25/04/2016 | Yazar: Selin Mavi

Ankaragücü’nün attığı gol ne kadar ‘milli’ ise Amedspor’un attığı gol o kadar gayrımilliydi onlar için. O dakikadan itibaren sloganların içeriği de değişti.

Dün malumunuz Ankaragücü-Amedspor maçı vardı. Ben de hazır Amedspor Ankara’mıza kadar gelmiş, bu maçta da “passolig” uygulaması yok, maça gideyim dedim. Amedspor’un taraftarı maça alınmayacaktı, bunu biliyordum. Ama sorun değildi, Ankaragücü taraftarının arasında bir yerden de izleyebilirim diye düşündüm. Sosyal medyadan bu fikrimi paylaştım, sonrasında en az üç dört arkadaş bu maçın ‘truva yapmak’ için uygun olmadığını, böylesi maçların çok olaylı geçtiğini ve gitmememi önerdiler. Fakat en az benim kadar istekli, stadyumda maç izlemeyi özlemiş bir kadın arkadaşla konuştum, “istersen gidelim bir şekilde hallederiz” dedi.  Sonuç olarak kapalı tribünden biletlerimizi aldık ve maça girdik. Kadın popülasyonunun ne denli düşük olduğunu tahmin edersiniz, özellikle kale arkasında ‘Gecekondu’ taraftar grubu arasında neredeyse hiç kadın yoktu. Bizim taraftaysa sevgilileri ya da erkek arkadaşlarıyla gelen bir kaç kadın görebildim.

Biz maça 10 dakika geç girdik, stada girdiğimizde Ankaragücü bir gol atmıştı bile. Zaten stada girer girmez o havayı soluyorsun, ev sahibi takım halihazırda önde olduğu için tribünler rahatlamış, daha sakin, kısmen saldırgan olmayan sloganlar atılıyor. Tuttukları takımın renklerine olan bağlılığı ifade eden sloganlar oluyor genelde bunlar, üçüncü şahısların bahsi pek geçmiyor.

İlk yarı 1-0 Ankaragücü lehine sonlandı. Bu arada maç arasında taraftarların bazıları bizi bayağı süzdü, iyi ya da kötü bir şey hissetmedim. Muhtemelen yanlarında erkek olmayan iki kadınla tribünlerde çok karşılaşmadıkları için, yabancı birine bakar gibi baktılar. Hatta arkamızda 20 kişilik bir taraftar grubu vardı, aralarından biri elimde makinayı gördü, fotoğrafımızı çek gibi bir işaret yaptı bana, gülümsedi. Ben de çektim. Ne yalan söyleyeyim bu hareketi beni biraz rahatlattı, ajan gibi görünmüyordum sonuç olarak.

Devre arası bitti. İkinci yarı biraz daha tempolu ve tribünler açısından daha hareketli başladı. Çünkü ‘misafir takım’ penaltıdan gol kazanmıştı ve bu tribünleri ateşleyen ilk hareket oldu diyebilirim. Bu hemen her maçta beklenebilir tepkidir diye düşünüyorum. Fakat burada atılan golün anlamı büyüktü. Ankaragücü’nün attığı gol ne kadar ‘milli’ ise Amedspor’un attığı gol o kadar gayrımilliydi onlar için. O dakikadan itibaren sloganların içeriği de değişti.  Daha cinsiyetçi, daha militarist ve fazlasıyla ırkçı sloganlar atılmaya başlandı. Artık bu bir maç değil, mübadeleydi. Oynanan futbolla çok fazla ilgilenilmiyor, sadece Ankaragücü atağa geçtiğinde heyecanlanılıyor, onun dışında sahada dönen topla ilgilenilmiyordu. Bu sırada tribünlerde ufak ufak hareketlenmeler de oluyordu, sahaya Türk bayrağıyla atlayan taraftarı polisler güç bela yakalıyor, bu sırada o taraftar tribünlerce destek sloganlarıyla kahramanlaştırılıyordu. Sahadaki 11 futbolcu (Ankaragüçlü), düşman 11 futbolcuya karşı yeterli olmadığı anda, tribünden birileri rakibe karşı silah olarak kullanabilecekleri bir simgeyle (bayrak) sahaya giriyor, ‘vatana’ büyük bir hizmette bulunuyorlardı.

