30/09/2010 | Yazar: Emre Korlu

Evimizin turkuaz duvarları vardı. Hilaire; topukları ince terliklerini giyinip, ahşap merdivenlerden inerken, sabahın olduğunu fark ederdik.

Evimizin turkuaz duvarları vardı. Hilaire; topukları ince terliklerini giyinip, ahşap merdivenlerden inerken, sabahın olduğunu fark ederdik. Annem; babamın geceleri nasıl horladığını kendi kendine söylenip, musluğu akıtan lavabonun tam karşısındaki aynaya bakar, yüzünü kapatan buğuyu silmeye üşenirdi. Mutfak penceresi güneşin doğuşunu ve batışını en iyi resimleyen yerdi ve ben en çok orada oturur, Hilaire'nin sevgilileriyle yaptığı namüsait konuşmalarını dinlerdim. O bir kaç işi aynı anda yapan ender kadınlardan biriydi. Alnına düşen kakülünü eliyle düzeltir, rengini tam anlamıyla çıkaramadığım ojesini ayak parmaklarına muntazam bir şekilde sürer ve telefon ahizesini elinden bırakmazdı. Telefon konuşmalarının cüzi miktarda olduğu zamanları tetikte bekler, bana her zaman yaptığı gibi yüzünde renkli bir çiçek gibi duran gülümseyişini gösterirdi. Bu 'annene söyleme olur mu? ' anlamına gelirdi.
 
Sanırım onunla aramızdaki en büyük sır da buydu.
 
Zamanla üzerine giyindiği mor laleli elbisesini beğenmeye başladığımda, babamın uğradığı ülkelerden getirdiği rugan erkek ayakkabılarının ayağımda eğreti durduğunu gördüm. Bu çocukluğun getirdiği meraktan farklı, bir özenişten bambaşka bir şeydi.
 
Abimin kız arkadaşının adından ziyade, eteğinin altından gözüken çoraplarına dikkat etmeye başlamıştım. Dünyayı tanımayı bırakalı uzun zaman olmuştu. Keşfettiğim; Hilaire'nin makyaj malzemelerini düşünmeye koyulmuştum. Mahalle maçlarına katılmayan bir çocuk olmama rağmen, babasının ısrarları sonucu beşinci sınıfın güz ayında öğrencilerin oluşturduğu futbol maçlarında kalesine en çok top giren beceriksiz çaylağın tekiydim.
 
Evimizin bahçeye bakan kapısından çıkarken kendini kız çocuğu gibi hisseden ve aynı kapıdan o geniş avluya girerken oğlan çocuğu gibi davranmak zorunda kalan, iç dünyasında gittikçe köreldiğini duyumsayan ip cambazıydım sadece.
 
'Bazen çocuklar iyi gitmek zorunda kalan bir evliliği kendi elleriyle kül haline getirebilen fazlalıklardır.'
Annem; babam ile ilgili yaptığı tüm söylemlerini paylaştığı, musluğu akıtan lavabonun buğulu aynasının karşısında, elimde ruj ile gördüğü zaman söylemişti bunu bana.
 
İşte o gün; Hilaire evden kovulmuş, tenceresinde fokurdamakta olan vişne reçeli ocağın her yerini kırmızıya benzer bir renge boyamış ve bu durum o ojenin rengini adlandırmama neden olmuştu.
 
 
göğüsleri olmayan kız çocuklarına ithafen...


Etiketler: yaşam
İstihdam