25/03/2011 | Yazar: Bawer Çakır

Yarının Bugünden Daha İyi Olması İçin Mücadele Etmeliyiz!   Brezilyalı queer müzisyen Paulo Belzebitchy ile mail kutuma dü

Yarının Bugünden Daha İyi Olması İçin Mücadele Etmeliyiz!
 
Brezilyalı queer müzisyen Paulo Belzebitchy ile mail kutuma düşen bir posta vesilesi ile tanıştım. Yeni şarkısı “Homophobia is So Gay”i (Homofobi Çok Gey) yayınladığını duyuruyordu. Şarkıyı dinledikten sonra kendisine yazdım, çok kısa sürede yanıt verdi. İronik şarkısı üzerine başlayan muhabbetimiz, az sonra okuyacağınız söyleşiye evrildi.
 
Sanatçı Hakkında…
 
Şarkıcı, perküsyonist ve müzik yapımcısı olan Paulo Belzebitchy 2006'da Pedro Costa ile Brezilya’nın ilk queer müzik gurubu Solange Tô Aberta!'yı (STA!) kurdu. Grup Brezilya'nın çeşitli şehirlerindeki queer, anarşist ve alternatif festivallerde sahneye çıktı. Bu festivallerden bazıları Carnival Revolução, PUM, Queer Fest, Queerpunk Queerfunk (bu festival kuzey Brezilya'daki ilk queer festival olma özelliğini de taşıyor).
 
Grubun şarkıları radyolar, fanzinler, dergiler ve internet aracılığıyla Güney Amerika'nın yanı sıra Avrupa, Japonya, ABD ve Kanada'daki dinleyicilere ulaştı.
 
STA! 2008'de “Tô Aberta's Party”yi yayınladı. Aynı yıl Cláudio Manoel Duarte, grup hakkında bir belgesel hazırladı. Alexandre Guean, 2009'da iki ay boyunca Avrupa'yı turlayan gruba bir video çekti.
 
Paulo bu yılın başlarında gruptan ayrılarak Almanya'ya yerleşti. İlk single'i yayınlayan sanatçı şu günlerde ilk EP'si için stüdyoda.
 
Dünyadaki “Queer” müziğin ilerleyişi hakkında neler düşünüyorsun?
Birçok güzel işler yapan insanlar görüyorum, beni çok mutlu ediyor ve enerji veriyor, ama beni durdurmuyor! Fethedeceğimiz daha çok şey var. Kapladığımız alan çok sınırlı ve açık bir biçimde cinsel kimlik, cinsellik, seksizm, maçoluk ve ayrımcılığın başka türleriyle ilgili işler yaptığınızda destek bulmak çok daha zor. Kendini tekrar eden bir dünyada yaşıyoruz, insanlar meraklı olmayı ve yeni şeyler deneme cesaretlerini kaybetmiş gibiler. Ben hiç yerimde duramam, hep böyleydim. Genelde bugünün dünden daha iyi olabileceğini düşünüyorum. Ama yarının bugünden daha iyi olması için mücadele etmek ve katkıda bulunmak istiyorum.
 
Sen Brezilya'da yaşıyordun. Şimdi Almanya'dasın? Bu iki queer sahneyi kıyaslayabilir misin?
Yedi aydır Almanya'da yaşıyorum. Bu süre içinde, çok gezdim, neredeyse bütün şehri tanıma fırsatım oldu ve Berlin'de kalmaya karar verdim. Almanya'da queer-alternatif hareket çok daha büyük, organize ve daha güçlü. Daha fazla grup, alan ve sanatçı bu sahnede hareket ediyor.
Brezilya'da bu hareket güç kazanmaya çalışıyor ve genelde sanatçılar, etkinlikler ve alternatif mekânlar ayakta duramıyor. Çünkü çok zorluk var, az sayıda insan işin içinde ve neredeyse hiç destek yok.

Ama ikisi de eşit ölçüde seksist! Tek fark, Almanya'da şiddetle karşılaşma oranınız çok daha düşük. Ama davranışlarınız “heteronormative” değilse homofobiyi çoğu insanın gözlerinden görebiliyorsunuz, hatta aptalca ve agresif şeyler bile duyabiliyorsunuz. Dünya homofobik! Mücadele etmeliyiz! Çünkü homofobi öldürür!
 
“Homophobia is So Gay”, birçok insan bu şarkıyı yanlış anlayabilir. Nedir şarkının derdi?
Hahahaha... Benim için, karışıklık/karşıtlık şarkı yazarkenki en güzel kısım. Ama yine de açıklamaya çalışayım... Eğer bir şeyden hoşlanmıyorsan, basitçe onu görmezden gelirsin, çünkü sana bir şey ifade etmeyen bir şeye zaman harcamanın bir anlamı yoktur. Ama agresif bir tepki veriyorsan, belki kendinden bile saklanmaya çalışan bir şey görmüşsündür, ne olduğunu bilmeyebilirsin ve iç güdüsel olarak onu saklamaya çalışırsın-agresyonla.

