20/04/2023 | Yazar: Eyüp Şen

Eleştirileri tüm gerçeklilikleri ile görmezden gelmeden ve unutmadan, söylenebilecek ilk şey “kurumsallaşma” toplumsal hareket örgütlerinin ve hareketin kendisinin dayanıklılığı ve var oluşu bağlamında vazgeçilemeyecek kadar kıymetlidir.

Toplumsal hareket örgütlerinin çıkmazı: Kurumsallaşma Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Görsel: Kunduz

Eşit, adil ve yaşanabilir bir dünya inşa etmek için yürütülen mücadelenin kahramanı sivil toplum son yıllarda önemli bir iç çelişki ile karşı karşıya kaldı. 20. yüzyılın ortası itibariyle toplumsal muhalefetin değişim talebi, LGBTİ+’ların eşitlik ve özgürlük taleplerinden, çevre aktivistlerinin iklim adaleti ve yaşanabilir bir dünya mücadelelerine geniş bir çerçevede dönüşüyor ve sivil alanı dönüştürüyor. Sivil alanın var olma ve var etme mücadelesi sürerken, sivil toplumun başat aktörü toplumsal hareket örgütleri ise “kurumsallaşma” süreci ile bir iç çelişki olarak yüzleşmek durumunda kalıyor.

Bu yazıda toplumsal hareketlerin kurumsallaşması, tüzel kişilik kazanma ile başlayan ve olaylar, durumlar karşısında örgüt olarak önceden belirlenmiş tutum ve davranışların tekrarlanması şeklinde devam eden süreci ifade etmektedir. Örgüt olarak içeride ve dışarıda “iletişim kurarken sürecin önceden belirlenmiş bir çizgide gerçekleştirilmesi ve küresel, ulusal ve yerel düzeyde varoluşun, etkileşimin oluşması ve devamlılığı” kurumsallaşmanın içkin özellikleridir. Kurumsallaşma, az ya da çok örgüt içerisinde bürokratik süreçler, kurumsal kültür inşası ve rastlantısal davranmama kısacası örgütün davranışlarının çevçevelendirilmesi ve öngörülebilir olması şeklinde ele alınmıştır.

Toplumsal hareket örgütleri sokakta kendini var eden mücadelelerinin devamlılığı ve görünürlüğü bağlamında kurumsallaşmanın getirdiği imkânlardan yararlanmak isterken, sokaktan ofise yaşanan dönüşüm, örgütler için bir fırsat maliyeti ikilemi yaratmış durumdadır. Kurumsallaşmanın yarattığı fırsatlara karşın, toplumsal hareket örgütlerinin kurumsallaşması hareketin tam ortasında kurumsallaşmaya ilişkin “kazanımlarımızı kaybetmeyelim korkusu” çerçevesinde örgüt içerisinde ve dışında tartışma ve eleştiriler doğurmuştur. Bu eleştirilerin ve tartışmaların öne çıkanları; örgütün tabandan kopması, hareketin dinamizmini kaybetmesi, sokaktan ve protestodan kopuş ve sistem karşıtı olmak yerine sistemin parçası olma şeklinde ifade edilmektedir.

Eleştirileri tüm gerçeklilikleri ile görmezden gelmeden ve unutmadan, söylenebilecek ilk şey “kurumsallaşma” toplumsal hareket örgütlerinin ve hareketin kendisinin dayanıklılığı ve var oluşu bağlamında vazgeçilemeyecek kadar kıymetlidir. Ancak burada tartışma öznesi olarak öne çıkarılması gereken konu kurumsallaşma stratejisi ve araçları olabilir. Kurumsallaşma bir toplumsal hareketin sürekliliğini sağlamada, görünürlüğünü arttırmada ve hareket için fırsatlar yaratma konusunda önemli araç ve imkânlar sunar. Hiç kuşkusuz bu imkân ve araçlar var olma ve var etme temelinde toplumsal dönüşüme hizmet edebildiği ölçüde kıymetlidir.

Covid-19 pandemisinin de herkese gösterdiği gibi, otoriter, yaşamın sınırlarını belirleyen uygulamalar kamu gücü tarafından kolayca kitlelere dayatılabilmektedir. Hak arayanlar, insan hakları savunucuları, sivil toplumun paydaşları kısaca sivil alanda var olma mücadelesini sürdüren herkes bir yüzyıl önce var olmayan baskı stratejisi ve araçları ile karşı karşıya kalmak durumunda bırakılmışlardır. Dahası bilgi ve iletişim teknolojilerinin imkânları, bahsedilen baskı ve sınırlamaları öngörülemez boyutlarda genişletmektedir. Artık bir toplumsal mücadelenin örgütlenmesi, devamlılığı ve görünürlüğü eskiye kıyasla çok daha karmaşık sorunlarla başa çıkmayı gerektirmektedir. Bu bağlamda, toplumsal hareket örgütlerinin kurumsal olmadan sahip olabileceği dayanıklılığın, bahsedilen sistematik ve planlı baskı ikliminde yeterli olması mümkün değildir. Mevcut kesişimsel ayrımcılıklar ve çok katmanlı sorunlar da yine çok katmanlı, çok boyutlu çözümler ya da mücadeleleri zorunlu kılmaktadır ve bu çözümler de kurumsallaşmanın örgütlere kazandırdığı becerilerle mümkün kılınabilir.

