13/09/2017 | Yazar: Özge Göztürk

Sadece sezgilerime dayanarak iki kitabın ortak bir paydasını (pek çok paydadan sadece birini) birlikte incelemeye karar verdiğim sırada, Orhan Pamuk’un Saf ve Düşünceli Romancı’yı yazma sürecinde yolunun düştüğü Colombia Üniversitesi’nde, Rollo May’in doktorasını tamamladığını öğrendim.

“Her uğraş yaratıcı cesaret gerektirebilir ve gerektirir. Günümüzde teknoloji ve mühendislik, siyaset, iş dünyası ve kuşkusuz eğitim; tüm bu uğraşlar ve diğer birçoğu, köklü bir değişimin ortasındalar ve bu değişimi değerlendirecek ve yönlendirecek cesur insanlar gerekmekte.”

Rollo May’in 1975’de basılan “Yaratma Cesareti” kitabı, dilimize 1987’de çevrilmiştir. Yaratıcılığın sadece sanatçılara özgü olduğu ve yaratmanın nevrotik bir süreçten ibaret olduğu düşünülen bir dönemde yazılan, bu ve benzeri çalışmalar; günümüzde teknolojiden pazarlamaya, markalaşmadan eğitime kadar ve hatta çok daha kalıplaşmış mesleklerde dahi yaratıcılığın yer bulabilmesinde etkili olmuştur. May kitabında yaratıcılığın doğasını hem kavram hem de süreç olarak incelemiştir.

“Yaratıcı süreç sayrılığın sonucu olarak değil, duygulanımsal sağlığın en yüksek derecedeki betimi, normal kişilerin kendilerini gerçekleştirme edimlerinin bir dışavurumu olarak keşfedilmeli. Yaratıcılık, sanatçının olduğu kadar bilim adamının, estetin olduğu kadar düşünürün emeğinde görülmeli; ve yaratıcılığın erimi, ola ki modern teknolojinin kaptanlarında ya da bir annenin çocuğuyla normal ilişkilerinde ortaya çıksın, çizilip sınırlandırılmamalı. Yaratıcılık Webster’in yerinde belirtilişiyle, yapma, varlığı ortaya çıkarma sürecidir.”

May’in kuramında Yaratıcı Süreç için ilk adımı karşılaşma olarak adlandırılır. Karşılaşma, bir çocuğun oyun oynamasının temel özelliklerine sahiptir. Her hangi bir iradenin varlığı ya da yokluğu önemsizdir, sadece bu karşılaşmadaki yoğunluk ve bağlanma (karşılaşmadan kaçmama) esastır. Bir diğer yandan da: duygulanımların us karşıtı olduğunu varsayan yaklaşımlardan dem vurup “…- yani us, duygulanımların varlığı halinde daha iyi çalışıyor; kişi duygulanımlarına bağlanmışken daha kesin ve net görebiliyor” der. Tam bu noktada May’in kitabı ile birlikte okuduğum Orhan Pamuk’un Saf ve Düşünceli Romancı kitabına değinmek uygun olur.

İllüstrasyon: Ruben Ireland

May öne sürdüğü yaratıcılık kuramını anlatırken, Pamuk yaratım sürecini kuramlaştırmadan anlatır. Bu bağlamda May’in teoreminden bahsederken Pamuk’un uygulamaları ile örnekleyebiliriz. May’in değindiği karşılaşma, bir yandan çocuk oyunları ile özdeşleştirilirken bir diğer yandan da içsel ve toplumsal karşılaşmalarla baş edebilecek derecede cesaret gerektiren kaygılı bir süreçtir. Pamuk aynı süreci, naif bir şekilde, çocuksu bir oyun olarak belirtmiş ve May’in detaylıca bahsettiği bilinç ve bilinç dışı çatışmaları (çalışmaları) nasıl yaşadığını kutsallaştırmadan, basit bir dille anlatmıştır.

“Kahramanlarla tek tek özdeşleşirken ruh durumum, çocukken kendi kendime oynarkenki ruh durumuma benzer: Bütün çocuklar gibi kendimi başka birinin yerine koyar, hayali dünyalarda kendimi yeniçeri askeri, ünlü bir futbolcu ya da büyük bir kahraman olarak hayal ederdim.” “…Bütün bu özdeşleşme faaliyeti çocuksudur, ama bütünüyle saf değildir, çünkü aklımın bütününe hâkim olmaz. Aklımın bir yanı, bir çocuk gibi başkalarını taklit ile kahramanlarımın seslerini çıkartmakla, başkası gibi olmakla meşgulken, aklımın başka bir yanı da romanın bütününü dikkatle düşünür, genel kompozisyonu denetler, okurun anlatıyı ve kişileri nasıl okuyacağını, göreceğini yorumlayacağını hesaplar ve yazdığım satırların etkisinin ne olacağını çıkarmaya çalışır.”

May, kitap boyunca yaratmanın oluşabildiği durumları tartışırken, tam karşıtı durumları da irdelemiş. Günümüz insanında da görülen yaratmaktan – yani, dolaylı olarak düzene, sisteme, olana, uyuma karşı bir harekette bulunmuş olmaktan- korkan topluluğun savunma mekanizmalarından da bahsetmiş. Yaratmanın bir koşulu olan yalnızlığın korkulan, istenmeyen, zavallı bir durum haline düşürülerek yaratım süreçlerinin baltalanmasından dem vurmuş.

