17/09/2007 | Yazar: Kaos GL
‘Türkiye'ye geçici olarak sığınmış üç İranlı... Yaser, Behruz ve Emisa. Onların suçu eşcinsel ya da transeksüel olmak. Ölümle tehdit edildikleri için çareyi İran'dan Türkiye'ye kaçmakta bulmuşlar.
‘Türkiye'ye geçici olarak sığınmış üç İranlı... Yaser, Behruz ve Emisa. Onların suçu eşcinsel ya da transeksüel olmak. Ölümle tehdit edildikleri için çareyi İran'dan Türkiye'ye kaçmakta bulmuşlar. Daha özgür bir ülke olduğunu düşündükleri Türkiye'de yaşadıkları ise hayal kırıklığı yaratmış.’ Özlem Zorcan’ın söyleşisi.Türkiye'ye geçici olarak sığınmış üç İranlı... Yaser, Behruz ve Emisa. Onların suçu eşcinsel ya da transeksüel olmak. Ölümle tehdit edildikleri için çareyi İran'dan Türkiye'ye kaçmakta bulmuşlar. Daha özgür bir ülke olduğunu düşündükleri Türkiye'de yaşadıkları ise hayal kırıklığı yaratmış. Emisa transeksüel görünümü nedeniyle evde hapis hayatı yaşarken, Yaser ve Behruz 'Müslüman bir ülkede yaşatmayız' size tehditleri almışlar. Şu an tek umutları mülteci olarak kaldıkları Türkiye'den Birleşmiş Milletler'in desteğiyle, Müslüman olmayan bir ülkede yaşama hakkı elde edebilmek. Yaser, Behruz ve Emisa, başlarından geçenleri BirGün'e anlattılar.
Emisa sokağa çıkamadığı için görüşmeyi evde olmak şartıyla kabul ediyorlar. Üçü de bütün samimiyetiyle başından geçenleri ve korkularını anlatıyor. Yüzlerinde ve gözlerinde derin bir kaygı var. Kim idam riski altındayken daha iyi olabilir ki? Emisa hiç Türkçe bilmiyor. Söyleşi yapabilmemize erkek arkadaşı Behruz yardım ediyor. Emisa'ya ilk sorum dilini bile bilmediği bir ülkeye nasıl bir umutla geldiği oluyor ve aldığım yanıt yaşadığı trajediyi ortaya koymaya yetiyor bile:
"Görünümüm nedeniyle hiç evden çıkamadığım bir hayatım var. Yıllardır kapalı kapılar arkasında, duvarların içinde yaşıyorum. Bu durum İran'da da böyleydi. Türkiye'de de böyle olacaktı. İnsan sokağa çıkamayınca dil bilmeye de ihtiyaç duymuyor. Bu nedenle İranlı arkadaşlarımın yaşadığı Kayseri'ye gelirken hiç 'dil bilmeden ben ne yapacağım' kaygısı yaşamadım."
'Tek güç kaynağım aşk'
1977 doğumlu olan Emisa, ülkesinde bilgisayar eğitim almış. Ancak tek bir gün bile ça-lışamamış. Okul dönemini soruyorum, İran'da neler yaşadığını: "Liseye kadar pek bir sorun yaşamadım aslında. Ailem, kadın elbiseleri giymemi ya da makyaj yapmamı çocukça oyunlar olarak algılıyordu. Liseden sonra çocuklar beni rahatsız etmeye, benimle alay etmeye başladı. Lise ı'i üç yılda bitire-bildim. Hatta bir kere okuldan attılar beni. Çok kısa bir dönem çarşaf giyerek dolaştım İran'da. Ancak yakalanırsam idam edileceğimi bildiğim için bunu sürdüremedim. Okula gidemez oldum ve özel bir öğretmenle evde ders çalışmaya başladım. Sonra diploma alabilmek için sınavlara gittim sadece. Ancak diploma almam hiçbir işe yaramadı. Transeksüel birinin iş bulması imkansız." Ailesinin duruma nasıl baktığını merak ediyorum, hayatta tek başına kalıp kalmadığını:
"Ben asıl olarak ailemden kaçtım. Hükümet bir kadın görünümünde dolaşmama asla izin vermez ve beni hemen idam eder. Durumumu öğrenen ağabeylerim de beni ölümle tehdit ettiler. Fransa'nın TV2 kanalıyla, transeksüellerle ilgili röportaj vermiştim. Uydu yayınıyla ailem bu programı izleyince kendimi daha fazla inkar edemedim.
