27/11/2008 | Yazar: Deniz Deniz

Zaman gazetesinin "yaftalamak" üzerine kurulu son reklamı bayağı hoşuma gitmişti, kendileri bizzat yaftalasalar da.

Zaman gazetesinin "yaftalamak" üzerine kurulu son reklamı bayağı hoşuma gitmişti, kendileri bizzat yaftalasalar da. Zaten daha sonra Oral Çalışlar haklı olarak sordu, Alevilik ve diğer konulardaki yaftalayan yayınlarını. Türkiye'de hem toplum hem egemen kesim hem de medya din, ırk, cinsellik ve siyaset konusunda yaftalamadan duramıyor. Halk arasında başlıklardan özellikle cinsellik konusunda yaftalamaların haddi hesabı yok. İstanbul'dan Deniz Deniz'in kaleminden.

Cinsellik ve de özellikle eşcinsellik konusunda Türkçe o kadar zenginleştirilmiştir ki, bu duruma dilbilimciler ne der doğrusu merak ediyorum. Geçen bir arkadaşla üşenmeyip eşcinsellik konusundaki halkımızın engin yaftalama becerisinin şeceresini çıkartırken şu bir kaç örneğe biz bile şaşırdık: ibne, kırık, oğlan, yuvarlak, yumuşak, halkalı şeker, tekerlek, top, ampul, nonoş… Nasıl müthiş değil mi? Bir bilim dili olamayan Türkçenin, eşcinsellik konusunda bu derece iştahlı olmasına doğrusu hayret ettik.

Din konusunda aklıma gelen ilk yaftalamalar ise "dinci", "gerici", "yobaz" oldu. Bu yaftalama da bizim sol cenaha aittir ve ne kadar sevinseler azdır. Patenti de sanırım Doğu Perinçek'in 2000'e Doğru dergisine ait olmalı. Ya da ben nedense o ekibe bunu daha çok yakıştırıyorum. Doğuda o tarihlerde suren PKK-Hizbullah çatışmaları sırasında "şu imam dincidir, şu mahallede oturan adam ise yurtseverdir" şeklinde yayın yapıyordu adı geçen dergi. Etnik kimlikler konusundaki yaftalamaları ise doğrusu buraya almayı dahi doğru bulmuyorum. Ama örneğin Kürt sorunu konusunda demokratik bir takım istek ve çözüm önerilerinde bulunan herhangi biri ertesi gün PKK yanlısı veya terörist veya Kürtçü şeklinde yaftalanabilir. Ya da "yeter kardeşim ne bu köle düzeni. Zengin giderek daha da zenginleşiyor fakir daha da fakirleşiyor" diye itiraz eden birine de "komünist" yaftası yapıştırılması içten bile değildir. "Dinci" diye yaftalananlar da "laikçi", "Kemalist" gibi yaftalamalarla cevap veriyor.

Konuya nereden mi girdim? Şuradan. Biliyorsunuz CHP genel başkanı Deniz Baykal'ın son çarşaf açılımının yarattığı tartışma Türk basınının amiral gemisi Hürriyet’in yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün başbakan ve Baykal'a yönelttiği "peki partinizin rozetini bir geye de takar mıydınız?" sorusuyla başka bir boyut kazandı. Hemen arkasından Baykal; "Ben beraber çalıştıklarımın cinsiyetini merak bile etmem. Bu ayıptır" gibisinden laflar etti. Aslında mantık doğru bir mantık, Allah var. Çünkü biz LGBTTlerin de artık şu gerçeği kabul etmesi kaçınılmaz. Yukarıda aktardığım bizim camianın açmazları olan yaftalamalar bir yana, aslında eşcinsel, gey, transeksüel demek de yaftalamaktır bir bakıma ve elbette bir siyasi parti başkanı değil herhangi bir yetkili de, beraber çalıştığı insanların cinsel eğilimlerine ve cinsiyetlerine bakmamalıdır.

