19/10/2009 | Yazar: Barış Sulu

‘Travesti ve transseksüellerin heteroseksüeller gibi toplumda ve iş hayatında rahatça var olabildikleri bir dünyanın mümkün olacağını göstermek istedim.’   Aysun Öner

‘Travesti ve transseksüellerin heteroseksüeller gibi toplumda ve iş hayatında rahatça var olabildikleri bir dünyanın mümkün olacağını göstermek istedim.’
 
Aysun Öner, ‘TransHayat’ projesini Kaos GL’ye anlattı.
 
Daire Sanat’ta açılan ve Ali Şimşek’in küratörlüğünü yaptığı ‘Klasik’ / ‘Classic’ adlı grup sergisi için tasarlanan proje hakkında Kaos GL’nin sorularını cevaplayan Aysun Öner, çalışmalarına hiç ara vermeden, TransHayat’ı kısa sürede daha da detaylandırıp, yakın zamanda kişisel sergiye dönüştürmeyi planladığını belirtti.
 
Sergi, Daire Sanat’ta 14 Kasım’a kadar açık.
 
Bu projeyi ne kadar sürede hazırladınız?
 
Proje ile ilgili çalışmalar yaklaşık üç dört ay sürdü. BirGün Gazetesinin Kültür ve Sanat Editörü Ali Şimşek’in altı ay kadar önce ‘Klasik’ adlı bir sergi projesine katılmam için beni aradığı günden itibaren çalışma sürecimiz devam ediyor diyebilirim esasında… ‘Biz’ diyorum çünkü TransHayat’ı daha önceki çalışmalarımda olduğu gibi yine Bahattin Sağlam’ın sanat yönetmenliğinde gerçekleştirdim.
 
KargART’ın Kargaşa9 sergisi için profesyonelleşen kadının geçirdiği sürece ilişkin bir proje hazırlamıştım… TransHayat’ı bu projenin devamı olarak kabul edebiliriz... İş hayatında biz kadınlar pek çok ayrımcılık, taciz vb. sorunlar yaşarken trans bireyler ve travestiler iş hayatından tamamen dışlanıyorlar. İşte ben ezberleri bozan ve bilinçaltımıza işleyen kalıpları alaşağı eden bir eylem yapmak istedim TransHayat ile... Görsel sanatları kullanarak, transseksüel ve travesti bireylerin toplumsal belleğimizde ‘seks işçisi’ olarak anımsandıkları karelerin yerine onları öğretmen, avukat, garson olarak gördüğümüz kareleri koymak istedim. Travesti ve transseksüellerin heteroseksüeller gibi toplumda ve iş hayatında rahatça var olabildikleri bir dünyanın mümkün olacağını göstermek, insanların muhafazakârlıklarını, homofobilerini/transfobilerini yüzlerine vurmak ve onları sarsmak istedim.
 
Transfobi hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim?
 
Ataerkil düzen gey ve lezbiyen bireyleri -dışarıdan bakıldığında erkek ya da kadın olarak etiketleyebildiği için- bir yere kadar kabul ediyor, ancak travesti ve transseksüeller için hayat çok daha zor… Özellikle de transkadınlar için. Bunun nedeni de; ataerkil sistemde gücü ve hâkimiyeti temsil eden ‘erkek olma’ denilen olgunun fazlaca yücelterek, sistemin varoluşunun zorunlu ve kaçınılmaz öğesi olarak kabul edilmesidir. Bu bakışa göre, bir erkeğin kadın olması bu ‘erkek olma’ durumunun yüce manasını küçültecek bir durum. Onların dünyasına bakmamış heteroseksüel bireylerin pek çoğu, trans bireylerin okumak, iş bulmak ve sıradan işlerde çalışmak yerine seks işçiliği yapmayı ‘kolaya kaçtıkları için’ seçtiklerini (ve hatta tespitlerinin hastalık derecesini daha da ileri götürerek) bu iş için cinsiyet değiştirdiklerini düşünüyor. Geçenlerde bir kadın doktorla projem ile ilgili sohbet ediyorduk… Bana travesti ve transseksüel bireyler çok düşük eğitim seviyesinde olduğu ve pek çoğu seks işçiliğinden para kazandığı için muayenehanesine gelen trans ve travesti bireyleri hasta olarak kabul etmediğini söyledi. Bu durum, toplumun bir kesimini baştan insandan saymamak demektir… Dahası bu durum bir insanlık suçudur. Hipokrat yemini etmiş bir doktor böyle bir ayrımcılık yapmayı kendinde hak olarak görüyorsa, toplumun diğer kesimlerindeki insanları ve o insanların yaklaşımlarını bir düşünün... Ve tabii trans ve travesti bireylerin içinde bulunduğu dışlanma durumunu! Böyle bir ortamda, kendilerine yöneltilmiş bu denli tiksinti ve nefret varken nasıl normal işlerde yer alsınlar; hele ki can güvenliklerinden endişe edecek noktaya gelmişken!?
 
Bir de kendi cinslerine yönelen cinsel eğilimlerini bastırarak yaşamlarını sürdüren ve hatta kimi çoluk çocuk sahibi insanlar var transseksüel ve travestilerden nefret edenlerin içinde… Aslında onlar, trans ve travestilere baktıklarında bastırdıkları yönelimleri ile karşı karşıya gelmekte ve bu durumun yarattığı hastalıklı hali onların üzerine püskürtmekteler.
 
Ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
 
Öncelikle; projeye başladığımda modellik yapmaları için görüştüğüm travesti ve transseksüel arkadaşları projede yer almaları için ikna etmekte çok zorlandım. Pek çoğu daha baştan bana büyük bir önyargı ile yaklaştı. Bunun nedeni ise, sanatla iştigal eden pek çok kişinin daha önce onları projelerinde sadece dikkat çekici bir unsur olarak kullanmaları ve bu tip istismar edici durumların hayli sık tekrarlanması sonucu yaşanan kırgınlıklar diye düşünüyor, bu bakımdan onları anlayabiliyorum.
 
Beni zorlayan diğer bir konu da; farklı meslek kurgularının çekimleri için çekim yapmayı planladığım mekânlarla anlaşmak oldu... Çekimlerden önce çok sayıda mekânla konuştum, iş arar gibi sabahtan çıkıp kapı kapı gezdim diyebilirim. Hemen çoğu kişinin trans ve travestilerle ilgili kesin yargıları (önyargıları) vardı, adeta onlardan korkuyorlardı… Ve doğallıkla ilkin görüştüğüm kurumların çoğu bu projem çerçevesinde benimle beraber çalışmayı reddetti.
 
Destek verenler de çekinceler içinde destek verdi. Muayenehanesini çekim için bizlere açan dişçi bey ‘Aslında ben projeyi desteklemiyorum ve o bireylerden çok hoşlanmıyorum, ama sizin bu inancınız ve heyecanınız nedeniyle destek olacağım’ dedi örneğin. Yine çekim yaptığımız eczanenin sahibesi ise, sohbet esnasında eşi ile eskiden iş arkadaşı olduğum ortaya çıktığı için destek oldu ve  ‘Gelin ama kalabalık olmasınlar, hırsızlık falan yapabilirler, aman kısa sürsün çekim…’ gibi şeyler söyledi.
 
Bu ön görüşmeler süresince transseksüel ve travestilere nasıl bakıldığını çok daha iyi anladım. Adeta ben de çalıştığım konu nedeniyle projeyi anlattığım kişilerce şüphe ile karşılandım ve dışlandım.
 
Tüm bu badirelerin ardından (modelleri ve mekânları belirledikten sonra), Bahattin Sağlam ile birlikte mekân, kostüm, transseksüel ve travesti modellerin seçimi ve çekimlerin nasıl yapılacağı konusunda uzun uzun tartışma ve uğraşlarımız oldu.
 
Nasıl sonuçlar bekliyorsunuz sergi sayesinde?
 
Valla sanatçı eserini ‘ben bunu yapacağım ve bu neticeyi alacağım’ diyerek yapmaz ve tam da bu çerçevede benim de kimseden öyle olağanüstü bir beklentim yok. İnandığım bir çalışmaydı, yaptım ve ortaya koydum… Elbette TransHayat’ın tek başına yeterli olmadığını/olamayacağını biliyorum ama umarım zamanla transseksüellere bakışımızda bir yumuşama oluşmasına, toplumsal belleğimizdeki kalıpların kırılmasına ve yeni kapıların aralanmasına aracı olur.
 
Ancak bu noktada şöyle bir anekdotu aktarabilirim: Klasik’in açılışına gelen ve TransHayat üzerine sohbet ettiğim bir kadın izleyici bana ‘Ben transeksüellerin de çalışma hayatında olacağı bir dünyaya inanıyorum, olacak; projeniz ile bunun mümkün olabileceğine bir kere daha inandım’ dedi ve elbette bu beni çok mutlu eden bir şeydi.
 
TransHayat projesi bir sergi değil esasında… Daire Sanat’ta açılan ve Ali Şimşek’in küratörlüğünü yaptığı Klasik adlı grup sergisi için tasarlanan bir proje, ancak başlı başına sergi olabilecek kapsamda bir çalışma oldu, bu bağlamda sergi de diyebiliriz… Ve zaten konuya ilişkin çalışmalarımı hiç ara vermeden kısa sürede daha da detaylandırıp, yakın zamanda kişisel sergiye dönüştürmek de planlarım arasındadır.
 
Eklemek istedikleriniz…
 
Bu proje ile transseksüel ve travesti arkadaşların dünyasını bir nebze olsun daha iyi anlayabildiğimi düşünüyorum. Benim için önemli bir tecrübeydi. Kırmadan, dökmeden, iyi kalpli bir çalışma çıkarmak istedim. Hepsi bu...


Etiketler: kültür sanat
İstihdam