04/02/2011 | Yazar: KAOS GL

Bookchin, anarşizmin diğer ideolojilerden farkını "seçenekleri çoğaltma arayışı" ile ifade ediyordu. Zorunlu heteroseksüelliğin tek seçenek olmadığını hatırlatan LGBTT hareketiyle anarşizmin kesişim noktası tam da burasıdır.

Bookchin, anarşizmin diğer ideolojilerden farkını "seçenekleri çoğaltma arayışı" ile ifade ediyordu. Zorunlu heteroseksüelliğin tek seçenek olmadığını hatırlatan LGBTT hareketiyle anarşizmin kesişim noktası tam da burasıdır. 
 
Kaos GL 115 : Homofobi ve Cinsiyetçiliğe Karşı Mücadelede Anti-otoriter Pratikler ve Perspektifler
 
Mutlu Dulkadir, “Vicdanen Rahatsız Düşünceler”
 
Geçtiğimiz Mayıs ayında, Homofobi Karşıtı Buluşma etkinlikleri kapsamında Ankara SBF’de düzenlenen bir söyleşiyi izleyenlerden birisi, LGBTT hareketi konusunda "bir anarşist olarak vicdanen rahat" olduğunu söylüyordu. Gerçi on beş yıl kadar önce, yine bu dergide takma isimle kaleme aldığım son yazıda "eşcinselleri özgürlük mücadeleleriyle başbaşa bırakıp susma"ktan bahsetmiştim ama bu "rahatlık yanılsaması" aklımı çeliverdi ve yıllar sonra yeniden bir şeyler yazma ihtiyacı hissettim.
 
Olabildiğince "kemiksiz", çekincesiz bir dil kullanmaya çalışacağım. Muhatabımın kimler olduğunun farkındayım; anarşistleri, solcuları ya da LGBTT hareketini eleştirmekten çekinmeyeceğim ama tüm suçu "sol"(cular)a yükleyen abartılı bir tutumdan da kaçınacağım. Burada dile getirilen görüşlerin öncelikle Ankara yerelinde tanık olduğum pratik üzerinden şekillendiğini belirtmeliyim.
 
Bu topraklardaki radikal muhalefetten haberdar olan birisi, LGBTT hareketi ile anarşist hareket arasında, -bütünleşme olmasa da- bir tür paralellik ve/veya kesişme olduğunu rahatlıkla görebilir. Cılız anarşist hareket(imiz)in, tarihsel olarak anti-militarizmin yanı sıra LGBTT hareketinin örgütlenmesinde de teorik ve pratik açıdan ciddi katkıları vardır. Zaman içinde her ikisinin de "reformist" bir çizgiye doğru evrildiğinin farkına varmamız bu gerçeği değiştirmez. Üstelik bu "evrilme"nin çeşitli nedenleri olduğu açıktır; yalnızca bu hareketlerin (politik) tercihlerini belirleyenlerin (kişisel) eğilimlerinin ötesinde, popülerleşme ve kitleselleşmenin beraberinde getirdiği "reformizm" de göz ardı edilmemelidir. Öte yandan bunların "artık" yeterince anarşizan olmadığından yakınanların, öncelikle kendi anti-otoriter alternatiflerini yaratma konusundaki eksikliklerini veya diğerlerini ikna etme konusunda başarısızlıklarını kabullenmeleri gerekir. Ne olursa olsun, başlangıçtaki "katıksız" anti-otoriter duruşları, her iki hareketin de özgün koşullarından kaynaklanmaktadır ve gelecekteki olası yönelimlerine ilişkin umutlarımızı da canlı tutmaktadır.
 
Anarşizmle LGBTT hareketi arasındaki "yakınlığı" yalnızca pratikten, -ilk dönem LGBTT bireylerin ağırlıklı politik tercihleri üzerinden- açıklamaya çalışmak meselenin teorik zeminini gözden kaçırmamıza neden olabilir. Esasen bu yakınlık bir ölçüde, "yeni toplumsal hareketler" olarak nitelendirilen muhalefet alanlarının Türkiye solu tarafından yeterince dikkate alınmaması veya çok geç kale alınmasıyla ilintilidir. "Sol"un bu duyarsızlığı, kuşkusuz "yerel" ve tarihsel koşullarla bağlantılı ideolojik tercihleriyle açıklanabilir, ancak yine de mazur görülemez. Klasik Marksist-sol teoriye alternatif olarak sunulan post-Marksizm, Laclau ve Mouffe'nin dile getirdiği "radikal demokrasi" kavramı ile farklı muhalefet hareketleri arasında bir tür eklemlenme yaratma çabasındayken, tarihsel olarak iktidar-karşıtı bir söylem taşıyagelen anarşizm, "doğası gereği" bu hareketlerin teorik zeminine sağlam katkılar sunabilmiştir.
 
Kaos GL'nin 1994 Eylül'ünden itibaren Ankara'da fotokopiyle çoğaltılmaya başlanan ilk sayılarında anarşizm vurgusu ağırlıklıydı. İlerleyen yıllarda anarşistlerle eşcinsel* hareketini oluşturma çabasındaki bireyler arasındaki ilişki daha da derinleşti. Üniversite şenliklerindeki alternatif stantlarda Kaos GL satmaya başlayan anarşistler, eşcinsellere kendi mekânlarında toplanma şansı verdiler. Pek çok eylemde homofobi karşıtı sloganlar atan eşcinsellere anarşistler destek verdiler, hatta eşcinsellerin olmadığı eylemlerde bu sloganları atmaktan da çekinmediler. Kaos GL'nin Ankara dışındaki kimi kentlerde dağıtımını anarşistler yaptılar. Burada anılmayacak kadar çok etkinliğin örgütlenmesinde LGBTT bireylerle anarşistler bir aradaydılar. 1 Mayıslarda birlikte yürüme geleneğinin rastlantısal değil, epeyce köklü bir yakınlığın uzantısı olduğunu bu kapsamda algılamamız gerekiyor.
 
Kaos GL'nin uzunca bir süre "katalizör" işlevini gördüğü LGBTT hareketi, kendi mecrasında özgün patikasını çizerken, anarşistlerle ilişkisinde de bazı değişimler yaşandı. Açıkçası başından beri, -kendince nedenlerle- eşcinsel hareketi ile arasına mesafe koyan anarşistler bulunuyordu. Fotokopi formatından matbaa baskısına, kayıtlı dergi statüsünden dernekleşmeye uzanan süreç içerisinde, Kaos GL kimi anarşistlerce aktivizmden sivil toplumculuğa sürüklenmekle suçlanır oldu. Derginin biçimi ve içeriğinin değişmesi bunun somut göstergesi olarak sunuldu.
 
Ancak bütün bu eleştiriler, LGBTT hareketinin radikal mücadeleye sağladığı katkıları görmemizi engellememelidir. Öncelikle biz (heteroseksüel) anarşistler, bu hareketten eşcinselliğin erkeklerle sınırlı olmadığını öğrendik. Heteroseksüellik dışındaki durumların "tercih" değil "yönelim" olduğunun farkına vardık. "Homofobi" eleştirisinin "transfobi"ye doğru genişletilmesine tanıklık ettik. Son olarak, "eşcinsel" söylemini bir kenara bırakıp "LGBTT hareketi" ifadesini kullanmaya başladık.
 
Zaman içinde önceki paragraflarda anlatılan süreç tersine döndü. Böylece, 2000'li yıllardan itibaren, bu kez bizler, LGBTT mekânlarında toplanmaya başladık. Etkinliklere "davet" edildik, etkinliklerimizi bu mekânlarda yapmaya başladık. Kısacası LGBTT hareketi eski "dar çevre"sini kırdı, ama kırarken bizi de dışlamadı.
 
