16/09/2009 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

11.

11. Uluslararası İstanbul Bienali’nin küratörlüğünü, kurulduğu 1999 yılından bu yana çalışmalarını Hırvatistan’ın Zagreb kentinde sürdüren küratör kolektifi, WHW / What, How & for Whom (Ne, Nasıl ve Kimin İçin) üstleniyor. Ivet Curlin, Ana Devic, Natasa Ilic ve Sabina Sabolovic’den oluşan WHW kolektifi, isimlerini sanata ve hayata sordukları üç sorudan alıyor: Ne, nasıl ve kimin için? Anladığım kadarı ile bu dört kadın, Sovyetlerin çöküşünden sonra eski Yugoslav Cumhuriyetleri’nde pek moda olduğu gibi sosyalizmden nefret eden gençlerden de değiller. Radikal’de Pınar Öğünç’le yaptıkları söyleşide, ‘Tabii ki insanı ayakta tutanın, güzel içkiler ya da ülkeler arası dostluk olduğunu iddia eden yok. Eğer bize soruyorsanız da, insanı yaşatan tutarlı bir politik programdır ki o program da nostaljinin ötesinde sosyalizme dayanmalıdır’ diyorlar.

Yine yanlış anlamadıysam, burjuva toplumunda mülkiyet, ahlak ve suç kavramları üzerine benzersiz bir eser olan, dünyanın dört bir yanında binlerce kez sahnelenmiş Üç Kuruşluk Opera’nın meşhur cümlesini, anahtar olarak kullanma arzusu onları yola düşürmüş: Denn wovon lebt der Mensch? - İnsan neyle yaşar? (Bence tam doğru tercüme değil... ‘İnsanlığı ne ayakta tutar’ daha iyi bir tercüme olurdu.) Adaletsiz gelir dağılımı, siyasi manipülasyonlar, her tür ayrımcılık, bizatihi iktidar ve kapitalizm üzerine düşünmek için Brecht’i, ‘kızıl bir hat’ olarak kullanmak istemişler. Ekonomik kriz sonrası kapitalizmin akıbeti farklı meşreplerden ele alınırken, solu, sosyalizmi, Brecht’in kızıl hattını anmak için bundan daha iyi bir zamanlama olabilir mi?’ diye düşünmüşler. Hepimizin dikkatini çekmek için de, İstanbul’un sokaklarını yine Brecht’ten alıntı; ‘Önce ekmek gelir, ardından ahlak’, ‘Banka kurmanın yanında, banka soymak nedir ki?’ posterleri ile donattılar.

Buraya kadar fevkalade ama o ne? Türkiye’de 12 Eylül 1980’den beri göremediğimiz radikallikteki posterlerin altlarında koca bir koç başı var? 11. Uluslararası İstanbul Bienali, İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından Koç Holding sponsorluğunda düzenleniyor. Bienal, bir AKP rant kapısı olan İstanbul 2010’nun logosunu taşıyor, bienale AKP Bakanlarının biri gidiyor, ötekisi geliyor. Son sel felaketinde yaşama ne kadar önem verdiklerini hep beraber gözlemlediğimiz AKP Belediyeleri, Bienal reklamlarından paylarını alabilmek için logolarını posterlere eklemişler, Belediye Başkanları her açılışta resimler çektiriyorlar.

Türkiye’nin bankacılık sektöründeki en büyük paylardan birine sahip Koç Holding, nasıl ‘Banka kurmanın yanında, banka soymak nedir ki?’ posterlerinin altına logosunu koyar? Ülke, dünyanın en yüksek işsizlik oranlarından biriyle boğuşurken, memleketin en büyük kapital sahibi olduğu için en çok istihdamı sağlaması gereken bir holding, nasıl ‘Önce ekmek gelir, ardından ahlak’ posterlerinde boy gösterir? Rüşvet ve adam kayırmanın doruk noktalara çıktığı belediyeler, insan veya hayvan hayatına üç kuruşluk opera kadar değer vermeyen belediyeler, AKP Bakanları hiç yüzleri kızarmadan nasıl bütün bu dalga geçmeye alkış tutarlar?

Galata Kulesi’nin üzerine bir koç çıkmış, gücünden, iktidarından  emin, AKP politikacılarının şakşakları arasında adına ‘Bienal’ koyduğu şenlik dolayısıyla hepimizin üzerine işeyip bizlerle dalga geçmiyorsa, ben bu işi anlamıyorum.

Biliyorum, görüyorum bu ülkede sol yerlerde sürünüyor, fakir fukara tamamen sindirilmiş, sadakaya mahkûm milyonlarca insan sesini çıkaramıyor. Ama insan gururunu bu kadar zorlamayın beyler. Dünyanın herhangi bir yerinde böyle bir aşağılama karşısında en azından Koç Bankaları, mamulleri boykot edilir, AKP de ilk fırsatta sandıkta gerekli tepkiyi görürdü.

Milyonlarca lira harcayarak 11. Bienali İstanbul’a getiren insanlar, ancak yüzde 3 lokal sanatçılardan oluşan bir programla karşımıza çıkacaklarına, Dilruba Saatçi’nin, Gül, Gülden, Seyhan, Didem ve Belgin Çelik’in katkılarıyla geçtiğimiz Eylül’de kaçak kuçak sahneleyebildiği ‘Üç Kuruşluk Opera’’ya destek verip önümüze getirselerdi, Brecht  mezarında dönmezdi. Çünkü o muhteşem bir gösteri olup Brecht’in ruhuna çok uygundu. Biz buralarda yaşıyoruz. Brecht’ten de biraz haberimiz var.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam