20/03/2009 | Yazar: Lale Düşnar

Sümeya Kökten’den umutları dirilten bir ‘ilk’ film

Sümeya Kökten’den umutları dirilten bir ‘ilk’ film

Lezbiyenliğe dair kaç film vardır bugüne dek yapılmış, şöyle içinize sinen? Kırk yıl düşünsem bu kısacık listeye bir gün bizim topraklarımızdan çıkmış gencecik bir kadın yönetmenin dâhil olacağı aklıma gelmezdi. İzlediğimden beri yüzümde tuhaf bir gülümseme... Şaşkınım. Hem bir ilk olmasına rağmen böylesine sarıp sarmalayıcı bir filmle, hem de çok tanıdık bir dünyayla karşılaşmış olmaktan.

Yasak Hisler, 2008-Belçika yapımı bir film. Yönetmen, senaryo ve yapımda Sümeya Kökten imzası var. Bu ismi yine müziklerde Ludwig Bisiau ile birlikte görüyoruz. Kökten Belçika’da doğmuş. 29 yaşında, mesleği polislik. İkinci filmi de yolda; konu bu kez organ mafyası olacakmış.
 
Bu sürpriz filmle buluşmamızı sağlayan, 20. Ankara Uluslararası Film Festivali. Yasak Hisler, parasal çıkar gözetmeyen, ama çok ciddi finansal sorunlarla karşı karşıya olan bu tür kültürel etkinliklerin neden ille de yaşatılması gerektiğinin somut bir kanıtı aslında. Film Ankara seyircileriyle buluşurken aynı tarihlerde 11. Outaouais Film Festivali’nde de (Ottawa-Kanada, 12-20 Mart) gösterimdeydi. Bu yılın başında ise (15-24 Ocak) 23. Brüksel Gey ve Lezbiyen Film Festivali’ne katıldı.
 
Sümeya Kökten, iki kadının aşkını anlatıyor, Brüksel’in orta yerinde. Tutkuları, sancıları, beklentileri, hayal kırıklıkları ve ikilemleriyle. İnsan kendini, sürükleyici bir ‘çok kültürlülük’ içinde buluyor. Sadece lezbiyenlik değil, günümüzün pek çok kırılgan konusu teker teker geçiyor önümüzden: Irkçılık, seks işçiliği, uyuşturucu, homofobi, tecavüz, mafya, göçmenlerin entegrasyonu, göçün hayatları nasıl çekilmez hale getirdiği, dini değerler, Müslümanlığın eşcinselliğe bakışı, kadın olmanın dayanılmaz ağırlığı, rutin şiddet, yani bütün bunların bileşkesi: Erkek-Egemen Düzen.
 
Yasak Hisler, Selin ve Jennifer’in öyküsü. Dibine vurmuş bir muhafazakârlığın, ölümcül şekilde insanın nefesini kesen sosyal yaptırımların, dayatmanın ve kültürel çatışmaların da öyküsü aynı zamanda. Bu sefer mutlu son olsun dileğiyle başlarken izlemeye, hatta ciddi ciddi umutlanırken, yine hayatın çoğu zaman unutmaya çalıştığımız acımasızlıkları, yine kocaman bir duvar olarak yükseliveriyor.
 
Selin, geleneklerine derinden bağlı göçmen bir ailenin çocuğu. Belçikalı Jennifer polis, bambaşka ilkeler ve alışkanlıklarla yetişmiş. Tutkulu sevgilerine rağmen birlikte yaşamayı başaramıyorlar. Çünkü Selin bir türlü ailesine açılamıyor. Değil açılmak, onlardan kopup kendi hayatını kurma, hatta ‘Bu evden gelin olmadan çıkamazsın‘ diyen ailesinin, onun fikrini dahi almadan sevmediği bir adamla evliliğe zorlamasına bile hayır deme cesaretini gösteremiyor. Aşkı ile ailesine itaat ikilemi arasında kalıyor Selin. Kızıyorsunuz, sinirleniyorsunuz; mutluluğu yakalamak bu kadar yakınken neden bu zayıflık, neden bu normları parçalama iradesizliği diye isyan ediyorsunuz. Jennifer ise yabancısı olduğu kültürel değerleri anlamaya çalışıyor, ama kolay mı bu düğümü çözebilmek, bu sarmalın içinden çıkabilmek... Yine acı çekiyor iki kadın, pisipisine.
 
Bütün bu can yakıcı konular böyle ardarda sıralanınca sanki çok karanlık bir film sanılabilir Yasak Hisler, ama hiç de öyle değil. Gencecik yönetmenimiz ustaca harmanlamış bu hassas konuları, bazen farkına bile varmıyorsunuz o dehşetli ağırlığın. Daha ilk dakikalarda kulağınıza çarpan ‘Bi tanem’le, estetik ve yumuşak sevişme sahneleriyle keyifli bir duygu yoğunluğuna dalıveriyorsunuz. Cinsellik oldukça önde, hatta cüretkâr denebilecek sahneler var, telefonda orgazm gibi. Hem de fonda saz eşliğinde. Hakikaten alışık olmadığımız bir tablo. Edwige Baily ve Valerie Muzzi göz dolduruyor.
 
Mafya-uyuşturucu kaçakçılığı ekseninde ilerleyen bu sıcak filmin acıtıcı ve şok etkisi yaratan bir finali var. Belki biraz aceleye gelmiş, belki bir ilk filmde birçok konuya değinme ihtiyacı ya da telaşı… Ama olsun. Daha da güzelleri gelecek, eminim. Bu arada amatör oyuncular var, rahatsız etmiyor insanı. Sık sık Türkçe cümlelere de rastlıyoruz. Esra ise ilginç bir karakter. Filmin sonunda yüzü gülen bir tek o var. ‘Direnen Kazanır’ın simgesi sanki.

 





Görüntü Yönetmeni: Leo Lefevre
Kurgu: Patrick Danse
Oyuncular: Valérie Muzzi, Edwige Baily, Grégory Carnoli, Serra Erciyes, Isabelle Colassin, Taylan Murat, Clément Manuel, Halil Sönmez, Ümmü Altay, Özcan Dağdelen 


Etiketler: kültür sanat
İstihdam