04/09/2009 | Yazar: Lale Düşnar

‘Anneme filmin bazı sahnelerini gösterdiğimde, ‘Kızım bu ne, hiç utanma arlanma kalmamış sizde’ dedi gülerek.’

‘Anneme filmin bazı sahnelerini gösterdiğimde, ‘Kızım bu ne, hiç utanma arlanma kalmamış sizde’ dedi gülerek.’

Yazarımız Lale Düşnar, ‘Yasak Hisler’ adlı filmin Türkiye asıllı Belçikalı yönetmeni Sümeya Kökten ile görüştü. 

İki kadının aşkını anlattığı Yasak Hisler (2008) filmi ile fark ettiğimiz yönetmen, aynı zamanda müzisyen; besteci, DJ. Türk asıllı Belçikalı Kökten’in asıl mesleği polislik. İnancı ile hedefe doğru kararlı biçimde yürüyenlerden. Son derece alçakgönüllü, açık sözlü. Evde çikolata yiyerek DVD izlemekten hoşlanan, meleklerin kendisini koruduğuna inanan, yargılanmaya ve haksızlığa dayanamayan samimi, sıcak bir genç kadın. Daha şimdiden, lezbiyenliği dile getirdiği bu ilk filmi için ‘Sümeya, başka konu bulamadın mı?’ tepkilerini kanıksamış gibi görünen yönetmenin ikinci filmi ‘Kısır Döngü’ de yolda: Türkiye’den ünlü oyuncuların da katılımıyla hem Avrupa’da, hem Türkiye’de ses getirecek bir film olmasını düşlüyor. Yolu açık olsun…

 
Sanatçıların kendi eserlerine objektif gözle bakması hiç kolay değil. Ama konuya tarafsız bir açıdan yaklaştığınızda, bu ilk filminizi nasıl buluyorsunuz? ‘Şunu, şöyle yapsam daha iyi olurdu.’ dediğiniz noktalar var mı?
 
Bu filmi 4.500 Euro ile yaptım, arkamda dayanabileceğim bir prodüktör yoktu, sinema eğitimi de görmedim. Senaryoyu dört günde yazdım; iki hafta izin alıp tekrar ayrıntıları çalıştım, yani toplam bir ay kadar sürdü. Filmi izlerken kendi kendime gurur duyuyorum, bazı sahnelerde -çekimi yapan ben olduğum halde- duygulanıyorum. Tabii ki ‘keşke şöyle olsaydı’ dediğim sahneler de var. Mesela Türk ailesini canlandıran kişiler amatördü, eh zaten o insanları bu tür bir film için bulmam mucize bence, o sonuca ulaşabilmem bir mucize, inanın, onlarla çektiğim zorluğu diğer sanatçılarla çekmedim, buna da şükür, onlar da sağ olsun.
 
Film örgüsünün odak noktasında lezbiyen iki kadın ve aşkları var. Bilinçli bir seçim mi bu?
 
Evet, bilinçli bir seçim. Türk veya Müslüman bir toplumda yaşanan bir gerçek bu, ama görmezlikten geliniyor. Eşcinsel, heteroseksüel ya da travesti, her şeyden önce benim için insan. Ama onları hep yargılar insanlar, tıpkı her gün farkına varmadan ezdiğimiz karıncalar gibi. Hâlbuki bir karıncayı ezmek, ona dikkat etmemek ne kadar günah! Herkes kendine baksın.
 
Yasak Hisler’le neyi hedeflemiştiniz? İletmek istediğiniz mesaj neydi? Bu filmi ortaya çıkarırken zorluklarla karşılaştınız mı?
 
Bu film aslında sadece iki kadının aşkı değildi. Filmde gördüğünüz hayat kadını ve sübyancı karakterler başrollerdeydi. Başlangıçta üç saat sürüyordu film. Belçikalı profesyonel montajcılardan birçok eleştiri aldım, ‘Neden iki kadının aşk hikâyesini öne sürmüyorsun?’ gibi tepkiler… Böylece filmin ana konusu iki kadının aşkı oldu, diğerleri arka planda kaldı. Yasak Hisler’le hedefim, kendimi ispatlamaktı. Bu film sayesinde birçok kapı açılıyor şimdi; Belçika’nın iki önemli prodüktörüyle görüşmelerim var, ikinci filmim için. Hedefime ulaşıyor gibiyim, bu ilk filmimle yönetmenlik diplomamı aldım sayılır. Hatta Belçika devleti de yardımcı oluyor. İnşallah Türkiye’den de bir prodüktörden teklif gelir ikinci filmim için. İletmek istediğim mesaj, her kim olursak olalım, kimseye zarar vermedikten sonra, kimse kimseye karışmasın! Bu filmi yaparken çekimlerde her gün zorluklarla karşılaştım, her gün sinir krizi geçirdim: 36 gün sürdü. Altı ay boyunca, o ekibi tamamlamak, sanatçıların zamanlarını ayarlamak, o programları tek başıma yapmak. Çok büyük bir stres yaşadım. Hem polislik işim, hem çekim, dualar ede ede filmi bitirdim. Tabii ki herkesin yardımıyla oldu bu; herkesin emeği var, ne kadar teşekkür etsem, azdır.
 