Basitçe anlatmak gerekirse, şarkının derdi homofobik insanların neden bu kadar nefret dolu olduklarını düşünmelerini sağlamak.
 
Neden sorusu kulağa saçma gelse de soracağım: Neden homofobi, transfobi, ayrımcılık, ırkçılık, queer kimlik ve mücadele üzerine şarkı yazıyorsun?
Bir kaç yıl önce Brezilya'da homofobik şiddete maruz kaldım, başına gelebilecek en aşağılayıcı, en rahatsız edici şey. Travmatize olmuştum, uzun zaman, ta ki gölgemden korkana kadar. Çok zor bir süreçti... Öyle bir an geldi ki, bunu dünyaya haykırmam gerekiyordu ve müzik bunun için bulabildiğim en iyi yoldu. Olabilecek en iyi terapiydi ve hala da öyle!

Ben geyim ve bu bana çok ilham veriyor. Okuldan yetişkin hayatına kadar ayrımcılıkla yaşamak hiç kolay değil ve tabii ki bu zorluklar benim için büyük ilham kaynakları. Ama elbette başka şeyler de bana ilham veriyor. Hayvan özgürlükleriyle ilgili de şarkılarım var ve ırkçılıkla ilgili; bunlar da ilgilendiğim başka konular mesela.
 
Kylie, Madonna, Elton John, George Michael, şimdilerde Lady Gaga. “Gay İkonlar” hakkında dedikodu yapalım mı? (:
Dürüst olmak gerekirse, “gay ikonlar” hakkında çok bir şey bilmiyorum. Ben underground'dan geliyorum ve beni etkileyen ve dinlediğim sanatçılar, çok daha az bilinen sanatçılar.
Ama Madonna'nın işlerini beğeniyorum ve Lady Gaga bence çok ilginç mesela. Bence Lady Gaga çoğu sanatçının “şirin” ve “temiz” imajını bozdu.

Peki, bu “ikonaların” LGBT özgürlük mücadelesiyle olan ilişkilerini samimi buluyor musun?
Büyük sanatçıların arkasında müzik şirketleri, girişimciler ve sanatçıları nasıl davranmaları ve nasıl hareket etmeleri gerektiğini söyleyen birçok insan var. Genellemiyorum ama bazılarının politik bilinçlerinin olduğuna da gerçekten inanıyorum. Ama yine de unutmamalıyız ki, “pembe para” sağolsun, gay topluluk kapitalizm için büyük bir “market” oluşturdu. İlgiye olan saygıyı ayırmak önemli. (Önemli not: Paulo'nun “Homophobia is So Gay”in ardında yayınladığı şarkılarından birinin adı “Pink Money - Pembe Para”)
 
Türkiye'deki LGBT mücadelesini takip etme fırsatı buldun mu? Kaos GL okuyucularına neler söylemek istersin?
Ülkenizdeki mücadeleye dair ne yazık ki ilk bilgileri senden duydum ve çok mutluyum! Tabii ki Türkiye'ye yapılan “gey & lezbiyen turizmi” ve partilerle ilgili çok şey duydum, ama her zaman hayatın partiler dışında nasıl devam ettiğini merak etmişimdir, çünkü ben de fakir bir ülkeden geliyorum ve böyle yerlerde hayatın sadece çok parası olanlar ve sadece ziyarete gelenler için kolay olduğunu biliyorum.
 
Kaos GL okuyucularına ve Türkiye'deki aktivistlere söyleyebileceğim tek şey; “Lütfen haklarınız için mücadele etmekten vazgeçmeyin; hepimiz, cinsel yönelimlerimiz, cinsiyetimiz, rengimiz ve bizi ayrımcılığın hedefi haline getiren her ne olursa olsun gözetmeksizin saygıyı hak ediyoruz! Senden/sizden haberler almayı umuyorum ve bu mücadelenin bir parçası/dayanışmacısı olmayı.
Zorlukların çok olduğunu biliyorum, ama asıl kim olduğunu bilmek gibi bir hakkının olmaması en zoru.
 
* Paulo Belzebitchy'nin ilk EP'sine http://soundcloud.com/paulobelzebitchy adresinden ulaşabilir, ücretsiz indirebilirsiniz.
 
* Çeviriye katkılarından dolayı Lara Aysal'a teşekkürler.


Etiketler: kültür sanat
nefret