12/07/2012 | Yazar: Hande Çayır

Tacize karşı, ses çıkarma gücünüz elinizden alınmadıysa bağırmak ve yapanın peşinden koşmak bir yol… Ufak değişimler için… Tüm savaşçılara duyurulur.

İlk olay Eskişehir’de gerçekleşti. Barlar Sokağı’nda… Yılbaşı… “Oraya da bir bakın, güzel yer…” dediler. Y. ile gittik. 

Y. sokağa girdiğimiz an çığlık attı. Yoğun, zor bir gün geçirmiştik. “Dayanılacak gibi değil artık… Çığlık atıyoruz herhalde günün sonunda oldu olacak, tabii, haydi…” düşüncesi ile sürreal dünyamdaydım.
 
—Ne oldu?
—Elledi.
—Kim?
—Şu giden…
 
Refleks tepkimle koşmaya başladım.
 
-Ne yapıyorsun?
-Sana mı soracağım?
-Arkadaşıma ne yaptın?
-Sen de mi istiyorsun?
-Herkese mi böyle davranıyorsun?
-Evet, herkese böyle davranıyorum. Niyetin varsa gel gidelim.
 
Yürüdü gitti. Yutkundum. Koşmaya başladım. Caddede polis arabası vardı. Tık tık tık… Pencereye…
 
-Ne oldu?
-Şu giden adam arkadaşımı taciz etti.
 
Koşan polisler… Ve adam yakalanır…
 
-Şikâyetçi misiniz?
-Evet.
-Tanık mısınız?
-Evet.
 
Dava açıldı. Sonra bir gün bir mesaj geldi telefonuma. Olayın üzerinden epey zaman geçmişti. Sebep gösterilmeksizin yazılmış kelimeler…
 
“Sayın Bıdık Hanım, İstanbul Asliye Ceza Mahkemesinin … sayılı dosyasında … tarihinde duruşmanız vardır. Gelmediğiniz takdirde zorla getirileceğiniz ihtar olunur.”
 
“Niye zorla getiriliyorum? Nereye? Neden?” derken taciz davasından dolayı bu esrarengiz kalp çarpıntılı mesajın geldiğini anladım. Gittik. Vatandaşlık görevimizi yaptığımız için teşekkür ettiler. Bitti.
 
Hassas, yaşlı ve yalnız insanların böyle bir mesaj aldıklarında ne yapacaklarını düşündüm: Gökyüzünden duruşmanız indi. Gelmezseniz zorla…
 
İkinci olayda tanıklıktan mağdurluğa terfi ettim. Yer Harbiye. Gün ışığı var. Elledi gitti. Giderken kolundan yakaladım.
 
-Ne yapıyorsun sen?
-Bir şey yapmıyorum.
 
Yürüyor. Sakince… Başladım koşmaya. Polis diye bağırdım. Bu kez de sivil polisler çıkıverdi. Yakaladılar.
 
-Şikâyetçi misiniz?
-Şikâyetçiyim.
-Hanımefendi, siz beni yanlış anladınız.
-(Soğuk, buruk bir bakış bendeki… Tamam, bu ülkeye cinsel devrim gerek. Tamam, belki görüp göreceği, elleyebileceği kadın yok. Tamam, onun da hikâyesini anlıyorum. Tamam, tamam, tamam! Bunun sonu yok. Empatiyi durdur Hande!)
 
İfadesine “Ben üniversite öğrencisiyim, yapar mıyım hiç…” yazdılar. Üniversite öğrencisi ise bu, hafifletici unsur olarak mı değerlendirilecek?
 
İfademi alan tek kaşı kalkık memura:
 
—Böyle olmadı olay…
—Nasıl olmadı?
—Parmağını sokup deliğin içinde çevirmedi. Öyle yazmışsınız.
—Nasıl oldu o zaman?
—Sol elini, sağ kalçama attı.
—Tamam.
—Şey, bu da böyle olmadı.
—Ne olmadı?
—“Arkadaşım olayı görmedi” yazmışsınız. Olayı gördü. Parmaklarını… Yani tam o dokunma anını gözleri ile görmedi. “Olayı görmedi” yazarsanız, olay yaşanmamış gibi bir anlam çıkıyor.
—Başka?
—Başka yok.
 
O gün de gitti çöpe… Neden?
 
Ne değişecek?
 
Siciline işlenecek. Arkadaşlarına anlatacak. “Oğlum yapmayın, karı bağırdı. Şikâyetçi oldu” diyecek. Duyan arkadaşları da belki yapmayacak. Sonra ben arkadaşlarıma anlatacağım. “Ceza aldı” diyeceğim. Onlar da, “Bana da olmuştu ama ben bağırmamıştım, polis geliyor mu hemen, sonra ne oluyor” diyecek. Sonra onlar da bağırmaya başlayacak. İşte, civardaki kişiler etkilenecek. Böyle bir değişim olacak.
 
Bunun bedeli olarak ben işten izin alacağım. Mahkemeye gideceğim. Yolda biraz daha zaman kaybı… Sonra döneceğim. Vatandaşlık görevimi yaptığım için teşekkür edecekler. Bitecek. Tuhaf bir mesajla çağırırlarsa bu kez endişe duymayacağım. Bakıp “Ha, o mu? Tacizden yahu… Mesaj işte…” deyip geçeceğim.
 
Bir ileri bir geri… Böyle geçecek günler…
 
Tacize karşı, ses çıkarma gücünüz elinizden alınmadıysa bağırmak ve yapanın peşinden koşmak bir yol… Ufak değişimler için… Tüm savaşçılara duyurulur.

Etiketler: kadın
nefret