19/04/2016 | Yazar: Hande Çayır

TEDxReset konuşmalarını izlemeyi başardım. Bende yer eden aşağıdaki isimler niye bana dokundular tam olarak bilemiyorum. Ruh hâlim, geçmiş birikim ya da birikimsizliklerim, hepsi etkili olmuştur.

Geçen cuma, İslam Zirve Konferansı var diye yoğun güvenlik önlemleri alındı. Kadırgalar Caddesi trafiğe kapatıldı. Maçka Parkı’nın oradaki spor kulübünün hizmet vermesi engellendi. Spor salonuna giden yolda polisler bekledi. O gün bu sebeple yüzemedim ama TEDxReset konuşmalarını izlemeyi başardım. Bende yer eden aşağıdaki isimler niye bana dokundular tam olarak bilemiyorum. Ruh hâlim, geçmiş birikim ya da birikimsizliklerim, hepsi etkili olmuştur.

Ferit Tunç: A-ha dediğim ilk isim oldu. Batman’da 12 kardeşli bir ailenin 7. ferdiymiş. Büyük şehirlerde, Kürtlere bakış açısının ne kadar kötü olduğuna tanıklık edip okumaya karar vermiş. Gazetecilik okuyup Batman Yön Gazetesi Yayın Yönetmeni olmuş. Kamu kuruluşlarındaki usulsüzlükleri protesto edip bir ara her gün manşetten yemek tarifi girmişler. Hakkında açılan çok dava var. “İçeri girersem, doktora tezimi orada yazarım, artık” dedi. Londra merkezli Index on Censorship 2016 - Dünya İfade Özgürlüğü Ödülü’ne aday gösterilmiş ve Londra’da bir gazeteden yakın zamanda iş teklifi almış. Yolu açık olsun.

Sena Şener: 17 yaşında. Paryalar için şarkı yapmış. Hindistan’daki kast sisteminde tüm sınıfların dışında ve aşağısındaki sınıf parya. Ancak ölülerden kalma elbiseleri giyebilirlermiş. Kimseye dokunamazlarmış. Sena Şener’in Waiting On The Shore adlı şarkısı Viyana’da yayınlanmış. Ben paryaları ilk ondan dinledim ve bu sırada 17 yaşında nelerle meşgul olduğumu da düşünmeden edemedim.

Feray Karapınar: “Sahibi olmayan şeyin satılmasına karşıyız, tohum meselesi” dedi. Orta ikiye kadar okumuş. Yerel tohumların yok olmamasıyla ilgili çalışmalar yapıyor. Çiftçi örgütlerinin kendi öz güçlerine inandıkları için AB fonu kullanmıyor, ticari işbirlikleri yapmıyorlar. Tohum Takas Şenliği başlatmışlar. Karapınar’ı ayakta alkışladık. Özel zevkleri arasında balık tutmak ve rakı içmek varmış. Haydutların istila ettiği dünyamıza dair kaybolmakta olan inancımı geri getirdi Karapınar.

Esra Özkan: “Yapay zeka yapıyoruz ama toplumsal cinsiyet rollerini alıp aynen uyguluyoruz; yardımcı robota kadın sesi veriyoruz, kontrol eden robota da erkek sesi” dedi. Otoriterler, kötüler, ele geçirenler erkek sesli oluyor. Teknoloji hangi inançla ve değer yargısı ile üretiliyor? Yapay zeka uzak bir gelecekten gelmiyor. Onu biz yapıyoruz.

Rüzgar Mira Okan: “Üstünde kıyafet olmadan leopar olabilir misin” dedi. Bilmiyorum, bazen. “Anlamlı farklılaşmayan her şey metalaşır” dedi. Bunu da bilmiyorum. Doğadan ilham almak iyi. Kelebeklerin renklerine bakmak, kaplumbağaların evlerinden ton-sur-ton (ton üstü ton) öğrenmek... Onları anlattı. Okan konuşurken görseller arkada aktı, yani o görselleri açıklamadı. Üstüne konuşmaya devam etti. Böylece daha çok takip edilecek mesele oluştu sahnede. İzleyici aktifleşti.

Kerem Deren: Özgeçmişimize koyduğumuz o süslü okullar ve adresler masal biyografimizle aynı değil. Deren, o özgeçmişlerde, düzenle pazarlık ettiğimizi söyledi. “Masal biyografimde Robert’e gittim diyemem” dedi. “Artık yalnız değilim” diyebilirmiş. Hayatta kalmak için yalan söylemeyi öğrenmekten bahsetti. O kısmı canımı acıttı. Bir de, işte, kendi hayatımızın kahramanı olacağız, bize yan rol veren, annemize, babamıza, öğretmenimize vb. izin yok! Kerem Deren, Ezel’in senaristi. Bir ara beyin kanaması geçirmiş. Yazı Odası’nı kurmuşlar. Bunu o söylemedi de, ben merak ettim. Belki gideriz.

Kenan Kahya: “Biz köyde bize kötülük yapanlara ‘sevgisiz insanlar’ diyoruz” dedi. Emine ninenin göz yaşlarını getirmişti. Yırca Köyü’nde kadınların toplumsal hayata katılımını sağlıyorlar. Sabunları ‘pek kadın’ oluyormuş (yani, pek iyi, pek güzel, pek hoş anlamında kullanılırmış bu söz köyde).

Evrim Kuran: “X kuşağını yılda bir kere pikniğe götürüp motive olmalarını mı bekliyorsunuz” dedi. Yaşımız ilerledikçe ideolojik kulelerin etrafımızı nasıl sardığından bahsetti. Bizi hem çok güldürdü hem de ağlattı. ‘Benim gibi olmayanı’ anlamanın ve görmenin önemini vurguladı. O bir Y kuşağı. “Z kuşağı çok değerli” dedi. Ve “o çocukları yaşatmalıyız!” Türkiye’nin umut veren xyz kadınları gibi ödül, görev, mühim listelerine Kuran’ı eklemeliler.

Muammer Yılmaz: “Bunu başardım. Yaptım. Kimse inanmadı” diyor. 80 Günde 5 Parasız Devr-i Alem projesini yapmış. Onu dinlemek, dinlendiriyor. İnsanlığa inancını güçlendirmek için çıkmış yola. Ben onu görünce benimki de güçlendi. Dört yüzden fazla yere gitmiş. Parasız yapınca insan ilişkileri gelişiyor, onu anladım. İhtiyaç duyup iletişimi başlatmaya vesile oluyor çünkü.

TEDxReset’te neler düşündüm?

-Dünyayı gezsem ne güzel olur. Artık zamanı geldi; ama şöyle devr-i alemli...

-Havalı okullar, kartvizitler bazen iletişimde engel. Samimiyet yok edicisi gibiler.

-Sanat her zaman en kışkırtıcı, en merak ettiğim.

-Ben neyim? Kimim?

-Saptama yapmak yabancılaştırıyor.

-Başımıza gelmesini istemeyeceğimiz şeylere gülüyoruz.

-Elleri cepte konuşanlarla arama mesafe koyuyorum.

-Sahneye çıkmak daima soyunmak demek!


Etiketler: kültür sanat
nefret