21/05/2009 | Yazar: Ali Baydaş

Sevgili Kürşad Kahramanoğlu’nun, BirGün Gazetesi’ndeki yazısında söylediklerini tekrarlamayacağım.

Sevgili Kürşad Kahramanoğlu’nun, BirGün Gazetesi’ndeki yazısında söylediklerini tekrarlamayacağım. Gandi’nin, ‘kurtuluş mücadelelerinin evreleri’ tezini eşcinsellerin Türkiye’deki durumuna uyarlaması ilgi çekici ama homofobinin baş suçlusu olarak Müslümanları ve oradan da AKP’yi göstermesini gerçekçi bulmuyorum.

‘Ali Bulaç’ın eşcinsellere karşı başlattığı açık saldırı kampanyası…’ demiş mesela. Bulaç’ın böyle bir kampanya başlatmasına gerek mi var ki? Bu kampanya çoktan başlamış ve devam ediyor değil mi? Üstelik Bulaç’ın niyeti, açık bir saldırı kampanyası başlatmak olsaydı, sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleme ihtiyacını neden duysun? Nefret söyleminde ısrar ederdi. O kadar mı güçlü bir kamuoyu etkimiz var? Evet, Müslüman kişi ve gruplardan bir kısmındaki homofobi giderek artan bir dozda açığa çıkıyor. Kırsal kökenli insanların giderek artan bir biçimde kentleşmesi, siyasallaşması ve bunun sonucu olarak, muhafazakârlığın artmasının doğal bir sonucu bu. Alev Alatlı’nın Zaman Gazetesi’nde çıkan homofobik yazıları buna örnek olabilir mi mesela? Türbanlı öğrencilerin eğitim hakkına bile karşı çıkan Alatlı Müslümanları ne kadar temsil edebilir? Peki, siz Vakit Gazetesi’nin Müslümanları temsil ettiğine inanıyor musunuz gerçekten? Bence, Aydınlık Dergisi sosyalistleri ne kadar temsil ediyorsa, Vakit Gazetesi Müslümanları o kadar temsil ediyor. Sonra, ‘Üzmez’e selam, eşcinsellere hücum!’ ifadesi gibi, genellemeci bir bakış açısı, yine Müslüman kesime hitap eden Yeni Şafak’ın Üzmez’e hitaben ‘Utan be adam!’ manşetini görmezden geliyor.
 
Bütün bunların ardında, BirGün Gazetesi’nin, ülkedeki en önemli sorunun AKP olduğu, onun yerine CHP, MHP vb. gelse, ‘tehlike’nin geçeceğini ima eden islamofobik çizgisi yatıyor. BirGün’ün Taraf’a olan düşmanlığı da, Kahramanoğlu’nun satırlarında aleni bir şekilde boy gösteriyor. Konumuz eşcinsellik miydi? Sanırım değilmiş.
 
En ilginciyse, ‘mızrak artık çuvala sığmıyor’, üçüncü evreye geldik şeklinde özetlenen gelişmelerin, muhafazakâr AKP döneminde gerçekleşmiş olmasının görülmemesi. Evet, AKP’nin genel olarak eşcinsellere bakışının olumsuz olduğu açık. Yoksa Vatikan ve İKÖ ile BM’de eşcinsellere ayrımcılığı engelleyecek tasarıya karşı kulis yapmazlardı. Anayasa değişikliği tartışmalarında, cinsel yönelim ayrımcılığını engelleyecek bir madde koyulmasına onay verirlerdi. Zafer Üskül’ün Homofobi Karşıtı Buluşmalara katılan tek hükümet partisi milletvekili olması, yazık ki, bunu değiştirmedi. Fakat zaten AKP’nin neoliberal ve muhafazakâr bir parti olduğunu biliyoruz. Avrupa’daki Hıristiyan partilerin çoğu AKP’den daha az homofobik değiller. TSK bence, bu ülkenin en homofobik kurumudur. Sanırım, Mecliste grubu olan partilerden DTP hariç hiç birinde, bir eşcinsel milletvekili açık kimliğiyle yer alamaz. Eşcinselliğe alerjileri olması, AKP’nin veya Müslümanların eşcinselleri hedef tahtasına koyduğunu göstermiyor. Sadece, anayasal eşitlik gibi hakları bize vermemekte direneceklerini gösteriyor. Yine de, Diyanet’in Ekim’de düzenleyeceği Şûra’da, farklı cinsel kimlikler ve yönelimlere ayrımcılığa karşı bir tavır alınması beni çok da şaşırtmazdı.
 
Üçüncü evrenin başladığı, hedef şaşırtmak için günah keçisi arayan iktidarın eşcinselleri en büyük tehlike olarak gösterdiği doğru mu? Medyayı izleyenler, iktidarın ve ‘dinciler’in gözünde en büyük tehlikenin hâlâ darbe olduğunu biliyorlar. Eşcinseller asla ciddi bir gündem maddesi olmadı. Bir Bulaç’ın ifadesinden, büyük bir saldırının ve yeni bir evre’nin başladığına kanaat getirmek, en hafif deyimiyle abartılı geliyor bana. Yazının başlığı gayet rahat ‘tehlikenin farkında mısınız’ da olabilirmiş. Eşcinseller için asıl tehlikenin, homofobi korkusunun islamofobiyi beslemek için kullanılması olduğuna inanıyorum. Darbe isteyenleri makulleştirmek olduğunu düşünüyorum.
 
Özgürlüğün gerçek düşmanları kimler?