Bu durumun sadece dost-ahbap ilişkisine dayalı bir tür "kolaylık sağlama" mantığı üzerinden yürüdüğü yanılgısına kapılmamak gerekir. Aslında LGBTT hareketine eleştiriler getiren çoğu anarşistin dikkate almadığı önemli bir nokta, bu hareketin örgütlenme stratejisini bile hiyerarşi-karşıtlığı üzerinden kuruyor olmasıdır. Bunun yanında LGBTT hareketi, savaş-karşıtlığından vicdani redde, çalışma yaşamından medya eleştirisine kadar farklılaşan alanlarda anarşistlerle ortak bir duyarlılık yörüngesi etrafında dönmektedir.
 
LGBTT hareketine sosyal hakları savunmamasını salık vermek anlamsız bir tutumdur, çünkü her ne kadar reformist talepler içerse de, LGBTT bireyler açısından somut kazanımlarla sonuçlanması beklenen mücadeleler önemlidir. Öte yandan "sisteme entegre olmanın" tehlikeleri konusunda herhangi bir kaygı taşımayanlar için pek bir anlam ifade etmemekle birlikte, bir hareketin "bağımsız" kalabilmesi kendi varlığını garantiye almasının temel koşulu olarak görülmelidir.**
 
Buradan bakıldığında, "Homofobi Karşıtı Buluşma"ların Batılı büyükelçiliklerin ve kuruluşların maddi desteğiyle yapılıyor olması eleştiriyi gerekli kılmaktadır. Bu destekler olmadan pek çok etkinliğin gerçekleştirilemeyeceği, LGBTT birey ve örgütlenmelerin kendi kaynaklarıyla ancak sınırlı şeyler yapabileceği, bunların da istenilen ilgiyi bulamayacağı ileri sürülebilir. Ancak bu durum, Ankara'daki sunuşunda hapse girmemizi önerecek kadar radikal cümleler kuran Judith Butler'ın, (bir yoldaşın dile getirdiği şekilde) söyleşi biter bitmez metroyu kullanmak yerine bir elçilik aracıyla uzaklaştığını görmemizi engelleyemiyor. Solun LGBTT hareketi konusundaki duyarsızlığı ve acemiliğinin alabildiğine eleştirildiği bu etkinliklerin, önde gelen Batılı kapitalist devletlerin desteğiyle gerçekleşiyor olması daha da tuhaf bir paradoks yaratıyor. Kuşkusuz bu serzeniş, söz konusu hareketin alternatif bir ekonomi yaratamamasının ötesinde, anarşistler olarak bizlerin de farklı seçenekler sunma konusundaki beceriksizliğimizi örtmemelidir.
 
Bookchin, anarşizmin diğer ideolojilerden farkını "seçenekleri çoğaltma arayışı" ile ifade ediyordu. Zorunlu heteroseksüelliğin tek seçenek olmadığını hatırlatan LGBTT hareketiyle anarşizmin kesişim noktası tam da burasıdır. 
 
Kaos GL 115 : Homofobi ve Cinsiyetçiliğe Karşı Mücadelede Anti-otoriter Pratikler ve Perspektifler
Mutlu Dulkadir, “Vicdanen Rahatsız Düşünceler”
-----
(*) Bu dönemdeki hareket kendisini "LGBTT" değil, "eşcinsel" hareket olarak tanımlıyordu.
(**) "Bağımsız" derken, hiçbir hükümet ve şirketten destek almayan Greenpeace ve (her ne kadar homofobik-transfobik pek çok öğe barındırsa da) kendi yayınları dışında sayfalarında hiçbir reklama yer vermeyen Penguen, Uykusuz, Leman vb. mizah dergileri ile somutlaşan, sermaye ve devlet karşıtı "bağımsız bir tavır"dan söz ediyorum.

 


Etiketler: yaşam
nefret