19/06/2010 | Yazar: Erdal Partog

Üç Kıtada, Yedi İklime Adalet Dağıtan Bir Milletin Torunları!

Üç Kıtada, Yedi İklime Adalet Dağıtan Bir Milletin Torunları!

Başbakan Tayyip Erdoğan alışkanlık olduğu üzere ecdatlarının ne kadar adaletli olduğundan dem vurarak kendine pay çıkarmaya devam ediyor. Başbakan, geçen günlerde yapmış olduğu bir konuşmasında şu cümleyi kullandı; “Eğer biz üç kıta, yedi iklime adalet dağıtan bir milletin torunlarıysak bunu yerine getireceğiz.” Bu milletin torunlarına adaleti dağıtma görevi Başbakan tarafından hatırlatılmış oldu.
 
Bir önceki yazımda da ifade ettiğim gibi Türkiye’de Başbakan gibi milyonlarca kişi kendi tarihlerinden gurur duymaktan beis duymuyor. Gururun altında kibir siyaseti yapanlar, adaleti yeryüzüne sadece kendilerinin getireceğini düşünüyor ve buna inanacak kadar gerçeklikten uzak yaşıyorlar. Özellikle siyasetçilerin bu yöndeki iddiaları durumu iyice içinden çıkılmaz yapıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan adaleti Ortadoğu’ya getirme iddiasında bulunurken kendi evindeki insan hakları ihlallerini görmezden geliyor.
  
Başbakan’ın adalet dağıtma derinin arkasındaki dini motif gerçekte İslam ile de uyuşmuyor. Din açısından bakıldığında adalet tanrının yasaları çerçevesinde onun yasalarına uygunluk içinde olmalıdır. Adaleti sağlamak yasa ve hükümleri adil şekilde uygulamaktan geçer. Birilerine adalet dağıtmak ya da götürmek ancak peygamberlerin iddia edebileceği bir şeydir. Buna rağmen peygamberler bile tanrının buyrukları dışında bir adalet getirme iddiasında bulunamazlar.
Fakat bugün Başbakan Tayyip Erdoğan halkın karşısına çıkıp bırakın Türkiye’ye, Ortadoğu’ya adalet getireceğini söylüyor. Başbakan’ın güçlü bir hayal gücü olduğunu söylemek mümkün, ancak bir siyasetçiden hayal gücünün güçlü olması beklenmez, ondan beklenen olayları gerçekçi bir şekilde ele alıp yaşanan sorunlara akılcı bir şekilde meclis içinden çözüm üretmektir.
Başbakan, laik bir devlette adaleti dağıtan değil, adaleti getiren bir siyaset gütmelidir. Yasa yapıcı bir görevi olduğu halde kendisine ait olamayan bir görevi yargıçlardan alma iddiasında bulunmak güçler ayrılığı ilkesi ile çelişir. Adaleti uygulayanlar yargıçlardır, başbakanlar değildir. Bir siyasetçi adaleti dağıtan değil, adaleti demokratik ilkeler temelinde yaptığı oranda adaleti halkına getirebilir.
Peki olmayan adaleti bol keseden dağıtma niyetinde olan Başbakan görevini hatırlayıp adaleti getiren biri olsa ne yapması gerekirdi. İşte bir Başbakanın yapması gereken birkaç örnek;
 
a)Anayasayı birilerine rağmen yapma inadından vazgeçip yeni bir seçim ile anayasayı değiştirmek. b)Milli gelirin yaklaşık yüzde 5’ine sahip, nüfusun yüzde yirmisinin haklarını korumak. c)Seçim barajını yüzde 4’e düşürüp Kürtlerin ve diğer muhalif seçmenin oyunun demokratik bir şekilde meclise yansımasını sağlamak. d)Memura grev hakkı tanımak. e)İletişim hakkını eğelemek yerine iletişim ve bilgi hakkını koruyan yasalar yapmak.
 
Başbakan bütün bunlara kulağını kapayıp adaleti dağıtma hevesine kapılması hiç de gerçekçi durmuyor. Başbakan adaleti uygulayanlara kızıp adaleti kendi dağıtma derdinde düşmüş görünüyor. Sanırım Başbakan’a kendi sözünü birilerinin kendinse hatırlatmasında fayda var. Başbakan bir zamanlara yargı mensuplarına kızıp cübbeni çıkar siyasete atıl çağrısını yapardı. Ancak şimdi işler tersine dönmüşe benziyor. Sayın Başbakan’ın siyaseti bırakıp bence yargıçlık yapması gerekiyor. Bu durumda ne kadar adalet dağıtan bir yargıç olacağı ise başka bir tartışma konusu olacaktır.
 
Başbakan’ın bu kafa karşılığı devam edeceğe benziyor. Umarım bu aralar PKK’ya kızıp da Kandil’de savaşa gitme hevesinde olduğunu açıklamaz. Eğer Başbakan Kürt sorununu askeri bir sorun olarak görüp suçu da orduya ya da militarizme atarsa hem AKP’nin hem de Türkiye’nin siyaset kanallarını tıkanmış olur. Siyaset yollarını açmanın yolu erken seçime gitmek, anayasayı toptan değiştirip demokrasi çıtasını yükseltmektir. Siyasetçinin işi yargıyı ve yürütmeyi, çıkardığı yasalar ile dönüştürmek, vatandaşın hakkını yasama, yürütme ve yargı ilkelerinin üstünde tutmaktır.
Yoksa Başbakan’ın özlemini duyduğu sistemler çoktan tarihe karışmıştır. Başbakan monarşi, oligarşi, teokrasi hevesinde, Osmanlı’ya öykünen ve bundan gurur duyan siyasi açıklamalardan da vazgeçmelidir. Çağımızdaki sorunları demokrasi ekseninde çözen bir siyasi iktidara ihtiyacımız var. Demokrasinin imkânlarını kendi vatandaşlarına yaşatacak onurlu bir Başbakan’a ihtiyacımız var. Yoksa kendi geçmişi ile gururlanan ve her gün bundan kendine pay çıkaran bir Başbakan’a ihtiyacımız yok. 
 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam