01/02/2008 | Yazar: Umut Güner

‘Nesiller boyunca gelen bu tekdüze ve basmakalıp bilgilerin ışıksızlığında büyüyen bizler günün birinde farklı şeyler hissediyoruz. Aman Allahım! Ne dehşet bir şeydir bu.

‘Nesiller boyunca gelen bu tekdüze ve basmakalıp bilgilerin ışıksızlığında büyüyen bizler günün birinde farklı şeyler hissediyoruz. Aman Allahım! Ne dehşet bir şeydir bu. Zaten ailesiyle, çevresiyle ve monotonlaşan hayatıyla başı dertte olan bizler, kendimizi bir anda ucu bucağı görünmeyen bir çölde buluyoruz. Tek bir iz yok… Rehber de!’ Adıyaman’dan Ege Tanyürek taşrada eşcinsel olmanın yalnızlığını anlatmaya devam ediyor.

‘BİR AYNA OLMAK HER ZAMAN GÜZEL DEĞİLDİR.’

Kim bu aynada görünmek istemeyen görüntüler ve kim bu onları göstermek istemeyen ayna? Toplum insanın aynasıdır değil mi? Bazen hastalık oldu, bazen günah, yasak vs… vs… Kimse o kopan sessiz fırtınayı hissetmedi, hissetmek istemedi belki de. Basmakalıp kelimelerin gölgesinde büyüdük, büyüyoruz. Bırakın eşcinselliği, cinsellik hep tu-kaka bir şey, ayıp olarak, günah olarak öğretildi bizlere. Cinsellik konusunda kulaktan dolma bilgilerle kendini yetiştirmeye çalışan bir bireyden kendini cinsel manada tanımasını dahası kabullenmesini beklemek biraz ö…z altında buzağı aramaya benzemez mi?

Nesiller boyunca gelen bu tekdüze ve basmakalıp bilgilerin ışıksızlığında büyüyen bizler günün birinde farklı şeyler hissediyoruz. Aman Allahım! Ne dehşet bir şeydir bu. Zaten ailesiyle, çevresiyle ve monotonlaşan hayatıyla başı dertte olan bizler, kendimizi bir anda ucu bucağı görünmeyen bir çölde buluyoruz. Tek bir iz yok… Rehber de!

Tabi bu noktada kıyaslamalar başını alıp gidiyor.

Ben neden böyleyim?

Neden diğer arkadaşlarımdan farklı hissediyorum?

Ve… Ve… Ve…

Tabii ki bu soruların mantıklı bir şekilde cevaplaması gerekiyor. Bir muhatap bulunursa şayet. Bulamadık. Sustuk, düşündük, gözlemledik. Çoğu kez içimize kapandık. Bir mum ışığı cılızlığında olsa da ümidimiz vardı. O mum hiç sönmedi. İnsanın denizin ortasında bir fırtınaya yakalanmasından başka o anda daha kötü ne olabilir ki? Üstelik yazın ortasında ve gündüz.

Bunlar aynanın yansıttıkları. Peki ya yansıtılan kişi, o ne âlemde? Karşısında hemcinslerinden birini gördüğünde kalbi aynı anda hem hızlı hem de yavaş atıyor. Kendini büyülenmiş gibi hissediyor ve ayakları yerden kesiliyor. Ve o an geliyor. Gözler, her şeyi anlatan bakışların zamanı ve mekânı bıçak gibi kestiği o an. Hiçbir akım cihazının ölçemeyeceği kadar devasa bir duygu aktarımı. O anda her şey olmuştur. Ama ne yazık ki bu kadar, sonrası yok. Herkes gideceği tarafa doğru yürümeye devam eder. Derin bir Ahhhh çekilir sonrasında derin düşüncelere yelken açılır. O sönmeyen mum ışığı hala sönmemiştir. Cılız da olsa umudun varlığına şahitlik etmektedir. Taşrada eşcinselin bir günü daha sona erdi. Hala karmaşık düşüncelerle boğuşarak evine ve o en mahrem olan, kendi dünyası haline gelen odasına, sudan çıkarılmış bir balığın tekrar suya atılması gibi çıkmayı hiç düşünmeden kendisini kapatır. Kilitlidir, hem dili, hem kalbi hem de odasının kapısı… Ne kendisini anlayacak, ne sevgisini paylaşacak ne de kapıyı açacak kimsesi vardır. Her şey yerli yerinde kaldı.

Ne aynanın yeri değişti nede yansıttıklarının…

*Muhabirimizin diğer haberleri

[[Taşrada eşcinsel olmak – I]]

Etiketler: insan hakları, aile
İstihdam