24/06/2013 | Yazar: Buğra Tokmakoğlu

Geçtiğimiz hafta sonu Sisam (Samos) adasına düştü yolumuz...

Türk turizmi Gezi Parkı olayları ile bir türlü soluk alamazken birbiri ardına yapılan açıklamalarla yaşananların maddi yansımaları da ifade ediliyor.

Taksim, Beyoğlu bölgesindeki otel rezervasyon iptalleri ile turistlerin İstanbul’un göbeğinden uzaklaşmasının 20 günlük maliyetinin 54 milyon Euro tutarında bir kayıp oluşturduğu Turistik Otelciler İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği’nin (TUROB) açıklamasıyla kamuoyuyla paylaşıldı.

Keşke turizmin en önemli sorunu bu olsa da her şey güllük gülistanlık olduğunda mali kayıplardan uzak harika bir turizme ev sahipliği yapsa ülkemiz.

***

Geçtiğimiz hafta sonu Sisam (Samos) adasına düştü yolumuz. Yunanistan ve Türkiye ilişkilerinin eskiye nazaran biraz daha ılımanlaşmasıyla beraber hareketlenen Ege sahillerinde Kuşadası’ndan 1,5 saatlik gemi yolculuğuyla Sisam’ın merkezi Vathi’ye gittik.

Bizimle beraber yaklaşık 300 Türk turist adayı keşfetmek için gemideydi.

İki ülke arasındaki anlayış farkına şahit olmak için Türkiye’nin birçok şehrinden İzmir’e daha yakın olan bu adaya gelmek yeterli. Zira tam bir yıl önce ilk kez geldiğim Sisam’da bu kez kendi konuklarını getiren bir Türk vatandaşı olarak, hem bir yıl öncesinin Sisam’ını görme hem de şu iddialı olduğumuz turizm konusundaki hizmet-ilgi-alaka üçgeninde inceleme yapma şansına eriştim.

Ülkemizde sık sık dert ettiğimiz turiste başka, yerliye başka fiyat uygulamasının olmadığı adada insanların sıcak, samimi davranışlarıyla hanutçuluk olmadan, turizm adına katledilmeyen köy ve kasabalarda yedik, içtik ve keyfimizce dolaştık.

Özgür plajlar
Benzerlerini kendi kıyılarımızda da görebileceğimiz turizm beldelerinde kiraladığımız araçla dolaşırken kimsenin iğneleyici bakışına maruz kalmadık. Etrafı çitlerle, beton bloklarla çevrilmemiş plajlara özgürce girdik, çok cüzi miktara kiraladığımız şezlongda güneşlendik. Cüzi meblağı ödemeden aynı plajda kuma havlumuzu sererek uzanma seçeneğini de kendimize sakladık.

Oturacağımız kafeleri seçerken kafelerin dış masaları üzerinde bırakılan menüleri tek tek inceledik. Hemen hemen tüm kafelerde benzer fiyatlar vardı. Şehrin meydanının yanı başına sıralanmış kafeler belirli bir ahenkle, şehir düzenini bozmadan yerleştirmişlerdi masalarını; bizdeki gibi tabela, sandalye masa kirliliği yoktu hiçbir yerde. Aklıma bir an Pasaport Vapur İskelesi çevresindeki derme çatma kafeler geldi. Rengarenk masa örtüleriyle kentin ortasında mahvediyorlar estetiği.

Biz bir şey talep etmeden kimse şunu da içer misiniz, bunu da yer misiniz diyerek mekanda oturduğunuz sürece bizleri taciz etmedi. Sadece merakları ölçüsünde nereden geldiğimizi, ne yaptığımıza dair birkaç soruyla sohbet ettiler.

Vergi hassasiyeti
Ne siparişi verirsek verelim daha parasını ödemeden siparişimiz tutarında bir kasa fişi kesilerek masamızdaki çanağın içine bırakıldı. Yunanistan’daki vergi politikalarının işlerliği adalarda daha da hissediliyor. İster yarım saat arayla ister 2 saat arayla sipariş verin her siparişinizde siparişiniz tutarındaki fiş çanağınızın içine atılıyor.

Kazıklanma endişesi yaşamadan, kafamız rahat, gürültüden ve eğitimsiz hizmet sektöründen uzak "tatili" keşfettik bir kez daha.

Türk kıyılarında 3-4 misli fiyata satılan deniz ürünlerini gönül rahatlığıyla tüketirken, iki ülke arasındaki mesafenin 1875 metreye düştüğü koyda denize girdik.

Biz hala bu kadar yakınken birbirimize algılarımız bir o kadar uzak. Turizmde hedef 30 milyon turist filan olmalı tamam da biraz da kalite ve eğitime yönelik hedeflerle farkımızı ortaya koymalı ve şu betonlaşmış zihniyetten uzaklaşmalıyız.


Etiketler: yaşam, gezi/mekan
İstihdam