05/07/2012 | Yazar: Ege M. Diren

LGBT bireylerin cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri günah mı, değil mi, yoksa bunun konuyla ilgisi dahi yok mu?

LGBT bireylerin cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri günah mı, değil mi, yoksa bunun konuyla ilgisi dahi yok mu? Out for Beyond ekibi, Natalie Reed’in "God Does Not Love Trans People" başlıklı makalesini çevirdi. Çeviriyle beraber Kaos GL’nin sağlık çalışanları için hazırlamış olduğu kitapçıkla ilgili de yorumlar içeren metni 4 parça halinde sizlerle paylaşıyoruz. 

Ekim 2011’de Kaos GL Derneği tarafından sağlık çalışanları için bir kitapçık yayınlandı. Sadece sağlık çalışanları için değil, LGBT meselesine ucundan kıyısından ilgi duyan herkes için çok değerli bilgilerin derlendiği bu kitapçığın içinde, terimler sözlüğünden soru-yanıt bölümüne, bilimsel verilerden çeşitli sağlık kurumlarının resmi açıklamalarına kadar bir dünya veri düzgünce sunuluyor.
 
Buraya kadar her şey yolunda. Zaten kitapçığın içerisindekilere de en küçük bir itirazım yok. Sorun kitapçığın kapağında. Kaos GL’deki yoldaşlar kitapçığa “Ne Hastalık, Ne Suç, Ne Günah! LGBT Hakları İnsan Haklarıdır.” başlığını uygun bulmuşlar. Gözlerimi ovuşturup tekrar baktım, sonra da kitapçığı sözcük sözcük baştan okumaya karar verdim.
 
Kitapçığın hiçbir yerinde eşcinselliğin neden günah olmadığına dair bir argüman bulamadım. Doğruyu söylemek gerekirse, böyle bir argümanla karşılaşsam daha çok üzülürdüm. Şimdi sadece, bu başlığın neden sorunlu olduğuyla ilgili bir şeyler söylemekle yetinecektim. Derken Natalie Reed’in FreeThoughts Blog’da 2 Mart 2012’de yayınladığı “God Does Not Love Trans People” başlıklı yazısıyla karşılaştım.
 
Aşağıda bu yazının serbest çevirisiyle beraber köşeli parantez içerisinde ve eğik olarak bana yaptıkları çağrışımları bulacaksınız. (İkinci kısmını yayınladığımız makalenin ilk kısmına şuradan ulaşabilirsiniz.)
 
 
Tanrı Transları Sevmiyor.
 
Daha önceden, dini, dini dogmaların dilini kullanarak eleştirmenin – mesela Hıristiyanlar’dan İsa gibi olmalarını istemenin –, onları bizim aklımızdakinden (yani mesela sonsuz hoşgörülü ve affeden, sürekli ekstazi halindeki bir adamdan) farklı bir İsa’ya ulaştırma riskini taşıdığından bahsetmiştim. Ayrıca, ılımlı ve ölçülü dini görüşlerin nasıl hakaretleri kolaylaştırdığını ve daha tehlikeli dindarları normalleştirdiğinden, neden dinin sürekli zarar vermemesinin onun zararsız olduğu anlamına gelmediğinden debahsetmiştim. Din iyi bir insanı daha iyi biri yapmadığı gibi, iyi bir insanı kötü bir insana da çevirmez; ama kötü bir insanı kesinlikle daha tehlikeli hala getirebilir, çünkü ona sağlam bir hüküm, kesinlik ve bir bahane verir.
 
Kueer bireylerin özellikle anlaması gereken insanlara saldırılamaz dayanak vermekteki tehlikedir; birine böyle “daha yüksek iddia gücü” vermek etiğe aykırıdır. Birçoğumuz tam da böyle mutlak kararlılık yoluyla, daha yükseklerden gelen sorgulamama emrine dayanılarak öldürüldük. Kueer birinin bu tarz düşüncenin ne kadar tehlikeli olduğunun şiddetle farkında olmamasını, ondan korkmamasını ve hatta ona bahaneler üretmesini aklım almıyor.
 
Tüm bunlar burada da geçerli tabii... “Tanrı trans bireyleri seviyor” demenin “Tanrı ibnelerden nefret ediyor” demekten daha fazla dayanağı veya ispatı yok. İki tarafın da görüşlerini savunmak için herhangi bir kanıtı yok ve ikisi de tanrının kendi görüşlerini yansıtacağı uyarlamasından başka bir şeye dayanmıyorlar. Tanrının herhangi biriyle ilgili neler hissettiğini dahi bilmemizin imkanı yok (kendisinin var olduğunu kabul ettik diyelim). Konuşmaya “Tanrı trans bireyleri seviyor”u karıştırdığınızda, transfobik bir dindarın mesajınızı kabul etmesi ve görüşlerini yeniden düşünmesi için hiçbir desteğiniz olmadığı gibi, onun tanrı inancını (büyük ihtimalle translardan nefret ettiğini düşündüğü bir tanrı) meşrulaştırmış, desteklemiş ve normalleştirmiş oluyorsunuz. Bravo! LGBTQ bireyler üzerinde bir bağnazlık atmosferi yaratan dini görüşleri desteklediniz. Onları yalıttınız ve korudunuz. Kendi nefretlerine dayanak kabul ettikleri şeyi tasvip ettiniz. Tanrının varlığını iddia etmek ve insanın (hangi formda olursa olsun) dini inanca bir eğilimi olduğunu söylemek, Westboro Vaftizci Kilisesi’nin dayandığı ilkeleri cesaretlendirmekten başka bir işe yaramaz. Bu organizasyonlarla savaşmak istiyorsak, bunu kendimizin sezgisel, inanç-temelli tanrı varsayımımızı onlarınkine karşıt koyarak yapamayız. Temellerine saldırmalıyız: inancın iyi ya da en azından zararsız bir şey olduğu fikrine, tanrının iradesinin diğer dünyevi yorumlardan önce geldiği fikrine ve “hey, belki de ortalıkta dolaşıp normlara uymayan cinselliğe ya da cinsiyete sahip olanlara karşı nefret saçmak çok da havalı değildir. Hadi, bilinemez kutsalı sorgulamayalım da bu dünyayı kueerler için daha az boktan bir hale getirmeye çalışalım.” etiğine.
 
Açıkçası, güncel semavi dinlerin neden kueer bireylere böyle bir nefreti olduğunu anlayabilmiş değilim. Her dini durumda aynı muameleyi görmüyor ve bazı dinlerde belli ölçülerde şartlı kabul de görüyor... Antik Yunan’da Kibele’nin trans rahibeleri, Hindistan’ın Hijra’sı, bazı bağlamlarda Hıristiyanlık ve İslam’ın haremleri, İlk Uluslar inanç sistemlerindeki Çift-Ruh kimlikleri, benzer şekilde Norveç paganizminde cinsiyet sınırlarını aşanların maddi ve maddi olmayan dünya arasındaki sınırları da aşacağı inancı vb. Ama tüm bu bağlamlarda, kueer bireylere sadece ve sadece inanç sebebiyle kötü davranıldığını görebilirsiniz... trans ahali için inanç iyiye alamet etmiyor, hele ki şimdiki kültürümüzde. [Buna Türkiye’de üç bilemedin beş çocuk isteyen, kürtajı yasaklamayı kafaya takmış bir başbakanın olduğunu eklemek gerek. İslamcı hareketlerden medet ummamız için gerek koşullardan biri, örgütlü bir İslamcı hareketin bizden bağımsız bir biçimde LGBTQ haklarına yönelik kampanya örmesi olabilirdi. Bu dahi yokken Müslümanlar’ın Müslüman kimlikleri üzerinden LGBTQ haklarına sahip çıkacaklarını ummak en hafif tabirle saflıktır. Elbette Müslüman bireyler “başka güzergahlardan” bizimle dayanışmaya karar verebilirler. Bu çok önemli: Dindar kişiler, dindar oldukları için değil; insan haklarına, özgürlüğe ve adalete dair dünyevi bir görüşleri olduğu ölçüde bize yakınlar.]
 
İnanç, sezgilere meyillidir. Kueerlik ise daima sezgilere zıttır. Tanım gereği, varsayılan cinsiyet ve cinsellik normlarıyla çelişki içerisinde var olur. Önceki sağduyu uyarısını hatırlatayım. İnanç ve sağduyunun birçok ortak noktası vardır. “Sağduyu” bir şeyi eleştirmek yerine onu verili alır. “Sağduyu” trans kimlikleri gayri meşru ilan eder. Erkeklerin erkek olup olmadıklarını veya kadınların kadın olup olmadıklarını sorgulamayı saçma bulur. Vajina = kadın , penis = erkek, der. Eşcinselliğin sapkın ve yanlış olduğunu söyler. Ama sezgileri ve sağduyuyu öylece kabul ederek değil... sorulara, düşünmeye, farklı bakış açılarına, farklı deneyimlere, yeniden düşünmeye değer vererek, mitlere ve itikatlara ve yanlış anlaşılmalara karşı eğitim ve olgularla savaşarak... ancak bu şekilde kueer kişilerin kabul edilmesini sağlayabiliriz.
 
 
[İkinci kısmın sonu. Metni toplam dört parça halinde yayınlamayı uygun bulduk.]


Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam