11/02/2022 | Yazar: Ali Bulunmaz

Eddy’nin Sonu, Édouard Louis adını alan yazarın, satır aralarında ismini değiştirme sürecinin yer aldığı otobiyografik bir roman. Öte yandan, LGBTİ+’ların her daim karşılaştığı, dilde başlayıp eyleme dönüşen şiddetin, baskının ve fobilerin, başkarakter Eddy’nin kaçışı ve kendisini bulması özelindeki anlatımı.

Toksik erkeklikten mustarip bir genç Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Şiddet Üçlemesi” diye nitelenen kitaplarından Babamı Kim Öldürdü? çevrildiğinde Türkiyeli okurlar tarafından fark edilen Édouard Louis, romanı iki ana eksene oturtmuştu: Bunlardan ilki, baba-oğul çatışmasıydı. Söz konusu çatışma, babanın homofobikliği nedeniyle alevleniyor, eşcinsel oğul ve babanın birbirinden nefretiyle harlanıyordu.

Diğer eksen, çalıştığı fabrikada babanın geçirdiği kaza sonrasında hayata bakışının değişmesiydi. Bu noktadan sonra oğul, babasından ve onun homofobik tavrından intikam almaya yöneliyor, tüm kararlılığıyla etrafını saran ataerkilliğin ve eril şiddetin üzerine gidiyordu. Bu da korkuyu ve baskıyı yenme gayreti ve bir var olma uğraşı hâlini alıyordu onun için. Çatışan ikiliyi buluşturan nokta ise egemen sınıf ve kapitalizm eleştirisiydi.

Oğulun babasına öfkesi ve her ikisinin kapitalizm eleştirisi, romanı politik bir zemine çekmişti. Başka bir deyişle homofobi, ataerkil şiddet ve ekonomik baskı yergisi bütünleşiyor kitapta.

Baskı kuranların ve “ötekiler”in karşı karşıya geldiği romanda oğul, babasını yeryüzünden silinecek bir iktidar ya da öldürülecek bir özne olarak değil, yanlışlarını göstererek ikna edilecek ve kimliğini ya da yönelimini kabullenmesini sağlayacak bir birey olarak niteliyordu. Metin de Louis tarafından bu doğrultuda şekillendirilmişti: Affetmenin ve anlamanın imkân ve yollarını sunuyordu okura. Hatırlayan, hesaplaşan ve babasıyla yaşadığı sorunlarla yüzleşen oğul, bu bağlamda çok önemli bir karaktere dönüşmüştü.

Benzer bir karakter, Eddy’nin Sonu’nda[1] da karşımızda: Louis, bu kez Eddy Bellegueule’ün ağzından anlatıyor; “toksik erkekliğin” dikenli yollarında dolaşırken okuru cinsel uyanış, eril zorbalık, çocukluk ve büyüme hikâyesinin sularına çekiyor.

Totaliter Acı

Yaşadığı kasabada Eddy’nin etrafı ırkçılarla, alkoliklerle, işsizlerle ve homofobiklerle çevrili. Ahalinin tüm erkek evlatları, rol modellerine uygun ve onların yüzünü kara çıkarmayacak birer “adam” olmaya koşullanıyor. Eddy ise bu tarihsel kalıbın dışında kaldığını erkenden fark ediyor, tam da bu nedenle hem çocukluk hem de ergenlik çağında birtakım sorunlarla yüzleşiyor; geri dönüp baktığında bu tortu yeniden karşısına çıkıyor: “Çocukluğuma dair mutlu bir anım yok. Tüm bu yıllar boyunca mutluluk ya da sevinç duygusunu tatmadığımı söylemek istemiyorum. Ama şu var ki acı totaliterdir: Sistemine girmeyen her şeyi yok eder.”

Eddy, baktığı her yerde şiddeti ve acı anılarını görüyor: Bol bol içen babasının dilinde ve elinde, yaşıtlarının kendisine karşı davranışlarında, kasabanın tüm sokaklarında ve caddelerinde… Babasının, ağabeyinin ve kasabalıların dilindeki erillikle birlikte “delikanlı” olmanın geçer akçe sayıldığı bir ortamda yaşamaya uğraşıyor Eddy.