Toplumsal hareket örgütlerinin dayanıklılığı ve buna bağlı olarak aslında hareketin devamlılığı günümüz gerçekliğinde toplumsal muhalefetin varoluşu, sivil alanın var olma mücadelesini aşan bir şekilde sivil tolumun üstlendiği temel hizmetler ve insan haklarına erişim gibi meseleler bağlamında bir fiili durumun parçası haline gelmiştir. Bahsedilen toplumsal hareket örgütlerinin de parçası olduğu sivil toplum devletin gerçekleştir(e)mediği birtakım hizmetleri fiilen yürütmektedir. Dolayısıyla bu örgütlerin işleyişinin sekteye uğraması toplumsal muhalefet, protesto gibi önemli meselelerin sekteye uğramasıyla birlikte toplum için yaşam hakkı da dâhil birçok hakka erişememe ve bir takım temel hizmetten mahrum bırakılma ile sonuçlanabilir. Bu bağlamda toplumsal hareket örgütlerinin devamlılığı, iş görme biçiminin standartlığı ve öngörülebilirliği aslında bu örgütlerin değişen işlevi ile de doğrudan ilişkilidir ve bu fiili durum aslında eleştiri ve kaygılara rağmen kurumsallaşmayı bu örgütler için hayati bir gereklilik haline getirmektedir.

Her bir yaşamın biricikliği, öz örgütlenme, yerelde örgütlenme kadar ulusal ölçekli geniş kapasiteli örgütlerin varlığı yukarıda değinilen sivil toplumun dönüşen rolü bağlamında yine hayati derece önemlidir. Ancak, günümüz gerçekliğinde, tüm örgütlerin var olma mücadelesinde olduğu gibi bu geniş kapsamlı ulusal ölçekli örgütlerin var olma mücadelesi de son derece kırılgan bir durumdadır. İktidarların sahip olduğu ittifaklar ve ağlar günümüzde öylesine geniş ve kapsamlıdır ki örgütlerin salt var oluşları, herhangi bir karşı durma için tek başına yetersiz kalabilmektedir. Bu çerçevede herhangi bir toplumsal hareket örgütünün dünyadaki akranları ile veya muhtemel paydaşlarla etkileşimi, iş birliği aslında var olma ve devamlılık mücadelesinin kaçınılmaz gerekliliğidir. Aynı dili konuşmayan, farklı kültürel geçmişlere sahip kişi, örgüt ve kurumlarla etkileşim ise kurumsallaşma ile daha mümkün hale gelmektedir. İktidarın kurduğu ittifaklarla sürdürdüğü sistem içerisinde aslında sistem karşıtı olmak da ancak öteki ittifaklarla mümkündür. Bu bağlamda örgütler en azından yerel, ulusal ve uluslararası ittifaklar kurmak veya bunların parçası olabilmek için kurumsallaşmanın örgütlerin için yarattığı kazanımlara ihtiyaç duymaktadırlar.

Sonuç olarak, örgüt içerisinde veya dışında kurumsallaşmanın olumsuz mevcut ve muhtemel sonuçlarına ilişkin eleştiri ve tartışmalar son derece önemlidir. Sivil toplumun ve sivil alanın katılımcılığı, çok sesliliği, taban ile olan bağlantısı ve aslında sokak, protesto nihai amaç olan toplumsal değişim için vazgeçilmez köşe taşlarıdır. Ancak kurumsallaşma gibi çok somut ama aynı zamanda çok soyut ve değişken bir süreci topyekûn yok saymak yukarıda ele alınan sebepler bağlamında geçekçi ve etkili olmayan bir fiili durum yaratacaktır. Dünya tarihi değişimin yazımı olduğu durumda aslında insanların ve örgütlerin değişimini gösterir. Bu çerçevede, kurumsallaşma da örgütlerin içinde bulunduğu değişimin günümüzdeki kesitine karşılık gelmektedir. Tüm eleştiri ve tartışmaları dikkate alarak kendine has, kendi ihtiyaçları uygun şekilde kurumsallaşan örgütler toplumsal değişime en çok katkı sağlama potansiyeli olan örgütler olacaktır.

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Kurumsal Politikalar dosya konulu 185. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam
İstihdam