08/12/2009 | Yazar: KAOS GL

Tamam homofobi dünyanın her yerinde var ama geyleri katillerle eş tutan biri nasıl olur da  bu sitede haftalarca manşette kalır diye merak etmeden duramıyorum.

Tamam homofobi dünyanın her yerinde var ama geyleri katillerle eş tutan biri nasıl olur da  bu sitede haftalarca manşette kalır diye merak etmeden duramıyorum. Ya da şimdilerde şu çok konuşulan eşcinsel kişiliklerin TV ekranlarından silinme kampanyasına ne demeli bilemiyorum.

İnsan ister istemez demek ki bu toplum bunları okumak istiyor, eşcinselleri görmek, duymak istemiyor diyorum. Demek ki eşcinseller bu ülke vatandaşını ciddi şekilde rahatsız ediyor olmalı diye düşünüyorum. Sonra bir toplum seksten bile korkarsa sonunda seksüel bir azınlığı dışlamasını ve reddetmesini de doğal bulmadan edemiyorum.

Ne de olsa homofobinin psikolojik kökenine bakarsak  insanın kendinden nefret etmesi olduğunu görüyoruz. Ona bazı bilinçaltı dürtülerinin bu cinsel yönelimleri farklı azınlığa yansıtılmasıdır da deniyor.

Demek ki toplum olarak içimizdeki duygularla baş edemeyip farklı olan karşıdakine tahammül edemiyoruz. Demek ki kendi içimizdeki bazı feminen ve maskülen özelliklerle baş edemiyoruz. 
Duymayanlara duyurulur, şu anki genetik bilimi eşcinselliğin bir tercih değil doğuştan gelen bir oryantasyon olduğunu ispatlamış durumda.

Belki lisedeki biyoloji dersinden hatırlarsınız bir fetüsün cinsiyetini belirmek için her şey iki kromozoma bakar, X ve Y. X ile Y tesadüfen birleşince erkek, iki tane X tesadüfen yan yana gelince kız çocuk oluşuverir. Erkek fetüsü (XY), anne karnında beynini ve vücudunu şekillendiren erkeklik hormonlarını almaya başlarken bir şekilde yeterince bu hormona maruz kalamazsa veya hamilelik döneminde dişi fetüs (XX) testesteron yağmuruna maruz kalırsa erkek bedeninde dişi beyin özellikleri veya kadın bedeninde erkek beyin özellikleri oluşması ihtimalinin arttığı artık biliniyor.

Daha önce inanılanın aksine, Anne Moir gibi genetikçilerin yaptığı araştırmalar, yetişme ortamının eşcinsellik üzerinde çok az etkisi olduğunu ispatlamış durumda. Artık baba ile çocuk arasındaki ilişkinin eşcinselliğe ittiğine dair bütün teoriler bilimsel olarak desteklenmiyor.

Daha önce uygulanan cinsel uzuvların kesilmesi, rahmin alınması, ilaç tedavisi, kusturma, şok veya elektrik tedavisi, hatta psikoterapi veya ruhani tedavilerin de hiçbirinin bir işe yaramadığı konusunda da bilim çevreleri hem fikir.

Bilim çevresi demişken, kitaplardan eşcinselliğin bir hastalık olduğuna dair paragrafların çoktan çıkartıldığından haberi olmayan ülkemdeki bazı psikiyatrist ve psikologların hâlâ eşcinselliği tedavi etmeğe çalıştığını duyuyor ve endişeleniyorum. Demek ki bu kişiler son 30 küsur senedir dünyadaki saygın yayınları takip etmiyor  veya kendi sorunlarını halletmeden başkalarını iyileştirmeye kalkıyor. Bu konu için bir gün ülkemizde de bu bilimin minimum standartları belirlenir de, bazı kişilerin hasta bakmalarına izin vermez temennisinden başka aklıma bir şey gelmiyor.

Uzun lafın kısası eşcinsel, transeksüel veya biseksüel özellikler gösteren bir yakınınız varsa bu kişiyi katille eş  tutmak, işten atmak, doktora göndermek veya dışlamak gibi ilkel davranışlar doğuştan böyle yaratılmış bir insanı harcamaktan başka bir şey değildir.

Bu konunun biyolojik olduğu fakat patalojik olmadığını anladıktan sonra bu insanlardan niye hoşlanmıyoruz veya bu durumdan niye öcü gibi korkuyoruz diye kendimizi sorgulamamız da gerekiyor.

Eğer toplumda homofobi azalırsa  bazı eşcinsellerin de içlerindeki karşı cinsi kendilerine daha sağlıklı entegre edebilip, hissettiklerini o cinsin karikatürize edilmiş davranışları ile  ifade etmek zorunda kalmayacaklarını düşünüyorum. Abartılı dışavurumları azaldıkça toplum içine daha rahat kaynayıp, kendi istedikleri şekilde yaşamak istedikleri hayatı daha rahat sürdürebileceklerine inanıyorum.

Herkese iyi sorgulamalar.
 
Pelin Hattatoğlu

Etiketler: insan hakları
İstihdam