02/03/2011 | Yazar: Can Sarıkaya

Günlerdir devam eden bahar havası ve bize gülümseyen güneşin yerinde koyu renkli bulutlar var. Ne yağmur yağıyor ne de yağacak gibi görünüyor.

Günlerdir devam eden bahar havası ve bize gülümseyen güneşin yerinde koyu renkli bulutlar var. Ne yağmur yağıyor ne de yağacak gibi görünüyor. Sanki o bulutlar sokakları karartmak için var bugün.

Muhalif gösteriler günlerdir devam ederken İsa miladlı takvimde 18 Şubat`ta Ahmedi Nejad yanlıları bir eylem düzenledi. Ortada hiç polis yok, hiç asker yok. Günlerdir gösteri yapmak yasak diye eylemcilere kan kusturan polis de tüm basijiler* gibi gösteriye katılmış durumda. Bu gösterinin sonunda açıklama yapılıyor, “kendin muhalif diyen bu adamlar* ve kadınlar* kâfirdir. (*burada pezevenk, fahişe gibi küfürler kullanılıyor.)İşkence edilerek öldürülmeleri vaciptir (gerekli).’ Yani kutsal kitaplarındaki öldürmeme emrini bir kenara bırakın işkenceyi vacip görüyorlar. Bu açıklamanın ardından 19 Şubat sessiz, güneşli, neşeli ama herkes korkuyor. `ne yapacağız?’ Artık eylem, ölüm demek. Kaçımız bunu göze alacağız? Eylemcilerin çoğu genç ama tamamına yakini evli ve bir çoğunun çocuğu var. `ölüm hoş gelecek, sefa gelecek cenazelerimizde tezahürat sesleriyle’ diyor orta yaşlı bir eylemci. Daha kafiyeli onun sözleri, daha şiir gibi, fars edebiyatının en güzel şiirlerinden birinin başlangıcı belki de ama kulağımı tıka basa doyuran bu şiiri çevirmekte zorlanıyor yanımdaki Azeri eylemci. `öleceksem bir gün bırakın mezar taşım olsun meydan-I azadi*’ diyor Azade isminde genç bir kadın. (*özgürlük meydani) 20 – 25 yaşlarında, ölmeyi çoktan göze aldığı belli, o da evli karşısında oturan eşi ile göz göze geliyorlar, gözleri doluyor. Son cümleyi hep Davud kuruyor; `Yarın ya o sokaklar bizim olur, ya da gömerler bizi o sokaklara.’ Yarın sokaktayız. Tekel İşçilerinin bizim beynimize kazıdığı sloganı hatırlıyorum. “Ölmek var! Dönmek yok!’

Bugün isa miladli takvimin 20 Şubati. Saatlerdir tartışıyoruz evde. Benim eyleme katılmama izin vermeyeceklerini, zorluk çıkarırsam eve kilitleyeceklerini söylüyorlar. Benimse evde kalmaya hiç niyetim yok. Ama eve kitleme ihtimallerine karşı dilimin döndüğünce bazen vücut diliyle onları ikna etmeye çalışıyorum fakat Tahran Bugün Karanlık!
 
Bir şekilde çıkıyorum bende evden, artik polis bile beni sokaktan koparamaz gibi geliyor. Eylemin olacağı Val-I Asr’dayız’ her yer polis, onların dışında basijiler, sivil, maskeli ve sopalı tahran da kaldırımlar geniş ve kaldırımların hakimi onlar ama cadde bizim gibi şimdilik. Ama sürekli saldırıyorlar ve çok sertler. Bir an ben ne olduğunu anlamadan ensemden tutup çekmeye başladı beni, bir köşeye sürükledi 10 – 15 kadar basiji hepsi maskeli ve sopalı etrafımdalar.

Anlamadığım bir dilde bağırıyorlar, bende bağırıyorum `ben turistim.’ Sırtımda ilk sopa darbesini hissediyorum. Pasaport kelimesini anlıyorum birinin hemen çıkarıp veriyorum. Aralarında Türki dediklerini duyuyorum. `you muslim?’ bir an duraksıyorum çok sert bir cop darbesi sırtımda. Tahran Uluslararası Tiyatro Festivalinde tanıştığım alman bir kadın, burnu kanıyor sivil bir minibüse bindiriliyor basijiler tarafından. Bir anda çıkıyor ağzımdan `yes, muslim!’. Dayak yiyip kaçanların kan izleriyle geri döndüklerini görüyorum Val-I Asr‘a. Beni bıraktıkları gibi kendimi tekrar atıyorum eylemcilerin içine arkamdan koşsa da yakalayamıyorlar. Motosikletli polisler kalabalığın içine dalıp, çarparak, ezerek, döverek ilerliyorlar. Hemen önümde bir kadının üzerinden geçiyor motor.

Mübarek’in develeri geliyor hemen aklıma. Yağmur başladı fakat nefes almak imkânsız. Sloganların sesi duyulmuyor bazen çığlıklardan.

Dağılmaya başlıyoruz artık ama geriye kalan bir slogan var. Kaçsak da bağırıyoruz son gücümüzle; `Pes etmedik, geri döneceğiz!’

Bilanço ağır. Sadece bugün iki ölü, onlarca yaralı, yüzlerce kayıp tutuklu. Bütün yabancı basın sınır dışı edildi yada tutuklandı. Sesimiz duyulmasın diye ellerinden geleni yapıyor her şeyi gizlemeye çalışıyorlar. Biz biliyoruz Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın her yerinde mücadele devam ediyor. Ve duyamayanlara bir kez daha ilan ediyoruz; İran’da mücadele ölümüne devam ediyor!’ 
 
Can Sarıkaya/Tahran
(*hükümet için çalışan, silahlı, gayri resmi cinayet ve iskence sebekesi.)


Etiketler: yaşam, siyaset
nefret