“Şüphesiz birey usdışından-yani, deneyimin bilinçdışı düzeylerinden- korkuyorsa, sürekli meşgul kalmaya, çevresinde en yoğun ‘gürültü’yü muhafaza etmeye çabalar. Tek başınalığın kaygısını, sürekli kışkırtılan oyalanma ile önlemek, Kierkegaard’ın güzel bir teşbihle belirttiği gibi, geceleri tencere tava çalıp kurtları uzak tutmak için yeterince patırtı çıkartmaya çalışan ilk Amerikan göçmenlerinin tavrıdır. Bilinçdışımızdan gelecek kavrayışları yaşamımıza alabilmek için, kendimize tek başına kalabilme yetisini kazandırmak zorunda olduğumuz açık.”

Yaratma süreçlerinin karşıtlıklarını tartıştıktan sonra karşılaşmaya geri dönüyor Rollo May. Ancak bu sefer karşılaşmayı sadece yaratan değil yaratımı gözleyen (izleyici) tarafından da sorguluyor. Bir sanat eseri, yeni bir teknoloji ürünü, yeni bir fikir, yeni bir felsefe ile karşılaşan kişinin, kendi içinde yeni bir yaratıma gireceğinden bahsediyor ve bu yaratımın gücünün de farkındalıkla artacağını belirtiyor. Cezanne’nin bir tablosu üzerine “…her kim ki tabloya yoğun bir farkındalık içinde bakar ve kendisiyle konuşması için izin verir, ağacı oradaki eşsiz güçlü devinimle görecektir, yöresi ile ağaç arasındaki kaynaşmayla ve Cezanne yaşayıp da resmedene dek ağaçlarla ilişkimizde var olmamış mimari bir güzellikle” diyor.

Pamuk da aynı fikir üzerinden ilerlemiş, romancılığını anlatırken okuyuculuğundan da bahsetmiş. Tam da May’in dediği gibi yaratımı izleme işinin de yaratmak gibi süreçleri olduğunu anlatmış. İki kitabı birlikte yorumlarsak: Okuyucunun, bir romanı okurken farkındalığı (bilinci) ve saflığı (bilinçdışı) arasında kuracağı denge ve tabi ki eser ile karşılaşması ve yoğunluğu okuyucunun eserden alacağı zevki arttıracak, eseri anlayarak önüne yeni bir algının açılmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda, bir romanı iyi okuyabilmek için romancılık hakkında da bilgi sahibi olmanın, okuyucu farkındalığına etkilerini en basit şekli ile Saf ve Düşünceli Romancı’nın “Kelimeler, Resimler, Şeyler” bölümünden örnekleyebiliriz. Pamuk bazı yazarların görsel, bazı yazarların kelimesel olduğundan ve tabi ki bazılarının da bu iki yaklaşımı dengeli kullandıklarından bahsetmiş. 

“Görsel ve kelimesel edebiyat ayrımını yaşayarak anlamak için bir an gözlerimizi kapayalım ve bir konuya düşünce, herhangi bir düşünce geçirelim aklımızdan. Sonra gözlerimizi açıp soralım kendimize: Düşünürken aklımızdan kelimeler mi, resimler mi geçti?”

Kitapta da bahsi geçen Edgar Alan Poe’nun Kuzgun şiirini tekrar okuyup bu deneyi yapabilirsiniz. Şiirde mekâna ve duruma dair ne kadar görüntü gözlerinizin önünde oluşuyor? Ve bu tespitin ardından bizi çözümlemeye götüren soru ise: şiirden gene de haz almamızı sağlayan nedir?  May’in bahsettiği karşılaşmayı kuvvetli kılan farkındalık, duyduğumuz hazzı da çözümleyebilmemizde gizli. Bu yaklaşımın, gündelik yaşantımızın neresinde olduğunu açıklamak istersek: Bir solukta bitirdiğimiz, ama bizde hiçbir iz bırakmayan; okurken sıkılmadığımız halde bittiğine de sevindiğimiz kitaplarla, diğerleri: romanın sonunu bildiğimiz halde tekrar tekrar okumaktan zevk aldığımız, sıkıldığımız halde elimizden bırakamadığımız kitaplar arasındaki ayrımı sorgulamayı öğreten ve çözümlemelerimiz için yol gösteren çalışmalar olduklarını söyleyebiliriz. May’in kuramı; bir fotoğrafta, bir tabloda, bir filmde sevdiğimiz ve sevmediğimiz noktaları algılayabilmenin bizi yaratıcı bir insan olmaya da yönlendirdiğinden, sanatın sadece sanatçıyı değil ona bakan kişileri de yaratıcı kıldığından bahseder. Bu durumda, iyi bir izleyicinin, mesleği ne olursa olsun, kendi alanındaki yaratıcılığının yüksek olacağı sonucuna ulaşabiliriz.

Sadece sezgilerime dayanarak iki kitabın ortak bir paydasını (pek çok paydadan sadece birini) birlikte incelemeye karar verdiğim sırada, Orhan Pamuk’un Saf ve Düşünceli Romancı’yı yazma sürecinde yolunun düştüğü Colombia Üniversitesi’nde, Rollo May’in doktorasını tamamladığını öğrendim. İki entelektüelin, ayrı ayrı dahi, sayfalar sürecek kitap incelemelerini basit bir yaklaşımda irdelerken, aynı üniversitenin kütüphanesinden geçmiş olmaları beni, bu yazıyı yazmak konusunda çocukça cesaretlendirdi. Her iki kitapta tekrar tekrar okunabilecek, her okumada yeni bir detayla keyif verecek çalışmalar. Sadece sanatçılar için değil aynı zamanda sanata bakanlar, sadece yazanlar için değil aynı zamanda okuyucular için de tavsiye edilebilecek iki güzel kitap.     

Kitap künyeleri:

Yaratma Cesareti / Yazarı: Rollo May / Yayınevi: Metis / Sayfa Sayısı: 147

Saf ve Düşünceli Romancı / Yazarı: Orhan Pamuk / Yayınevi: İletişim / Sayfa Sayısı: 147

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kültür sanat
nefret