Ama bu medeni dünyanın bir şiarıdır ve ne yazık ki Türkiye şu haliyle medeni bir ülke değildir. Dolayısıyla hem Baykal'a hem de onun gibilere verilecek en güzel yanıt, "cambaza bak cambaza" demektir. Bu ülkede eşcinseller, travestiler ve transeksüeller bin bir türlü ayırımcılığa maruz kalıyor mu? Kalıyor. İşinden oluyor mu? Oluyor. Tek çalışma kapısı olarak seks işçiliği bırakılmamış mı? Bırakılmış. Seks işçiliği sırasında da türlü türlü baskılara maruz kalıyorlar mı? Kalıyorlar. Öldürülüyorlar mı? Evet öldürülüyorlar. Daha dün Ankara’da Dilek İnce olayı bu vahşete son örnektir.

Aslında soruyu soran yayın yönetmeni için de olay tam "cambaza bak cambaza"lıktır. Ertuğrul Özkök şöyle bir etrafına baksın, sadece yönetmeni olduğu Hürriyet değil, acaba koca Doğan Holding bünyesinde çalışan bir tane travesti var mıdır? Travestiyi geçtik, bir tane kimliği açık gey var mıdır? Evet bir siyasi parti liderine ya da bir başbakana "partinizin rozetini açık bir geye de takar mısınız?" şeklinde bir soru sormak, sorunun can alıcı noktasına parmak basmaktır.

Haftanın belki de yılın şugarı seçilmeye neden olacak bir sorudur. Bir şekilde kendisine ulaşıp tebrik etmek dahi istedim. Ama açıkçası ben niyet konusunda aynı fikirde değilim. Ben bu biz LGBTT bireyleri sevinçten ayağa kaldırtacak sorunun perde arkasında seçim hesapları yattığını görüyorum. Sözümona demokrasi savunucusu olarak yola çıkıp oyları toplayan AKP'yi köşeye sıkıştırmak olarak görüyorum. Çünkü Özkök çarşaf olayının hemen ertesinde gey olayını da gündeme getirdi. Önceki günkü yazısında da CHP’nin çarşaf açılımını savunarak "iddia ediyorum üniversitelerde türban sorununu CHP çözecek" diyerek ağzındaki asıl baklayı da çıkarmış oldu.

Zaten uzun süredir yaklaşan yerel seçimler nedeniyle Doğan Grubu ile CHP'nin dirsek teması gözlerden kaçmıyor. Hesap bir şekilde İstanbul'da büyükşehirin el değiştirmesi ve Aydın Doğan'ın elinde kalan Hilton arazisinin imar yolunun açılması. Bakın önümüzdeki günlerde CHP demokratik söylemler ve kavramlar konusunda şaşırtıcı derecede sahiplenir gözükürse hiç şaşmayalım. Hesap iyi yapılmıştır, sanıldığının aksine AKP yüzde 47'yi muhafazakar yönüyle değil, demokratikleşme ve AB konusundaki çıkışları nedeniyle almıştır. Bu ülkede milli görüş oyunun en üst seviyesi yüzde 20 civarıdır. Ki bunun içinde "adil düzen" söylemleriyle umutlandırılanlar da cabası.

Bakın son yedi yıldır iktidarda olduğu halde, demokrasiden yana görünen AKP iken, CHP statükoyu savunan parti olarak öne geçti. Bunda ulusalcı dalga elbette etkili oldu. Cumhuriyet mitingleri üzerinden yapılan hesaplar sandıkta bozuldu. Halk demokrasiden yana tavır koydu. Tanıdığım pek çok transeksüel dahi AKP ye oy verdi seçim günü. Hatırlarsanız Erdoğan Belediye Başkanı olduğu dönemde "laiklik ve İslam ters mıknatıslanma yapar " demişti. AKP ye oy verenler de AB konusundaki samimi olmayan vaatleri nedeniyle yanıldı, çünkü bilmedikleri bir şey vardı: "Erdoğan ve demokrasi de ters mıknatıslanma yapar". Son bir yıldır yaşanan olaylar bunu ortaya koyuyor.