Yakın çevrenizden ya da önemsediğiniz insanlardan ne tür tepkiler aldınız  yapım aşamasında ya da sonrasında?
 
Yapım aşamasında ‘Sümeya, başka konu bulamadın mı?’, sonrasında ‘Sümeya, başka konu bulamadın mı?’ İşte ana tepkiler… Brüksel festivalinde ‘Yasak Hisler’in her gösteriminde salon tıklım tıklım doluydu. En son gün, 350 kişilik salonda 400 kişi vardı ve çıkışta seyircilerin çoğu tebrik etti. Aralarında aşırı muhafazakârlıklarıyla tanıdığım bazı Türkler ve Kürtler de vardı. Tepkilerinden korkuyordum açıkçası. ‘Tebrik ederiz, gurur duyduk’ dediler. ‘Konuya rağmen mi?’ sorumu da ‘Evet, hiç kimseyi sarsmadan, güzel yapmışsın’ diye cevapladılar. Hem şaşırdım, hem duygulandım, çünkü filmin bizimkilerin hoşuna gitmesi beni apayrı mutlu ediyor. Belçikalılar zaten beğeniyorlar, Fransa’dan her gün filmin hayranlarından mail alıyorum, ‘Fransa’da ne zaman izleyeceğiz?’ diye soruyorlar. Anneme filmin bazı sahnelerini gösterdiğimde, ‘Kızım bu ne, hiç utanma arlanma kalmamış sizde’ dedi gülerek, ben de ‘Anne, film icabı, mecbur, olacak böyle şeyler’ cevabını verdim. Genelde tepkiler, bu hassas konuya rağmen güzel. 
 
Şimdi hedefinizde ne var?
 
‘Yasak Hisler’i 35 mm’ye çevirmek, ses ve imajını tekrar çalışmak, daha iyi bir şekle getirmek, sinemalarda gösterilebilmesi için. Bir de seneye daha kapsamlı festivallere katılmak, 2010’da Mons (Belçika) ve Aşk Filmleri Festivalinde 35 mm olarak yarışmada yer alacak inşallah, belki tekrar Ankara Uluslararası festivali yarışma bölümünde de yer alır, kim bilir? Bu yıl teknik bir anlaşmazlık nedeniyle sadece gösterim listesine dâhil olabilmişti. Ve diğer hedefim, organ mafyası üzerine olan ikinci filmi gerçekleştirmek; Türkiye, Fransa ve Belçika’dan ünlü sanatçıların katkılarıyla: Türkan Şoray, Şener Şen, Kenan İmirzalıoğlu, Nurgül Yeşilçay, Jean-Paul Belmondo, Monica Belluci… Düşünsenize, bu kadroyu tamamlayabilsem, sırf bu sanatçılarla, hem Avrupa’da, hem de Türkiye’de ses getirecek bir film olur. Üstelik Belçika devleti senaryoyu bitirebilmem için 12.500 Euro veriyor, sırf hikâyeyi beğendikleri için. ‘Yasak Hisler’in sayesinde. Güvendikleri için. Senaryo ve tercümesi bittikten sonra, bazı Türk ve Fransız sanatçılarına teklif sunacağım, inşallah istekleri olumlu olur, aksi halde başka sanatçılar bulup yine de bu filmi yapacağız. Hem sanatsal, hem kültürel yönden çok zengin bir film olacak.  
 
İkinci filminizde de kültür çatışmasına dair motifler ya da eşcinsel karakterler görecek miyiz?
 
Kültür çatışması, evet. Bu ikincisi, yürekleri parçalayacak bir film: içinde aşk, şiddet, hırs, dini ve ailevi değerler, kan, korku, kin, mafya var. Filmin her saniyesinde heyecan olacak. İlk filmim şu an dokuz festivalde seçildi (Berlin, New-York, Brüksel, Kanada, Fransa..), 4500 Euro’luk bir ilk film için harika. İkinci film için arkamda dağ gibi bir prodüktör de olacak inşallah, Francis De Laveleye, Belçika’nın büyük prodüktörlerinden biri. Geçen gün tebrik etmek için aradı, ‘Yasak Hisler’i çok beğendiğini ve yeni film ‘Kısır Döngü’nün senaryosunu okuduğunda çok duygulandığını, elinden ne gelirse, yardım edeceğini söyledi.
 