Yazımın gerisinde sözü, Lübnan’lı eşcinsel hakları aktivisti, sosyalist Ghassan Makarem’e bırakıyorum.

Eşcinsel Hareket ve İslâmofobi 2
 
Gay and Lesbian Humanist Association (Gay ve Lezbiyen Hümanist Derneği) Dergisi’nin bir bağnazlık patlamasıyla, İslam hakkında ‘aptalca bir öğreti’ demesi, eşcinsel özgürlüğü hareketindeki pek çoklarının medeniyetler çatışması adlı aptal öğretiyi benimsediklerinin en açık örneğidir.
 
Tüm dünyada eşcinsellerin her gün baskıyla karşılaştığı, Müslüman ülkelerde yaşayanlar gibi, ABD ve Avrupa’da yaşayanlar için de geçerli bir gerçek. Yine de, bazıları mücadeleyi İslam karşıtı, ırkçı bir rotaya kaydırmayı seçtiler.
 
Batılı aktivistlerin islamofaşizm gibi sözleri telaffuz etmeleriyle aynı nefeste, 2006 Dünya Onur Yürüyüşü’nün Kudüs’ün işgal altındaki bölümünde yapılmasında sakınca görmemeleri, bu konuda açık bir gösterge olmalı. İsrail’in inşa ettiği apartheid duvarı tek başına, Pride’ın ‘Sınırsız Aşk’ (Love without borders) sloganını saçma bir hale getirdi. 
 
Aile değerleri söylemi ilk olarak, Amerikalı ve Avrupalı misyonerler tarafından Levant (Akdeniz’in doğu kıyısındaki bölge) ve Mısır’da kullanıldı; hâlâ da etkili. Fakat bu hep böyle değildi. Böyle olmadığını, (hepsi de İslami yönetimler altında yaşamış olan 8. yy.dan Abu Nuwwas’ın şiirleri, 12. yy.dan Omar Khayyam ve 15. yy.dan Muhammad al-Nawaji bin Hasan (Shams al-Din) örneklerinin gösterdiği gibi,) tarihsel olarak bu bölgeden çıkmış olan homo erotik sanat, edebiyat ve halk hikâyelerinin önemli bir kısmı gösterir. Birçok Müslüman ülkede eşcinselliği suç sayan modern yasalar, ne ironiktir ki, emperyalist müdahalelerin doğrudan bir sonucudur ve Napolyon Kanunu’na* dayanmaktadır. Bu zulüm, ‘ulus devlet’ ve ‘genel ahlâkı korumak’ gibi çok modern kavramlarla el ele yürümüştür. * Code Napoleon 1804 yılında yürürlüğe giren Fransız Medeni Kanunu
 
(Eşcinsellere yönelik baskının yakın geçmişten göze çarpan bir örneği, 2001’de Kahire’de 52 erkeğin tutuklanarak işkence görmeleridir.) İnsan Hakları İzleme Örgütün’den Scott Long, Mısır’da cinsel suçlarla ilgili yasaların sadece küçük bir bölümünün şeriat veya göreneklere dayandığını belirtiyor. (Duruşma, itiraz hakkının olmadığı bir güvenlik mahkemesinde görüldü. Mısır, 2003’de bu tür mahkemeleri oluşturan olağanüstü hal yasalarını yenilerken, kendini haklı göstermek için ABD’nin Vatanseverlik Yasası’ndan (Patriot Act) alıntı yaptı. Mısır’lı aktivist Hossam Bahgat’a göre, amaç kesinlikle halkın ilgisini ekonomik kriz ve hükümetin likidite sorunundan uzaklaştırmaktı.)
 
Pek çok Müslüman’ın homofobik oldukları doğru ama pek çok Katolik, Protestan, Hindu, Yahudi ve ateist de homofobikler. Buna rağmen, Papa eşcinsel rahiplere karşı bir cadı avına başladığı zaman, kimsenin ‘Hıristiyanofaşizm’den bahsettiğini duymayız, hem de faşizm bir hareket olarak en güçlü zamanlarına Hıristiyan ülkelerde ulaşmış olduğu halde. Ya bu yıl Kudüs’teki onur yürüyüşüne saldıran ultra Ortodoks Yahudiler? Bu da 'Judeofaşizm mi?'
 
İster Müslüman olarak tanımlanan ülkelerde olsun, isterse İslami geleneklere sahip laik ülkelerde, geyler ve lezbiyenler Batı’nın ‘insani yardım’larından bağımsız olarak özgürlükleri için mücadele ediyorlar. En yakın örneklerden biri, Lübnan’da Helem’in kurulmasıdır. Eşcinsel ilişkileri suç sayan yasaları, daha da sertleştirecek bir yasa değişikliği teklifiyle karşılaşan bir grup aktivist, şunu anladılar: onların özgürlükleri, Batıdaki hareketin tüketici tavrına ve getto zihniyetine benzeyerek gerçekleşmeyecekti. Ayrıca, toplumun tamamını özgürleştirecek uluslararası bir mücadelenin parçası olduklarının da farkındaydılar.
 
Irak’taki savaşı durdurmak için 15 Eylül 2003’de yapılan mitinge bir grup eşcinsel aktivist de katıldı. Bu, büyük oranda İslami kültür ve değerlerin yaşadığı Beyrut’da gökkuşağı bayrağının bir gösteride ilk dalgalanışıydı. Orada, barış ve özgürlük mücadelesinin, savaş ve her tür baskıya karşı küresel mücadelenin bir parçası olduğu çok açıktı’. 


Etiketler: yaşam, siyaset
nefret