02/10/2010 | Yazar: Erdal Partog

Türkiye’de siyasetin kıyısında kalan en can alıcı konuların başında cinsellik geliyor.

Türkiye’de siyasetin kıyısında kalan en can alıcı konuların başında cinsellik geliyor. Türkiye’nin siyaset tarihinde başbakanların ve bakanların neredeyse hepsi cinsellik hakkında konuşmaktan özellikle kaçındı. Ağızlarına cinsellikle ilgili tek bir kelime bile almadılar. Meydanlarda ya da televizyon kanallarında halkın karşısına çıktıklarında cinsel özgürlükler konusunda sus pus oldular.

Türkiye siyasetçisinin cinsellikten anladığı ahlaki değerler ve onun savunulması oldu. Türkiye’de siyaset insanları bu konuda Papa’nın gerisinde bile kaldı. En azından Papa cinsellik konusunda neyin doğru neyin yanlış olduğunu açık yüreklilikle söyleyebiliyor. Kondom kullanmanın din açısından caiz olmadığını savunarak birçok insanın hastalıkların pençesinde kıvranmasına bir din adamı olarak katkı sağlıyor. Oysaki Tayyip Erdoğan ve ondan önceki başbakanlar ağızlarına kondom kelimesini alamayacak kadar utangaç ve cinsel özgürlük politikalarından uzak bir hayat yaşıyor. Tayyip Erdoğan uzak durmakla da kalmıyor siyasi geleneğe uyarak cinsellik konusunu ahlaksızlık olarak algılıyor.
CHP eski başkanın özel hayatı cinsel özgürlükler bağlamında değil ahlaksızlık bağlamında değerlendirilerek cinsellik toplumun gözünde bir kez daha kötüleniyor. Kendine sosyal demokrat ya da solcu diyen CHP, kendi siyasi geleneğinin gereği olarak AKP gibi cinsel özgürlüklerden bahsetmekten kaçınıyor. Hatta Deniz Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nu getirerek cinsellik konusunda ne kadar dar bir politika izlediklerini ispat etmiş oluyor.

Türkiye’de çakma sol siyaset cinsel özgürlükler konusunda öngörüsüz davrandığı gibi ortaya çıkıp toplumun muhafazakârlaştığını bile iddia edebiliyor. Bu muhafazakârlıktan da korktuklarını açık açık dile getiriyorlar. Oysaki onlar da cinsel özgürlükler konusundan tek kelime etmemiş, toplumun muhafazakârlaşmasına katkı sağlamışlardır. Bugün Cinsellik konusunda Tayip Erdoğan ne kadar muhafazakârsa Deniz Baykal da o kadar muhafazakârdır. Her ikisi de ahlaki değerleri kişisel değil sadece toplumsal bir zeminde görerek toplumun muhafazakâr kanadını güçlendirmiş oluyorlar. Cinsel özgürlükler değil genel ahlakın değerleri bu toplumdaki siyasetçide baskın çıkıyor.

Cinsel özgürlükleri AKP ve onun gibi partilerin savunmasını zaten bekleyemeyiz ancak Papa gibi çıkıp da Eşcinsellik hastalıktır diyen Ali Kavaf’ın da bir bakan olarak istifa etmesini AKP’den isteyebiliriz. Kendine sol ya da sosyalist diyen kesimlerin de cinsel özgürlükler konusunda daha açık ve net olmaları gerektiğini talep edebiliriz. Bu anlamda cinsel özgürlükler bugün Türkiye siyasetinde yer bulamasa da yeni toplumsal hareketlerin bu ivmeyi sağlayacağını umut edebiliriz.
Bundan dolayı yeni toplumsal hareketlerin yeni anayasada cinsel özgürlükleri talep etmesi muhafazakâr bir ülkede aciliyetini korumaktadır. Bu ülkede ne kadar dindar varsa o kadar da cinsel özgürlük isteyen insanlar olduğunu korkmadan ispat edebiliriz. Cinselliği politik bir mesele olarak konuşmanın siyasi bir değer olduğunu insanlara anlatabiliriz. Her özgürlüğün bu topraklarda ve bütün dünyada yaşamasını kanunlar ölçüsünde sağlayabiliriz.
Cinsel özgürlüğün bizleri köleleştiren batağa sürükleyen bir yozlaşma olmadığını, kendi varlığımızın kendini var etmesinin bir yolu olduğunu savunabiliriz. Bu anlamda siyasetin amacının insanların sıkıntılarını mutluluğa çevirmek olduğunu unutmadan yeni toplumsal hareketlerin yelkenlerini cinsel özgürlük talepleri ile doldurabiliriz. Böylece yeni toplumsal hareketler ne kadar cinsel özgürlük diye haykırırsa muhafazakâr Türkiye siyasetçisinin foyası o kadar ortaya çıkacaktır. Belki de gerçek anlamda özgürlükçü bir sol örgütlenmenin de yolu açılacaktır.
 

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret