09/01/2020 | Yazar: Bora Şahinkara

Özgürlükçülüğün bir tanımı da “vedalaşmayı öğrenmek”miş demek, der Gedward.

Veda Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Özgürlüğü aramaya hayatını adamış Gedward Head'in yaşamı boyunca en çok karşısına çıktığını fark ettiği kavramlardan biri “yabancılaşma”ydı.

Emeğe yabancılaşma. Müstakil evlerde sokakla iç içeyken “güvenlikli” sitelerde sokağa yabancılaşma. Parçaları üzerinden eril muhabbet döndürüldükçe natrans-trans kadınlara yabancılaşma. Parçaları üzerinden eril muhabbet döndürüldükçe hayvanlara yabancılaşma. Mutfağa sokulmayan erkek (olarak atanmış) çocuğun ev içi işlerine yabancılaştırılarak iktidari hislerinin perçinlenmesi. Evin salonunun dümdüz zemininden gayrısına yabancılaştırılmış çocuğun bir doğa yürüyüşünde önüne çıkan 10 santimetrelik kütük parçasının üzerinden atlayabilecek olması fikrine, yani kendi kendine sorun çözebilme becerisine yabancılaşması.

Gedward Head'in yaşamındaki su içmek, banyo yapmak, diş fırçalamak gibi en temel, en olağanlaşan eylemlerinden biri de yabancılaşmaları tespit etmek ve yaşamını mümkün mertebe aksi yönde inşa etmekti. Ki kendini arayabilsin, kendini gerçekleştirebilsin, ömür boyu kendini arayabilsin, ömür boyu kendini gerçekleştirebilsin.

Antikapitalist tespitlere ulaşıp, genel ölçekte buna karşı bir şeyler yapma konusunda üretilebilecek bin bir fikirden kendisine en uygun olanları belki bulmaya çalışadurur ve yapmaya çalışadururken; (elbette toplumsal yaşamla kopuk bir kavram olmayan) kişisel yaşamında da emeğine yabancılaşmamak için 'ne yapılabilir ne yapılabilir' diye düşünmeye “eğer sevmediğim bir işe kolumu kaptırırsam ömür boyu mutsuz yaşama mukavelesine imza atabilirim” önermesinden başlamıştı sonraki yıllar içinde patronsuzluğu keşfetmeden önce. Elindeki işi yapması için dışsal birinin ona koşul sınırlamaları koyup, direktifler vermesi meselesini ortadan kaldıralım, bir defa… Mesela patronsuz bir biçimde yürütüp, geçinebileceği parayı kazanma biçimlerini keşfettiği zanaat ve sanatlar öğrenebilir Gedward Head.

veda-1Tahakkümcü bir hödük gibi büyütüldükten sonra öylece yaşamaya devam edip “yeri geldiğinde” “kadına şiddete hayır” diye söylem üreteceğine, bunun bir cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklandığı fikrine ulaşabilecek kadar düşünebilirdi Gedward Head. Bunu tespit eden teorilerden faydalanıp yaygın heteroseksist ve eril ortamda çok büyük ihtimalle “default” olarak heteroseksist ve muhafazakâr toplumsal cinsiyet normlarına uyumlu büyütülmüş birey düşündükçe, dinledikçe, karşılaştıkça; -eğer kendisinde ve seçmeden içine doğduğu çevresinde de lubun bir yönelim yoksa- resmi hayat bilgisi kitaplarında, din kitaplarında bakkala giderken, çay içerken, köpeğini gezdirirken asla görmediği kendini transseksüel ifade edişe sahip bir kimseye olan “default” yabancılaşmasını aşması için, arkadaşlık kurup sıradan kahvaltı muhabbetleri yapması için müfredatın dışına çıkması gerekecekti.

