22/12/2008 | Yazar: Murad Esin
‘Birilerinin de Türk milletinden özür dilemesi gerekmektedir. Bu milleti nasıl böyle canavarca işler için kullandıkları için, bu milleti nasıl kardeşine düşman ettikleri için, özür dilemelidirler. Anadolu’da yaşamış ve yaşamakta olan tüm halkların birlikte yaşamak adına birbirlerinden sevgiyle af dilemeleri gerekmektedir. Babası Müslüman, kendisi 3 yıl medresede eğitim almış birini ülkelerine başkan seçebilen Amerikan halkı yanında anneannesinin Ermeni asıllı olduğu iddiası ile cumhurbaşkanlarını itirafa ya da redde zorlayan bir ülkenin milletvekili!’ Yazarımız Murad Esin, ‘özür diliyorum’ kampanyasından hareketle sorumluluklarını ve övünçlerini tartışıyor.
Birilerinin bu milleti yüceltmesi, birilerinin aşağılaması ne kadar doğru? Bu yakıştırmalardan bu ulus ne kadar sorumludur? Bu yazıda Ermenilerden özür dilenmesi için başlatılan kampanyadan yola çıkarak gerçekten talihsiz bir geçmişi olan bir ulusun üyesi olarak neden sorumluluk duyacağımı ya da neden övüneceğimi tartışacağım.
Ailem 14. yy’da Anadolu’ya göçmüş bir Türkmen soyundan geliyor. Anadoluyu yurt edinmiş ve Anadoludaki yaşamın temel taşlarını oluşturmuş Ocak’lardan birine mensup. Ocağın başı Yedinci İmam Musa Kazım’ın evlatlarından. Yerleştikleri topraklarda komşuları Ermeni ve Süryanilerle birlikte yaşamışlar. Horasandan gelen bu kabileler Rumca Anatolia (Güneşin Yükseldiği Toprak) denilen topraklara Anadolu demişler. Bu yeni gelenler, geldikleri yörenin yerli halkları ile bin yıl beraber yaşamış. Dostça, kardeşçe aynı türkülerle halay çekmiş, aynı türkülerle ağlamış. Bu yarımadaya İran tarafından gelirken beraberlerinde Kürdlerde gelmiş. Onlar da bu toprakları yurt edinmiş. İki farklı dili konuşan kabileler beraberce savaşmış. Birlikte bir kültür oluşturmuşlar. Sonra Orta Asya’dan gelen bu kabileler devletler kurmuşlar. Aynı dini paylaşanlar bir millet olmuş. İslam milletinden olanlar savaşlara gitmiş. Giden ya geri hiç dönmemiş, geri gelen de 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl sonra geldiğinde bıraktığını bulamamış. İmparatorluk Viyana önünde uğradığı yenilgiyle gerilemeye başladığında bir yıl süren seferler 10 yıllarca sürmeye başlamış. İstanbul kendi halkına yabancılaşmaya başlamış. Savaşlar kaybedildikçe Anadolu yoksullaşmış ancak İstanbul’a bir şeyler olmamış. İstanbul yeni saraylar yapmakla meşgul olmuş. Viyana bozgunundan önce İstanbul’daki mimari eserler genelde sosyal yapılar iken, Sultan tek katlı bir yapı olan Topkapı’da yaşar iken, yenildikçe harcamışlar. Çırağan Sarayı derken Dolmabahçe ile ömürlerini tamamlamışlar.
Anadolu Tımarlı sipahi olmuş Osmanlı Sultanı için. Tımarlar sonradan yüksek bedelle satılır olmuş. Sonra da derebeyleri olmuş Tımar beyleri; halkı ezmiş, asker etmiş, malını yağmalamış. Anadolu zor yıllar geçirir olmuş Tanrı bile utmuş bir zamanlar ve 1806-1812, 1828-1829, 1853-1856, 1877-1878 (93 Harbi) Osmanlı Rus savaşları ve Balkan Savaşları derken Birinci Dünya Savaşı ile Anadolu erleri daha kırılır olmuş. 1806’dan 1923’e kadar süren bir savaş. İmparatorluğun son yüzyılı hep savaşlarla geçmiş. Osmanlı için asker kaynağı olan Anadolu, analar için acıların toprağı olmuş. Yetim ve dulların mekânı haline gelmiş. Bu toprakların insanları kavgaya başlamış. Fransız İhtilalının yaydığı milliyetçilik akımları ile kendilerinin ötekinden farklı olduklarını görmüşler. Kavgayı kuranlar ise bu toprakların evlatları değilmiş oysa. Yine İstanbul’un o güzelim konaklarında doğmuş sonra Paris’te Berlin’de okumuş paşa çocukları olmuş. Askeri mekteplerin idealistleri ya da Moskova veya Londra tarafından kışkırtılan Arap, Sırp, Ermeni, Rum zenginleri, okumuşlarıymış. Ancak İmparatorluğun ölüsünden yeni devletler planlayanlar acımasız olmuş. Kurguladıkları devletler için kana doymaz olmuşlar. Din esaslı millet parçalanmış. Yüzyılların hoşgörüsü, bir anda canavara yenik düşmüş. Yüzyıldır savaşan Anadolu’nun gariban fakir Müslüman halkı bir anda komşusuna karşı kışkırtılmış. İstanbul’daki paşalar, ölmüş olan İmparatorluktan sonra kendilerine yeni bir hâkimiyet alanı kurabilmek için gariban yoksul Anadolu halkını komşusuna düşman ettirmiş. Gelen askerler halkı kışkırtmış. Komşusuna karşı verilen emri uygulamayan da ceza almış. Yıllardır acı çeken, savaşlardan geri sakat gelenlerle dolu Anadolu bir anda savaş yıllarının acısıyla Birinci Cihan Harbinde Ermeni komşularına karşı, Ermeni komşuları da Londra’nın sözleri ile Müslüman komşularına karşı gelmiş. 1915’de göçe zorlanmışlar. Sonra Rus cephesinde Müslümanlar, cephe içinde de Ermeniler kılıçtan geçirilmiş. Ermeniler 1915’de, ortada Misak-ı Milli halen daha olmadığı halde sanki Misak-ı Milli sınırları önceden biliniyormuş gibi 1919’da ilan edilecek olan Misakı Milli ile çizilecek yeni cumhuriyetin sınırları dışında kalacak Halep’ e Şam’a, Bağdat’ a sürülmüşler. Geriye kalan Müslüman halk ise Kurtuluş Savaşı’na bile zorla katılmış. Takriri Sukun Kanunları ile savaşa gitmiş. Savaştan bıkmış bir ulustan, ‘Yaban’ romanının çıktığı bir Anadolu’dan, çıkartılanlar acılarını içlerine gömmüş.
Yukarıda kısa tarihinden söz ettiğim acı olayların sorumlusu olarak gösterilen ve yüzyıldan daha kısa bir süre önce uluslaşan bir ulusun ferdi olarak yaşanılan acı olayların mağduru olarak sadece Ermenilerden özür dilenmemesi gerekliliğine inanıyorum. Türklerden de, Kürtlerden de, Süryanilerden de, Pontus’lu Rumlardan da özür dilenmesi ya da her halkın ötekinden özür dilemesi gereklidir. Balkanlar’ı yurt edinmiş milyonlarca Müslüman’ı 1900’lerin başında katleden, sürenlerin, Yemen cephesinde 1,5 milyon genci öldürenlerin, Mısır’da esir kamplarında gözleri oyulan, kimyasal deneylere tabii tutulan on binlerce Osmanlı gencine bu hali uygun görenlerin, 1915-1917 arası Doğu cephesinde katledilen Müslüman halktan Ermeni ve Rusların, 1988’de Bulgaristan’da, 1994 Bosna’da katliam yapanların da, halkı göçe tabi tutanların da özür dilemesi gerekmez mi?
Neden hep kendimizi suçlu olarak görüyoruz? Neden Türkler suçlu? Neden hep biz? Türklerin de mağdur olduklarını neden insanlar hiç hatırlamaz? Ancak burda ben suçluyum demekle erdemini ortaya koyanların yanında ötekilerin de erdemle hareket etmeleri beklenmez mi? Ermeni göçü/katliamının sorumlusu İttihatçı paşalar değil mi? Özür dilemesi gerekenler İttihat ve Terakki Partisi ve onun devamı olanlardır. Özür dilemesi ve suçlanması gereken Taşnak Sutyun Partisi ve onun devamı olanlardır. Bin yıl önce Anadolu yarımadasına gelen Orta Asya Oğuz kabilelerinin bin yıl sonra Türk adıyla bir ulus olan fertleri değil, asıl suçlu olan hoşgörüsü ile meşhur, her 30 km aralıklı hanları/kervansarayları ile yolcularıni bile aç bırakmayan bir ulus (Anadolu’da yaşayan Müslüman ulusu) değil, bu ulusu komşusuna karşı canavarlaştıranlardır. Asıl suçlu olan hayallerindeki tek renkli devletlerini kurgulayanlardır. Kimse suçlu olarak sadece kendini görmesin. Özür dilenmesi gereken tek millet Ermeniler değildir. Birilerinin de Türk milletinden özür dilemesi gerekmektedir. Bu milleti nasıl böyle canavarca işler için kullandıkları için, bu milleti nasıl kardeşine düşman ettikleri için, özür dilemelidirler. Anadolu’da yaşamış ve yaşamakta olan tüm halkların birlikte yaşamak adına birbirlerinden sevgiyle af dilemeleri gerekmektedir. Babası Müslüman, kendisi 3 yıl medresede eğitim almış birini ülkelerine başkan seçebilen Amerikan halkı yanında anneannesinin Ermeni asıllı olduğu iddiası ile cumhurbaşkanlarını itirafa ya da redde zorlayan bir ülkenin milletvekili! Bu vekiller, okumuş kalem erbabı, halkların yoksulluklarını ne kadar anlar. Her yıl Anadolu’da kaçak çalışan Ermeni yoksullarının derdinden bu takım ne anlar? Karadeniz kıyılarında fındığa giden, bir çadırda 20 kişi yatan, bir kamyonetin sırtında onlarca kişiyle iki günlük yola çıkan Kürdün halinden Bostancı’da yaşayan ne anlar? Onun adına nasıl karar verir? Her gün bir yeni canavarca cinayetin haber sütunlarına eklendiği, hoşgörünün artık hayal olduğu bir ülkede gelin hep beraber, birbirmizden özür dileyelim. Birbirimize sarılalım. Ermeni, Kürd, Süryani, Türk, Alevi, Sunni, Maraş için Sivas için Başbağlar için Bingöl’de katledilen 33 er için, herkes sevgiyle birbirine sarılsın. Ve af dilesin. Hiç bir suçu olmasa da af dilesin. Katillerle aynı havayı soluduğu için, Konya, Beyşehir’de platonik aşk yaşayan Hakan’ın katledilişinde sevgisini ve merhametini yanındakine yansıtmadığından dolayı, bu katliamda da payı olduğu için af dilesin! Ne dersiniz?
Etiketler: yaşam, siyaset