27/06/2009 | Yazar: Fatma Hacıoğlu

Türkiye’de HIV/AIDS olmaz kardeşim, ‘bizim Türk aile yapımız sağlam, bize birşey olmaz’ diyen bürokratlar gördük. Bayıldığımız aile yapımıza da hasta oluyorum.

Türkiye’de HIV/AIDS olmaz kardeşim, ‘bizim Türk aile yapımız sağlam, bize birşey olmaz’ diyen bürokratlar gördük. Bayıldığımız aile yapımıza da hasta oluyorum. Bu satırları okutan raporu okuduğumda hakkikaten hasta oldum, bilmek farklı bir durum, okumak – dokunmaksa çok daha farklı. Uğruna nice kollar kırdığımız ama sevdasından bir türlü vazgeçemediğimiz aile kavramı hastalıklı bir kavram. Yani toplumun bastırdığı heteroseksüel evlilik hastalıklı, bu kavrama sıkı sıkıya bağlanmak ve eleştirmekten kakınmak da öyle.

Örneğin, daha geçenlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’nin ceza almasının ardından konuşan Kadından Sorumlu Devlet Bakanı’nın mahkemede ele alınan bir vakanın Türkiye ile genellenemeyeceğini söylemesi ne demek? Ülkemizde aslında aile içi şiddet yok, birkaç tanesi için de devlet uğraşamaz demek. Bir iki vaka bile olsa (ki öyle olmadığını rakamlar gösteriyor) devletin amacının göz yummak ve ortam oluşturmak değil, şiddeti yoketmek olması gerekiyor. 
 
Aile kavramına yapışmaya gelince diğer bir örnek de eğitimlerden. Eğitimlerde illa ki sorulan sorulardan biridir eşcinsellerin çocuk sahibi olmaları konusu. Eşcinsellerin (ki burada genellik eşcinsel erkekler kastediliyor) çocuk sahibi olmaları halinde, toplumun bozulacağını iddia eden bir kimse, şimdiye kadar heteroseksüel evlilikler sonucu oluşan içinde yaşadığımız toplumu muhteşem bir yer, sorunların yaşanmadığı, çocukların süper yetiştiği bir ortam olarak kabul ediyor olmalı. Bunun öyle olmadığını gösteren en büyük ve bu raporla da suratımıza acı bir şekilde çarpan kanıt ensesttir.
 
Ensest... Aklıma ne zaman gelse, midemi bulandıran, sinirlerimi uyandıran, ağız dolusu küfür etmek istediğim bir konu. Bu hafta raporun açılış toplantısında, yeniden yeniden hissettim bu duyguları. Bir bireye, kim olursa olsun, rızası dışında yapılan hiçbir şeye tahammülüm yok. Bir de bu cinsel saldırılar olunca daha beter oluyorum.
 
Cinsel tacizin, tecavüzün genellikle yakınlardan geldiğini biliyoruz. Bazı koca kafaların aksine, evinde uslu uslu oturmayı bilemeyen, ailesine karşı gelen kızların başına gelen bir durum olmadığını anlamamız gerekiyor. Her bireyin sağlıklı, güvenli ve doyuma ulaşarak cinselliğini yaşama hakkı vardır. Bireyin cinselliğine yönelik yapılan saldırılar fiziksel zarar olasılığından daha da fazla psikolojik olarak kişiye zarar verebilir.
 
Ensest, raporda kişinin kan bağı ya da evlilik yoluyla kurulan akrabalık bağı içerisinde gerçekleşen her türlü erotik içerikli davranış olarak tanımlanıyor. Raporun amacı, ülkede ensest konusunda çalışan değişik gruplardan kişilerle görüşerek ensest sorunuyla ilişkin neler yapıldığını, mevcut mekanizmaları ve eksiklikleri araştırmaktı. O nedenle ensest mağdurları ile görüşmek yerine, bu alanda direkt olarak ensest mağdurları ile görüşen uzmanlarla mülakatlar yapıldı.
 
Raporda açık seçik olan bir konu var ki, ülkemizde ensest mağduru birinin yararlanabileceği sağlıklı mekanizmaların olmaması, hali hazırda konu ile çalışan kişilerin yeterince bilgisinin olmaması gibi gibi alt nedenlerin yanı sıra daha büyük bir sorun var; bakış açısı.
 
Enseste uğrayan birey, genellikle kendi evinde, en çok güvendiği ailesinin bir üyesi tarafından cinsel saldırıya uğradığında saklıyoruz, yeterince konuşmuyoruz...
 
Duyduğumuzda lanetliyoruz, başımıza gelmez diyoruz ancak ötesine geçebiliyor muyuz? Ensest saldırganı mutlaka ezik, alkol bağımlısı, işsiz, fakir, alt tabaka, asosyaldir diyoruz, mağdurlar için de mutlaka haketmiştir etiketini yapıştırıyoruz. Oysa ‘Bir bireyin isteği ve onayı dışında bedenine dokunulmasına ASLA tahammül edilmemeli’ politikasını koşulsuz olarak uygulayabiliyor muyuz?
Ensest saldırganı alkol ve diğer yukarıda saydığım etiketlerle tanımlamak hem bizi çözümden uzaklaştırır hem de şiddeti meşrulaştırır. Raporda da geçtiği gibi, ensest saldırganı her sosyo-ekonomik durumdan, eğitim seviyesinden biri olabilir. Bu kişiler her türlü akraba olabileceği gibi genellikle babalardan kız çocuklarına yönelik olduğu görülüyor.
 
Mağdurları defalarda mağdur haline getiren süreç, genel toplumsal bakışın bir yansıması sadece. Mağdur kelimesi ile birlikte ‘survivor’ yani kurtulan kelimesini de kullanmak gerekiyor. Ne de olsa enseste uğramış kişi bu durumdan kendini kurtararak, her şeyi değiştire de bilir. Diğer yandan ne yazık ki var olan sistem bu kişiler cesaretlendirecek ortamı yaratmaktan uzak ya da yeterli değil.
 
Şu anda siteden yer alan raporun açılış toplantısı hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz.[1] Özet rapora göz atarak daha fazla bilgi edinebilirsiniz.[2] Raporda ensesti önlemek için çeşitli öneriler mevcut. Ek olarak da ben ısrarla aile ve beden politikalarının sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.
 
Çocuklara ve gençlere, kendi bedenlerini tanımalarına olanak verilmeli. Bedenlerine kendilerinin izni olmadan hiçbir şey yapılmasına izin verilmemesi gerektiği öğretilmesi, toplumsal olarak aksi düşünülmemeli ve kabul edilmemeli.


Etiketler: yaşam
İstihdam