Bize Sümeya’dan bahseder misiniz biraz? Film tutkunu olmanın dışında kimdir Sümeya? Neleri sever, nelere kızar? Düşlediği hayat nasıl bir şeydir, içinde yaşadığı dünyadan/kabuktan memnun mudur?
 
Sekiz yaşımdan beri müzikle uğraşıyorum, müzik için de maalesef eğitim almadım. Filmin bütün müziğini kendim çalıştım, Ludwig Bisiau ve İlhan Eken’in yardımıyla. Bir disko sahnesi var mesela, o şarkının alt yapısı, müziği, sözleri bana ait ve ben okuyorum. Boş zamanlarımda piyano ve org çalıyorum, en büyük keyiflerimden birisi, DJ’lik de yapıyorum. Kış günlerinde mesela, evde çikolata yiyerek DVD izlemek, dostlarımı görmek, onlarla sinemaya gitmek... Haksızlığı hiç sevmem, en hassas olduğum konu, çünkü küçüklüğümden beri Türk asıllı olduğum için çok haksızlık gördüm, kah okulda, kah işyerinde, kah polislikte. Bana ‘pis Türk’ dedikleri de oldu, hatta resmi yetkililerin önünde. Ben bir Belçikalı polise ‘pis Belçikalı’ deseydim şimdiye çoktan kovulmuştum. Olayı rapor etmeme rağmen hiçbir şey olmadı, hatta bu filmi yaparken, evime SCI (polisleri kontrol eden kuruluş) geldi, beni hırsızlıkla suçladılar. Irkçı Belçikalı bir polis, kurşungeçirmez yeleğini kaybetmiş. Bir ara film için lazım olmuştu, polis arkadaşlarım verdiler, sağ olsunlar. Neyse eve geldiklerinde, tuhaf sorular sordular, filmi hangi parayla yapıyorsunuz gibi. Evi didik didik aradılar. İş yerindeki dolabımın kilidini aldılar, yeleği belki oraya saklarım diye. Neyse ki sakin kalmayı başarabildim. Sonra yelek bulundu. Suçlamayı getiren kişi, polis arabasında unutmuş ki o araba da iki haftadır tamir için garajdaymış. Beni suçlayan polis özür diledi, herkes onu kınadı ve utancından başka bir polis bürosuna gitti. Allah’tan bütün Belçikalı polisler öyle değil. Eminim sırf Türk’üm diye bu haksızlıklarla karşı karşıya kalıyorum. Hâlbuki Belçika’da doğdum, yani Türk asıllı Belçikalı’yım. Ama direnmeye devam edeceğim. Haksızlık her yerde var, insan bu; bazen melek, çoğu zaman da şeytan. Hayatımdan çok şükür memnunum, ama ileride ne olur bilinmez. O yüzden yükseklerden yere düşsek de, her zaman bir hedef belirleyip o hedefe ulaşmak için inancımızı tekrar kazanabilmek, hatta onu hiç kaybetmemek, çözümler yaratıp yavaş yavaş ayağa kalkmak lazım.
 
Yasak Hisler’den sonra hayranınız olan birçok kadın sizinle temas kuruyordur sanırım. Hatta aşk ilanı edenler bile vardır belki? Ne hissediyorsunuz, nasıl tepki veriyorsunuz? Böyle birden, özellikle de eşcinseller arasında popüler olmak nasıl bir duygu?
 
Her gün yaklaşık 50 mail geliyor, onları hemen okuyup cevap vermem imkânsız. İki hafta arayla bir gün seçip cevaplamaya çalışıyorum. Popüler olmak şu ana kadar güzel, bir rahatsızlık duymuyorum, aşk ilanı ise almadım. Mesajlar hoş, çok keyif alıyorum. Geçenlerde bir diskoda DJ’lik yaptım, birçok kişi filmin DVD’sini nereden satın alabiliriz diye soruyor veya benimle fotoğraf çektiriyorlar, o kadar…
 
Eklemek istedikleriniz?
 
En son gün çekimde, hava çok bozuktu, şimşekler çakıyordu, ama yağmur yağmıyordu. Ekiptekiler ‘Sümeya, erteleyelim, yağmur başlayacak’ diyorlardı. ‘Merak etmeyin, yağmur yağmaz, meleklerle anlaşmam var, bütün gece aksilik çıkmasın diye dua ettim.’ dedim. Herkes güldü, çekim tam yedi saat sürdü; yağmur hep yağacak gibi oldu, ama yağmadı. Tam eşyaları, kameraları yerleştirip arabalarımıza binmiştik, yağmur öyle bir indirdi ki… Sanki bizi beklemişti! 4.500 Euro’ya uzun bir metraj yapmak imkânsız geliyor bazılarına. Ben de farkında değildim öncesinde, o yüzden bu mucize başarıyı, meleklere borçluyum... (http://www.myspace.com/sensinterdits)
 

Etiketler: kültür sanat
nefret