09/03/2011 | Yazar: Selçuk Candansayar

Bundan sonra kim, kimin için “Aaa bu kadar da olmaz ki, ben onu tanıyorum, öyle biri değildir” diyecek?

Bundan sonra kim, kimin için “Aaa bu kadar da olmaz ki, ben onu tanıyorum, öyle biri değildir” diyecek? Kim, “tamam, bakın bu güne kadar olanları destekledim biliyorsunuz, ama bu yaptığınız çok yanlış, işin özünü tehlikeye atıyorsunuz” diye feveran edecek?

Gidişat aşağı yukarı belli oldu gibi. Artık sırada bekleyenler iki ana gruba ayrılabilir. Ama önce sıraya hiç girmeyecek olanlar var; NATO üzerinden kurulan ‘derin devlet yapılarının temel aktörleri’ ve ‘cemaat-iktidar halkası’na organik olarak bağlı olanlar. Onlar için sorun yok. Yeter ki şaşırıp “ama demokrasi, ama hukuk” demesinler!

Sırada bekleyenlerin ilk grubu, başından beri sürecin asıl amacının toplumu sindirip, korkutmak olduğunu gören, hukuk kurallarını azılı katile bile uygulamanın neden zorunlu olduğunu bilenler. Hukuk ilkeleri her ne amaçla olursa olsun bir kez uygulanmamaya başlarsa ortaya çıkacak durumun iktidar lehine baskı rejimi olacağını savunanlar. Bu grup için sorun pek yok. Kapıları polis tarafından çalındığında daha sakin karşılayacaklardır.

Asıl kaygılı bekleyiş ikinci gruptakilerde. Zamanında “tanırım iyi çocuktur” diyen Yaşar Büyükanıt’ı ‘haklı olarak’ eleştirirken şimdi aynı cümleyi kendileri kurmak zorunda kalanlar. Sosyalizme küskünlükleriyle sığındıkları seçkinci liberal kulelerden ‘eskiden canlarını çok yakanların” hukuk dışı yollarla içeri tıkılmalarından demokrasi doğacağına inananlar. Askeri demokrasiden sivil demokrasiye doğru atılacak her adım önemlidir, diye kendilerini avutanlar.

Madem kapitalizm içindeyiz bari demokrasimiz vesayetten kurtulsun. Adamlar bu ülkeye (aslında bana) en çok kan kusturan askerin belini kırıyorlar, askersiz bir demokraside batı tipi liberal bir sol daha mümkün. Tamam bu benim istediğim anayasa değil yetmez, ama yetmez diye eskisini savunanlarla, ulusalcılarla, ‘orducu sosyalistlerle’, hala devrim diyen ‘şeflerle’  aynı grupta mı olayım? Adamların ufku dar ama kendilerini sağlama almak için demokrasiyi geliştirmekten başka çareleri olmadığını biliyorlar nasılsa. Askeri darbenin yolunu bir tıkasınlar, nasılsa seçimler var, bir zaman sonra iktidardan inerler. Zaten baksanıza türban takanlar bile kapitalizmin tadını aldılar, bu saatten sonra şeriat mı gelecek! Tamam, evet darbeciler, darbe heveslileri hukuk dışı yollarla tıkılıyorlar içeriye ama onlara müstahak, alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Tamam, abarttılar bu kez, şimdi içeri tıktıklarına yönelttikleri suçlamalar saçma, ama o da artık iyice faşistleşmiş, işi ulusalcılık ticaretinden malı götürmeye vardırmıştı. Zaten bana da acayip pis bir iftira atmıştı, biraz aklı başına gelsin!

Bütün bu akla uydurmalar işin özünü kaçırıp, politik çözümlemeyi yanlış yapmış olmaktan kaynaklanmıyorsa ya örselenmiş bir ruhun gizil korkularındandı ya da rahata ermenin yol açtığı uymacılığın eseriydi.

Ama sıra onlara da geliyor. Artık bizzat kendi tanıdıkları ve iyi çocuk olduklarına kalıplarını basacakları insanlar da kapatılmaya başlandı. Şimdi işleri çok zor ve olasılıkla ruhları da sıkışmış durumda. Olup biteni akla uydurmalarını engelleyen iki zorlu itki ruhlarını zorluyor, soluklarını kesiyor. İlki vicdanlarından gelen karşı çıkmalısın, arkadaşının yanında olmalısın çığlığı, ikincisi daha derinlerden gelen korku; şimdi karşı çıkarsam sırada öne geçmeme neden olur mu? Bütün bu rahatım, huzurum kaçarsa ben ne yaparım? Yoksa en iyisi susmak mı? Ama susmak da hakkaten kendime hakaret olacak bunca zaman sonra. Şimdi susarsam bütün geçmişimi de inkar etmiş olacağım.

Korku en insanca duygulardandır, bize bir ruhumuz olduğunu kanıtlar. Asıl devrim korkularıyla yüzleşmesiyle başlar insanın. Asıl uyanış başına geleceklerden değil, korkmaktan korktuğunu fark etmekle gerçekleşir.

Korkulan oldu bile. Korkmaktan korkarak, her kapatılana “muhakkak bir şey yapmıştır” diye sinmeye gerek yok artık. Hapishaneye düşmekten korkmak, dışarısının bir hapishaneye dönüştüğü anlaşıldığını zaman anlamsızlaşır.

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam