalı şeyler yiyip içenlerin, çok gezip gülenlerin siyasetten anlamazlığı ve pop müzik dinleyenlerin sistemin uşakları olduğu üzerine bazı söylentiler duymuştum. Ama ben rock ve metal dinliyordum. Ve biz rockçılar en ucuz yerlerde, salaş, bakımsız mekanlarda bir şeyler yiyip içiyor, siyahlar içerisinde geziniyor, gülmüyor, sırıtmıyor, kafalarımızı sert bir şekilde sallayarak kendimizden geçiyorduk. Bu, bizim politik olduğumuzun bir göstergesiydi. Gerçeği tam yansıtmasa da ben politik olarak adlandırılmaktan ve kendimi ‘tepkisiz yığınlardan’ ayrı görmekten hayli memnundum.

Değişen dünya

Sonra işler değişti. Neo-liberal ekonomi, siyasal islam, milli ve dini değerler arasındaki karmaşa ve sosyal medyanın hayatımıza derince nüfuz etmesiyle her şeyde tuhaf bir politikleşme baş gösterdi. Artık en olmaz dediğimiz kişiler bile politik bir duruş sergiliyordu. Mercedes’lerden atılan tweet’lerde ekonominin kötülüğünden bahsediliyor, takipçilerinin alkışları arasında ‘uzmanlar’, yeni düzenin yalnızlaştırıcı etkilerinden bahsedebiliyordu. Bense (artık) iş-güç sahibi olmuş, kıytırık bir “liboş” olduğumdan ‘politik olmama’ çabaları içerisindeydim. Kurtuluşumu politikada değil felsefede aramak istiyordum.

Öyle olmadı

Gelin görün ki yaşanan olaylar buna hiç izin vermedi. En sıradan eylemler bile politik bir hal alıp durdu: parka gitmek, sakal kesmek, ‘o’ şarkıcıdan alıntı yapmak, o tür oynamak, bu tür bakmak, o kanalı izlemek, bu kanala hiç bakmamak, hemcinslerimle sevişmek, sevişmemek, içki içmek, içmemek… Derken; sonunda Starbucks’ta kahve içmek de politik bir eylem oldu!

Kahvecim

Yakın zamanda bu konuyla ilgili paylaşılan videolara denk gelmişsinizdir diye tahmin ediyorum. Denk gelmediyseniz, şöyle özetleyeyim: İsrail’in yükselen savaş suçlarına kızgın bazı insanlar, ABD’nin İsrail desteğinden feyz alarak Starbucks’ı protesto etme kararı verdiler. Bu anlaşılabilir tabii. Anlaşılamayan taraf ise herkesin bu boykota katılması gerektiğini düşünmeleri ve bu düşüncelerini zorba eylemlere dönüştürüp Starbucks’a gidenleri huzursuz etmeleriydi. İşte o videolarda, bu rahatsız edilişler ifşa ediliyordu.

Yalama seansı başlasın

Bu durum bazı kişilerce ‘vay halkımız ses çıkarıyor’ gibi algılanıyorsa, şunu itiraf edeyim ki ben olayı hiç öyle görmüyorum. İsrail’in yaptıklarından bağımsız olarak, ülke içerisinde gerçekleşen bu ‘yaygın söylem yalakası’ tavrı maalesef ki çok iyi tanıyorum. Çünkü Gazi Üniversitesi* mezunuyum. Bu tarz zorba kafalar, iktidar kendilerini hafiften desteklediğinde dahi herkese ayar çekme konusunda görevlendirildiklerini düşünüyorlar. Yapacak daha önemli işleri olmayan ve huzurdan çok huzursuzluktan beslenen bu ilginç şahsiyetlerin (ki asla yalnız gezmeyecek kadar cesurdurlar!) karşısında savaşa rağmen, hem de tek başıma Starbucks’a gitmeyi de ben kendime görev edindim.

Her gün oradaydım

Normalde haftada bir uğradığım kahveciye geçtiğimiz hafta içinden bu yana her gün gidiyorum. Dünyanın bir yerinde, hiçbir şekilde taraf olmak istemediğim bir savaş yaşanıyor ve bu derhal benim yaşam tarzım üzerinde baskıya neden oluyor. Bundan çok rahatsızım. Öte yandan İsrail’in akıl almaz saldırılarına karşın tüm olayın Hamas’ın bir müzik festivalini basmasıyla başladığı gerçeğini unutamıyorum. Bu da yine ‘eğlenmek isteyen’ insanları ürküten ve eve kapatan korkunç bir terör faaliyeti idi.

Onunla asla…

Ek olarak, Gezi direnişinden beri söylediği her şeyde öyle ya da böyle beni ve benzerlerimi düşmanlaştıran ‘uluların ulusu’, Hamas’ın bir terör örgütü olmadığını ifade ettikçe, sonra sözü yumuşatıp ‘seçilmiş bir parti’ diye onu meşrulaştırmaya çalıştıkça tüylerim diken diken oluyor, savaştaki tarafsızlığımı yitirip yanlış tarafta konuşlanacağım diye endişeden uyuyamıyorum. (Şaka şaka, her gün en az 9 saat uyuyorum çok şükür).

Sonuçta

Neyse, efendim ne diyordum; hah, ısrarla Starbucks’a gidiyorum çünkü kendi düşüncelerini dayatmaya çalışan insanlardan hiç hoşlanmam. Ayrıca, depremden sonra hâlâ kendine gelememiş, etrafın ve havanın pisliğini kimsenin öncelemediği, dağınık, bakımsız bu şehirde** gidilecek, daha doğrusu gidip de güvende hissedilecek çok yer yok. Dahası, Starbucks, şehirde bana vegan sütlü içecek seçeneğini sunan tek yer! Hem orada çalışanlarla hafiften ahbap da sayılırım artık. Sürekli kitap okumamla, ısrarla vegan sütlü içecek talep etmemle ve hiçbir yiyecek satın almamamla (e hiçbiri vegan değil) ilgili espirileşiyoruz da.

Kişisel olan politiktir!

Yazıyı bitirirken öğrenci aktivizmi ve feminist mücadele için çok önemli olan bu cümleyi başlık olarak kullanmış olmam bazı kişilerin sinirlerini bozabilir, ama tam da sözün ima ettiğini düşündüğüm gibi toplumca yapılan eylemlerde körleşen duyarlılığa karşı, bazen bir ‘yanlışı’ kişisel gerekçelerle devam ettirmenin önemine inanan biriyim. O yüzden evet, bu alelade küçük burjuva zevkime -hiç istemesem de- ben de politik bir anlam yüklüyorum. Starbucks’a gitmeye de oradaki içeceklerin keyfini çıkarmaya devam ediyorum. Hem de kimseyi benimle gelsin diye zorlamadan.

Ve kesin olan bir şey var ki: hiçbir savaşı hiçbir koşulda haklı görmüyorum!

Hepinize esenlik, hoşgörü ve sabır dolu günler dilerim.

Dayanışmayla,

*Öğrencisi olduğum 2000-2004 yılları arasında, Gazi Üniversitesi’nin birçok fakültesi zorbaların denetimi altındaydı. Özellikle erkek atanabilecek bir görüntüye sahip olanlar için katı kurallar geçerliydi. Top ya da keçi sakal bırakmak, çok gülüp eğlenmek, ramazanda yemek yemek ya da eşofman giymek gibi beklenmedik bir şey bu zorbaları rahatsız edebilir ve olay dayak yemenizle sonuçlanabilirdi. Ben keçi sakalım, eşofmanım, kızlarla çok güldüğüm ve ayağımı kalorifere yasladığım için ayrı ayrı zamanlarda, farklı zorbalar tarafından sözle uyarılmıştım. Neyse ki bu uyarıların hiçbiri fiziksel şiddete dönüşmedi.

** Ülkemizin içinden geçtiği karanlık ve baskıcı ortamın yarattığı endişe, beni bulunduğum şehrin adını dahi verememeye itiyor.

*** KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.



Etiketler: yaşam
2024