İlginçtir; vegan bile olduktan daha sonra hayvanlara olan yabancılaşması bir başka deneyimle boyut atlamıştı. Sağlıksal ihtiyacı olan bir kedi karşısına çıkıp, koşullar neredeyse mecburi bir şekilde onu ev arkadaşı haline getirip de ilk kez bir hayvan ile ev arkadaşı olduktan sonra sokaklarındaki, diğer evlerdeki tüm hayvanların gözünden çok daha bakabilmeye başlamıştı. Şu sokaklarda kendi halinde yürüyüp giden insanlığın büyük çoğunluğunun hayvanlara karşı ne kadar ince bencilliklerle, ince alçaklıklarla, ince tahakkümlerle ilişki kurduğunu gözleyecekti. Bir hayvanla, bir hayvan gibi hissedecek kadar yakınlaşınca, insanlara o gözle bakmayı öğrenecekti. Meğer alçak insanlık, kendi alçaklığını gizlemek için çocukların gözlerine bir de hayvanlara karşı yabancılaşma perdesi indirirmiş de biz ince tahakkümleri üzerine uzun süreler düşünmeden fark etmezmişiz.

Gedward, kendisi gibi özgürlük üzerine düşünüp duranlardan olan, iyi bir öykücü de olan peyzaj mimarı arkadaşının fikirleri ile tanıştıktan sonra ve bir de o yıllarda aile evinden ayrılıp, birkaç aylığına müstakil bir evde yaşama deneyimi yaşadıktan sonra hep bir apartman dairesinden kopup, müstakil eve çıkmayı hayal eder hale gelmiştir. Kapısını açıp adımını attığında kendisini sokağının içinde bulmak için. Sokağa yabancılaşmayı aşmak için. Sokağın kedilerinin kapısına gelme imkânı olsun diye. Onlarla karşılıklı birbirlerini tanırlar, mama verir, sağlıksal bir vaka görürse veterinere götürür, kimilerine isim verir, vermediklerinden de en sık o civarda takılanları tanır hale gelirdi. Sokağının kedilerine yabancılaşmayı aşmayı hayal eder; küçükken “pis sokak kedilerini elleme!” diye annesi tarafından eline vurulmuş Gedward.

Yabancılaşmanın panzehirinin; tam karşıt anlamlı eyleminin “bağ kurmak” olduğunu öğrenir.
Önce sezgisel olarak, sonra açıkça tanımlayarak. Şu yabancılaşmalar meselesini tanımladıktan sonra ne yapılacaktı? “Bağ kurmak” üzerinden düşüncelere açılmak iyi bir fikir olarak görünüyordu.
Yıllarca geliştirdiği, sevdiği 2 zanaatte şansına bulduğu çok ucuz kiralı müstakil evde kendisini yaşatacak kadar; “zanaatlarını kendine yabancılaşmama şartıyla biraz paraya dönüştürme zanaatı”nda da kendini geliştirdiğinde... Kendisine “yetiş yoksa işini kaybedebilirsin!” diyen bir patronu olmayınca sokakta yürüme hızı yavaşlar… Etrafına bakınabilmeye başlar… Sokağındaki ağaçları tanımaya başlar. Kendisinin hazırladığı kahvaltısını yavaş yavaş yerken daha çok düşünmeye başlar. Yorgun argın ve ay sonunda kirasını ödeyebileceği maaşını alma karşılığında sevmediği işte geçireceği zamanı satmış birinin sezgisel mutsuzluğuyla ve kendine ait küçük vakitten mümkün olduğunca pay koparabilmek adına evine daha hızlı ulaşma çabasıyla yürürken kaldırımda gördüğü kedi sadece küçük hareketli, biraz da pis, biraz da kokulu bir detaydır sadece. Yavaşlayarak yürüdüğünde ise o gördüğü bir kedidir. Gözlerinin içinde, içeriden bize bakan bir dünya vardır o peluşta. Zayıf mı, şişman mı olduğunu gözlerimiz görmeye başlar. Ne zamandır bir şeyler yiyip, yemediğini düşünmeye vaktimiz olur.

veda-2Ah… Durup ince şeyleri düşünmeye vaktimiz olur; yavaşladığımızda…
Tüketkenleştirilmek için yabancılaştırıldığımız dünyaya, yaşama giderek yaklaşırız yabancılaşmayı aştıkça. Yaşamın derisi olmaya başlarız, yaşama şah damarından daha yakın halde bile bulabiliriz kendimizi. Artık bizzat dünya olmayı başarırız sanki.

Ve şimdi Gedward için şunu öğrenme vakti: Yaşama yakın olan, ölüme de yakın olur.
Çünkü evren bir sabitlik değil, bir devinim. Özgürlükçü birey, ölümsüzlük istememe olgunluğunu öğrenir. “Ya benimsin ya kara toprağın, ayrılık yasak!” diyerek mutluluğunu sabitlemeye çalışmamayı öğrenir. 12 yaşında öğrenip harika bulduğunuz o fikirleri bir konserveye koyup muhafaza ederek ömür boyu yaşayamazsınız. Müstakil evinizin çevresinde tanıştığınız, mamalar verdiğiniz, üşüyüp üşümediklerini düşünüp çözümler ürettiğiniz, veterinerlere götürdüğünüz kedi arkadaşlarınızın ölümleriyle de karşılaşmak zorunda kalırsınız. Ölümle karşılaşmayı öğrenir, özgürlükçü birey. Ölümle karşılaşmayı hemen herkes öğrenir ama ölümle karşılaşmayı nasıl karşılamak gerektiğini öğrenmekten bahsediyorum. Vedalaşmayı öğrenmek.

Sokağındaki kedilerin selameti için, özgürlük için, dehşet ve hüzünlü, öfkelendirici gelişmeler karşısında bir yöntem olarak en güçlü, en sağlıklı yöntemin belki de Spinozacı neşe olduğu fikriyle de karşılaşmıştı Gedward bu aralar. Spinozacı neşeye ulaşırken, ölüme şaşırmamayı da öğrenir yavaş yavaş.
Ölümsüzlükle, sabitlikle dünyanın devinimini devam ettirmemeye çalışmakla, diyelim ki bu başarılırsa hiç de özgürlük dolu, yaşam dolu, neşe dolu bir hayata ulaşılmayacağı öğrenir. İçindeki iktidarı yendiğinde, ölümsüzlük isteğini bırakmıştır zaten. İletişim kurduğu, kendisiyle bir iş yaptığı veya âşık olduğu insana yabancılaşmayı aştığında, onla inşa ettiği iletişimi bir sabitliğe oturtma eğiliminin hiç de iyi bir fikir olmadığını kavraması için de feminist ve queer teori yıllar içinde epey yardımcı olmuş olsa gerek kendisine. Evet, bir kolektivitede çalışırken veyahut âşık olurken. Özgürlükçülüğün bir tanımı da “vedalaşmayı öğrenmek”miş demek, der Gedward.

Ursula Le Guin'le muhabbet etme vakti gelir bir gün Ged'in; yaşam yolunda yürüyüp duran, arayıp duran, yaşayıp duran ayakları 30 yıllık olduğunda. Yerdeniz öykülerinin ilkinde büyümeyi öğrenen Ged, üçüncü öyküsünde de ölümle karşılaşmayı öğrenir olgunca:

"(...)'Ama dikkatli ol Arren. Sen arzusunu elde edebilecek birisin.'
'Ya sonra?'
'Sonra şunlar olacak: Topraklar üzerindeki bu yıkım. Unutulmuş insan sanatları. Dilsiz şarkıcı. Kör göz. Ya sonra? Sahte bir kral hüküm sürecek. Sonsuza kadar. Ve hep aynı teba üzerinde. Yeni doğumlar olmayacak, yeni hayatlar yok. Çocuklar yok. Ancak ölümlü olan yeni hayata gebedir Arren. Ancak ölümde yeniden doğum vardır. Denge, bir durgunluk değildir. Harekettir - ebedi bir oluştur."


*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

 


Etiketler: kültür sanat
nefret