Peki demokrasi noktasında talepleri olanlar, AKP’den kopunca nereye gidecek. Mevcut siyasi yelpazede gidecek yer yoktu. Ama artık var gibi gösteriliyor: CHP ve Baykal. Her ne kadar Baykal'ın gey üye sorusuna verdiği cevap Kaos GL'nin web sayfasında "madi" başlığı altında verilmiş olsa da aslında toplumdaki karşılığı makuldür. Çünkü başta da belirttiğim üzere zaten medeni bir siyasi lidere de yakışan beraber çalıştığı insanların cinsiyetine önem vermemesidir. Dikkat edin Baykal, "Ne eşcinseli kardeşim. Onlar cinsel sapkınlık içindedir. Toplum ahlakımıza aykırıdır" falan demedi ki. Oysa ne çabuk unuttuk Baykal'ın Bülent Ersoy’la mahkemelik olduğu olayın ardından Ersoy için "hormonlu yalan söylüyor" dediğini. Ersoy'un hormonlu olduğunu belirtme gereği duyduğunu. Şimdi yarın öbür gün Özkök "iddia ediyorum eşcinsellerin sorunlarını da CHP çözecek" şeklinde bir yazı kaleme alsa hiç şaşırmam. Sözün kısası, tamam Özkök liderlere gey sorusu da sorsun ama öncelikle giderek bir kangrene dönüşen travesti ve transeksüellerin sorunlarına ilişkin olumlu bir adım atsın. Hadi bunu geçtik, maruz kalınan kötü muameleler, yapılan açıklamalar gerektiği şekilde verilsin.

Bakın aynı cambazlık Kürt sorununda da dillendirilmektedir. Kürt sorunu konusundaki herhangi bir talep, "Bu ülkede bir Kürt cumhurbaşkanı oldu" denilerek çirkin bir demagojiyle çıktığı andan boğulmak istenmektedir. Oysa hepimiz biliyoruz ki, evet bu ülkede Kürt kökenli biri Çankaya köşküne çıktı ama bu sadece bundan ibaretti. O kişi hiçbir zaman Kürt kimliğiyle görünmedi ki. Kürt kökenli bir Türk olarak cumhurbaşkanı oldu. Aynı şey eşcinseller için de geçerli. Cinsel eğilimini gizlediğin sürece her yere gelebilirsin. Belki eşcinsel biri cumhurbaşkanı da olmuştur bu ülkede bu açıdan bakıldığında. Brad Pitt'e "ne zaman evleneceksiniz" diye sorulduğunda, "eşcinseller ne zaman ki evlenme hakkı elde ettiler biz de o zaman evleneceğiz" diyor. Peki, neden böyle diyor Pitt. Çünkü zaten sorun halinde olan gey evlilik konusunda Amerika’da giderek aleyhte gelişmeler oluyor. Ama ABD’de gey evlilik sıradan bir şey olsa zaten Brad Pitt de tutup böyle bir laf etmezdi. Etse herkes ona gülerdi. (gey evlilik konusunda tüm eşcinseller de aynı fikirde değil zaten. Gerekli midir, gereksiz midir noktasında. Bunu tüketim endüstrisinin bir tuzağı olarak görenler de var nitekim)

Yani demek ki neymiş, bu ülkede eşcinseller daha çok görünürlük noktasında sorun yaşamaktadırlar ve bu sorunlar siyasi malzeme ürünü yapılmayacak derecede önemlidir. Ben bilsem ki, CHP iktidara gelse hem türbanlıların hem de eşcinsel ve transeksüellerin sorunları çözülecek, bin oyum olsa binini de CHP’ye verirdim.

Yaftalamalar konusunda peki ya bizim camia ne durumda? Bizde hiç mi yaftalama yok? Olmaz mı sürüyle. Nasıl ki atıyorum mesela sinema oyuncusu Hülya Avşar için, kadın Hülya Avşar denmiyorsa, denilmemesi gerekiyorsa ben de kendimi transeksüel olarak görmüyorum. Transeksüellik benim bir geçiş sürecimdi, bir kimlik falan değil. Ben Deniz Deniz'im. Bana bakan beni nasıl görüyorsa zaten öyle tanımlar. Eşcinsellik de öyle, sadece yataktaki partnerlerinin cinsiyetinden yola çıkarak onlara ayrı bir kimlik dayatılması hele bunu kendilerinin kendilerine zevkle dayatması bana enteresan geliyor. Bu nedenle zorunluluk halleri ve eğitim amaçlı kullanımlar dışında LGBTT dediğimiz tanımlamaların dahi kullanılmaması gerektiğini şahsen düşünen biri olarak, öyle yaftalamalara tanık oluyorum ki!

Mesela "efemine gey", "kadınsı gey", "maskülen gey", "hetero eğilimli gey", "sakallı trans", "trikalı gaci", "kaliteli gey", "oğlan kılıklı", "adam gibi travesti", "aktif gey", "pasif gey" sadece bir kaçı. Bunlar yaftalamakla kalsa ne ala, pratik hayatta olumsuz karşılıkları var üstelik.

Örneğin maskülen bir gey daima efemine geylerle dolaşmaktan kaçınır, ya da efemine olan biri bir travestiyle dolaşmaz. Kadına çok benzeyen bir travesti veya transeksüel, erkek yönü daha çok belirgin olan hemcinsinden uzak durur, yeri geldi mi aşağılamaktan da kaçınmaz. Peki, o zaman biz birbirimizi dış görünüşümüz ve kimliklerimiz üzerinden yaftalayıp puanlıyorsak, o halde hetero dediğimiz insanların bizi aynı mantıkla dışlamasına neden karşı çıkıyoruz ki. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Tabi istisnalar belirttiğim kötü örneklerin dışındadır. (Bizler birbirlerimiz bir takım içi boş tanımlamalarla ayrıştırırken, bizden nefret edenlerin hepimize birden "ibneee!!!" demesi de bir hayli anlamlıdır)

Hoşbulduk

Şimdi bu vesileyle, geçmişteki bir tartışmamızdan dolayı "Aa Deniz Deniz'in Kaos GL'de ne işi var?" diyen arkadaşların merakını da gidermek isterim. Efendim geçtiğimiz yıllarda bir transeksüelin bir gey kafeden "nazikçe" kovulması olayından sonra (Ki o şanslı bendim) o zamanki Gacı Dergisi'nde bir yazı kaleme almış yukarıda anlattığım şekilde bizim camiadaki insanların birbirlerini gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transeksüel diye "yaftalayıp" farklı ortamlarda eğlenip örgütlenmelerinin sakıncalarından bahsetmiştim. Kaos GL'nin de fi tarihte kültür merkezinin kapısına "buraya travestiler giremez" şeklinde bir ibare astığını aktarmıştım. O zaman benim ibare olarak anlatmak istediğimi "tabela" olarak yazınca kızılca kıyamet kopmuştu ister istemez. Ben okuduğum bir köşe yazısından dolayı böyle bir hükme varmıştım, ibare demek isterken sehven tabela yazmıştım. Geçmişte Kaos'un kültür merkezine böyle bir ibare asıldı mı bilmiyorum. Kaos'taki arkadaşlar elbette bunu kabul etmiyorlar. Ama ibare tartışmaları bir yana, Kaos GL'nin ilk kurulduğu yıllarda adında da göründüğü şekilde salt GL merkezliydi. Bu sır falan değil. Ama aynı Kaos GL'nin son yıllarda TTler konusundaki açılımı da artık apaçık ortada. Geçmişte ne olduğu önemli değil, önemli olan geleceğe bakmak ve geçmişten ders alabilmektir. Bu noktada sevgili Umut Güner'in Kaos GL için yazmam yönündeki ısrarını kıramadım. Artık haftada bir buradan sadece LGBTT gündemi değil hayatın değişik halleri üzerine bir şeyler göreceksiniz, dilerim okuyanları sıkmam. Bu vesileyle hem sevgili Umut'a hem de beni burada görüp içten bile olsa "hoş geldin" diyen tüm arkadaşlara "hoş bulduk" diyorum.


Etiketler: yaşam, siyaset
2024