Kasaba, okul ve aile üçgenindeki şiddet dalgası, öfke patlaması, ataerkillik ve homofobi sarmalı, Eddy’nin sarp arazide ayakta kalma çabasını yansıtıyor âdeta. Bütün bunlara, ailesindeki hatalar zinciri, pişmanlıklar ve kökü eskilere dayanan gerilimler de ekleniyor. Farklılığının kaynağını bilmeyen ve bu “cehalet” yüzünden yaralandığını düşünen Eddy, karşı karşıya olduğu manzarayı özetliyor: “Yumuşak ve efemine sözcükleri, bulunduğum ortamdaki yetişkinlerin ağzından hiç düşmezdi: Sadece okuldaki çocuklardan, sadece o iki oğlandan duymazdım bu lafları. Etimi jilet gibi keserdi bu sözcükler, saatlerce kanardı yarası, günlerce, içimden tekrar edip başa sardıkça. Haklı olduklarını yinelerdim içimden. Değişmeyi umardım. Ama bedenim bana itaat etmez, hakaretler kaldığı yerden devam ederdi. Bana yumuşak, efemine diyen kasabanın yetişkinleri bunları her zaman bir hakaret olarak söylemez, aşağılayıcı bir ton kullanmazlardı. Şaşkınlıkla söyledikleri de olurdu.”

‘Bugün sert bir delikanlı olacağım’

Eddy’nin anlattığı hikâye, iki yoldan ilerliyor: Birincisi, ailesinin tarihi. İkincisi, kendisini bu tarihin dışına atma çabası, dolayısıyla hem bir özne hem de cinsel uyanış yaşayan birey olarak yaşama arzusu. Bu yollar ailesiyle, okul arkadaşlarıyla ve kasabanın geri kalanıyla çatışmasına yol açıyor. Mevcut çatışmadan biraz olsun kaçmak ve kendisine güvenli bir alan yaratmak, daha doğrusu annesiyle babasını rahatlamak için kasabanın “delikanlılarıyla” arkadaşlık kurar gibi yapıyor. Gerçekte ise onların arkadaşlığından çok sıkılıp kendisini yakın hissettiği kızların yanına kaçıyor.

Kısa bir süre sonra kendisinden beklenen şeyler ve kendisinin olmak istediği şey arasındaki gerilimin içine düştüğünü fark ediyor: “Her gün ayrı bir çileydi, insan o kadar kolay değişmiyor. Olmak istediğim sert delikanlı değildim. Beni yeni bir gerçekliğe ulaştırabilecek tek ihtimalin, bir yalanı yaşamak olduğunu az çok anlamıştım. Başka birisi olmak, kendimi başka birisi sanmak anlamına geliyordu, ona zamanla, yavaş yavaş, adım adım dönüşmek için öyle olmadığıma inanmak zorundaydım.”

Yaşadığı kasabada, hemen her erkek çocuğun dillendirdiği “Bugün sert bir delikanlı olacağım” cümlesi, karşısına bir duvar gibi dikilen Eddy, belli dönemlerde arzularını bastırmaya çalışsa da sonunda benliğinin sesine kayıtsız kalmama kararı alıyor: Arzularındansa kendisi üzerinde baskı kuran ortamdan uzaklaşmayı düşünüp “kaçmak bana bırakılan, mecbur kaldığım tek ihtimaldi” diyor.

Eddy’nin Sonu, Édouard Louis adını alan yazarın, satır aralarında ismini değiştirme sürecinin yer aldığı otobiyografik bir roman. Öte yandan, LGBTİ+’ların her daim karşılaştığı, dilde başlayıp eyleme dönüşen şiddetin, baskının ve fobilerin, başkarakter Eddy’nin kaçışı ve kendisini bulması özelindeki anlatımı.

Louis, Eddy’nin Sonu’nda; aile, toplum, rol modeller ve erkeklik gibi patikalardan geçerek ana yola ulaşıyor: Bireyin kimliğini ve kişiliğini belli kalıplara sokmaya, onu şekillendirip tektipleştirmeye çalışan sistemi, sert ve edebî biçimde eleştiriyor. Başka bir deyişle bireylerin toplumdaki yerini belirleyen ve birbiriyle ilişkilerini yönlendiren resmî tezleri ya da paradigmaları aşıp kişinin biricikliğine atıf yapıyor.

Kaos GL dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin Eşit Haklar dosya konulu 180. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir. 



[1] Eddy’nin Sonu, Édouard Louis, Çeviren: Ayberk Erkay, Can Yayınları, 168 s.      

 


Etiketler: kültür sanat
İstihdam