23/09/2010 | Yazar: Fatih Özgüven

Tophane’deki Tütün Deposu’nda bir iki hafta önce a&c

Tophane’deki Tütün Deposu’nda bir iki hafta önce açılan bir sergi var: ‘Fikirler Suça Dönüşünce’. Bir zamandır onun hakkında yazmak istiyordum, çünkü ilginç olan serginin gizli temasının tedirginlik olması, hatta tedirginliğin bir tür şiddete dönüşme ihtimalinin altını çizmesi... İster Özlem Günyol’la Mustafa Kunt’un ‘Karalama’sındaki gibi soyut, ister Nazım H. R. Dikbaş’ın ‘İnsanlar Neden Toplanırlar’ındaki gibi çizgi romansal ve tekinsiz, ister İz Öztat’ın öpüşen şahmeranlarındaki gibi cinsiyet ve toplumsal kimlik hattında ütopik ve hüzünlü, isterse de Beşir Borlakov ya da Ali Miharbi’nin işlerindeki gibi şiddet fikriyle doğrudan ilgili olsun, fikir denen şeyin, suçtan da geçtim, bir çeşit ete kemiğe dönüşme aşamasındaki kırılganlığından bahsediyor sergi. 

Sergide bu kırılganlığın altında yatan başka şeylerden, mesela ‘melankoli’den bahseden bir iş de var. Ya da Volkan Arslan’ın bir odanın duvarını ve iki yanını kaplayan resmi; kırmızı bir gökyüzü altında çok çeşitli ‘öğretmenler’i, ‘önderler’i, ‘yolgöstericiler’i esrarlı bir sessizlik içinde dinleyen bütün bir halkı gösteren, bir gerginliğin ritüeline işaret eden bir iş. 

Baştan beri biliniyordu ki, Tophane’de galeriler açmak da başlıbaşına kırılgan bir fikirdi. Salı gecesi bu galeriler ağır saldırıya uğradılar. Bahane, belki tam da oraya, ‘o nokta’ya ait bir kırılganlığın bitişme noktası, neredeyse gelip ritüele dayanan bir ayrıntı oldu: Açılışta içki içilmesi. Aslında, bir nevi kırmızı gökyüzü altında yaşanan bir tedirginlik patladı. Galerilerin o semtlerde yaşanmakta olan bir ‘mutenalaşma’nın görünür kısmı olduğuna dair fikirler var. Dolayısıyla, tepkinin kaynağının da bu olduğu... Galerilerin oradaki varlığı diyelim ki bununla uzaktan alakalı olsa da, hepsinin varolma çabası iyiniyetli, çevreyle ilişki kurmaya açık, en önemlisi de son derece savunmasız bir ‘varolma’ çabası. Hiçbirinin korumaları, sopaları, gaz bombaları vs. yok. Sadece ortak ve hepimizce yaşanan bir tedirginlikle ilgili bir şeyler söyleme istekleri var. Bunu hak etmiyorlar. Bir tedirginlik tehdide, suça dönüştü. 

Ahmet Öğüt’ün polis kalkanlarından yapılmış kapı işinden girerek ‘Fikirler Suça Dönüşünce’yi gezebilirsiniz, (gezmelisiniz de, oraları yalnız bırakmamak için). Çünkü ne yandan bakarsanız bakın, sergi kendini haklı çıkaran bir kehanete dönüştü. Sanatın kırılgan bir alan olduğu her zamanki gibi/kadar doğru, hatta daha fazla. Müziği kamplara ayırmaktan bir fayda umanlar da bu hafta Romen yönetmen Mihalieu’nun ‘Paris’te Son Konser’ filmini görmeliler. Film sonu hariç pek parlak sayılmaz. Ama coşkun bir Çaykovksi performansına giden yolun nasıl da bazı klasik müzikseverlere son derece ‘arabesk’ gelecek taşlı dikenli yollardan geçtiğinin, Bolşoy denen kurumun da tarihin çok soylu olmayan badirelerini atlayıp kendini yeniden varetmek zorunda kalabileceğinin komedisi ‘kırılgan varoluş’lar hakkında iyi bir ders. Öte yandan kırılganlığın aktörlerinin ya da hedeflerinin sadece bizim gibi ülkelerdeki ‘olağan şüpheliler’ olmadığını da söylemek mümkün. 

İstanbul Modern’de başlayacak ‘Alman Filmleri Haftası’nda gösterilecek ‘Esnek Bir Kadın’, Batılı bir demokraside kadınların hala nereye kadar ‘esnemek’ zorunda kaldıklarını Godard ve Kluge hattından anlatıyor. Ortaya çıkan film bir tür ‘Onun Hakkında Bildiğim Bir Kaç Şey’.  Programdaki ‘Sevecen Parazitler’ ise aynı toplumda duygusal ve ve fiziksel birer parazit olarak yaşamaya mahkûm edilmiş genç, yersiz yurtsuz insanların hikâyesi. Hiç kestiremeyeceğiniz yerlerde çok farklı ve tuhaf kırılganlıklar, tedirginliğin tehdide dönüştüğu anlar var. Bunları konu etmenin en iyi yeri ise gene de, hâlâ da, baştan aşağı bir kırılganlık alanı olan sanat.



Etiketler: kültür sanat
İstihdam