Bu bahsettiğim olay iki üç kez tekrarlandı. Her seferinde izleyenler coşkuyla tepki verdiler. Bu sırada oyun duruyor, futbol adına bir şey kalmıyordu ortada. Fakat zaten belki de futbol oradaki düşmanlığın, Amedspor’a saldırmanın meşru bir zemini olmuştu. Dün akşam maçın etkinlik sayfasında Ankaragüçlüler’in Amedspor yöneticilerinin saldırıdan sonraki fotoğraflarını paylaşıp, “biz size demedik mi Ankara’yı başınıza yıkarız’’ diye yazmaları da bunu gösteriyordu.

Maçın kaçıncı dakikasıydı hatırlamıyorum fakat şöyle bir an yaşandı ve tribünlerden çok büyük tepki aldı bu hareket: Amedspor oyuncusuyla Ankaragücü oyuncusu bir pozisyondan sonra birbirlerine sarıldılar. Kucaklaşma gibi değil ama hani birbirine destek olmak gibi bir temastı bu. Ankaragüçlü oyuncunun bu hareketi tribünleri fazlasıyla kızdırdı. Onlardan olmayan birine, düşmana nasıl sarılırdı? Onları deli eden bu hareket, beni gülümsetti hatta maç içindeki en güzel hareket oldu benim için.

Amedspor özellikle ikinci yarı çok daha organize bir futbol oynadı. Stadyumdan izlemesi de pek keyifliydi. Ayrıca o kadar fazla taciz sloganlarına rağmen en ufak bir olumsuz hareketleri olmadığını da belirtmeliyim. Özellikle Deniz Naki, herhalde tribünler en çok onun ismini biliyor olacak ki, bu taciz sloganlarından en çok nasibini alan oldu. Çizgiye yaklaştığı anda tribünler ona yöneliyor, uzaklaşmalarını isteyen polislere, “bunlar vatan haini, sizleri öldürmek istiyorlar’’ diyerek polisle yakınlık kurmaya çalışıyorlardı.

Maçın bitimine 5-10 dakika kala Amedspor ikinci golünü attı. İşte tam o sırada bizim olduğumuz tribünde “yönetim istifa’’ sloganları yükselmeye başladı ve hemen yöneticilerin olduğu cam bölmeye yöneldi taraftarlar. Cam çerçeve ne varsa kırıldı tabi o sıra. Biz haliyle biraz uzaklaştık bulunduğumuz yerden. Amedspor yöneticileri de tam o sırada saldırıya uğradılar. O tarafa yönelmeyenler de bulundukları yerde koltukları söküp sahaya doğru fırlatmaya başladılar. Çok ciddi bir öfke patlaması yaşanıyordu. Bu öfkeyi de kime yönelteceklerini şaşırmışlardı. Kendi tuttukları takımın oyuncularına da yöneticilerine de ağır küfürler edilmeye başlandı.

Maç 2-1 Amedspor’un galibiyetiyle sonlandı. Biz stadyum ve çevresinde çok vakit kaybetmeden uzaklaştık. Biz oradan ayrılırken kalabalıkça bir grup da Amedspor’un çıkışını bekliyordu. Bir tane toma gördüm. Binlerce insanı bir tane tomayla engellemeye çalışmak istemek tabi ki ‘koruyormuş gibi’ görünmekten başka bir şey değildi. Sonuç olarak, Amedspor’un 11 kişiden çok fazlasına, çok şeye karşı mücadele ettiğini yakınen görmüş olduk.

Her şeye rağmen, tebrikler Amedspor!


Etiketler: yaşam, spor
İstihdam