Kısacası kaçmasaydım ya ailem öldürecekti beni ya da hükümet" diyerek yanıtlıyor.
İran'la Türkiye arasında kendisi açısından bir fark olup olmadığını konuşuyoruz ve buradaki mutsuzluğu daha da belirginleşiyor. Türkiye'deki toplumun kendini kabul etmediğine değinen Emisa, "Kayseri'de sürekli tehdit edildim. Oradan Niğde'ye geçtik Behruz'la birlikte ve orada da tehditler bitmedi. Şimdi Ankara'dayım ve yine sokağa çıkamıyorum. Bir yıldır Türkiye'de hapis hayatı yaşıyorum" diyor.
*Behruz ve Emisa
'Ben bir kadınım'
Bu duruma nasıl katlanabildiğini anlamak zorlaşıyor benim için. Cezalı değilsiniz ama evden dışarıya bile çıkamıyorsunuz, bakkala gidip ekmek alamıyorsunuz. Emisa şöyle yanıtlıyor nasıl dayanabildiğim:
"Her şeye karşın geleceğe umuda baktığım için dayanabiliyorum. Daha iyi bir hayat bulabilmenin bir bedeli olduğunu düşünüyorum. Behruz'la tanıştıktan ve birbirimizi eş olarak kabul ettikten sonra dayanma gücüm de arttı. Aşk güç veriyor insana. Şimdi tek dileğim, Behruz'la birlikte Müslüman olmayan bir ülkede yaşayabilmek ve operasyon geçirebilmek. İran'da koşullar uygun olmadığı için yüzüme lazer bile yaptıramadım. Oysa ben sakallarımın çıkmasını istemiyorum. Ben bir kadınım."
Polis de koruyamıyor
1986 doğumlu Behruz'un 8 yıl önce Türkiye'ye gelme nedeni daha farklı. Babası sol bir partinin üyesi ve İran devriminin ardından sürekli evleri basılıyor. Evde bulunan kitaplar ve içki nedeniyle babası tutuklanıyor. Kefaletle serbest bırakılmasının ardından ise tüm aile Türkiye'ye kaçıyor. Yoksulluk ve zorlukla geçen yıllarda annesiyle babasının boşandığını, ablasının İsveç'e yerleştiğini, kendisinin inşaat işlerinde çalışmak zorunda kaldığını anlatırken Behruz'un gözleri doluyor.
Behruz'un yaşamı garda Emisa'yla tanıştıktan sonra ise bir kez daha değişiyor.
Güvenlik güçlerinden yardım isteyip istemediklerini soruyorum. Savcılığa başvurduklarını belirten Behruz, can güvenliklerinin sağlanması için gittiği karakolda, "Bavulunuzu toplayın sizi koruyamayız" yanıtı aldığını söylüyor ve ekliyor: "Birleşmiş Milletler hemen de cevap verebilir 8 ay da bekletebilir. Hiç bilemiyorum ne kadar süreceğini. Ama İran'a dönemeyiz, asla dönemeyiz. İran'da bizi neyin beklediğini biliyoruz. İnsan idam edilmeyi göze alabilir mi? Birleşmiş Milletler, Emisa'nın talebini kabul etti. Şimdi beni onun partneri olarak kabul etmesini ve birlikte bir ülkeye yerleştirilmeyi bekliyoruz. Biz ayrı yaşayamayız."
*Yaser ve Emisa
'Haftalarca evden çıkamadım'
16 aydır Türkiye'de yaşayan Yaser'in durumu ise aralarında en riskli olanı. Birleşmiş Milletler yetkilileri Yaser'in dosyasını 'İran'da ölüm tehlikesi yoktur' gerekçesiyle bir kez reddetmiş. Eğer ikinci kere reddedilirse, Yaser İran'a teslim edilecek. Ve orada onu neyin beklediği de çok net. Hukuk Fakültesi mezunu olan Yaser de yaşamı boyunca tek bir gün bile mesleğini yapamamış olduğu için çok üzgün. 2006 yılında ailesinin eşcinsel olduğunu anlamasıyla birlikte o da arkadaşlarından aldığı yol parasıyla Türkiye'ye kaçmayı seçmiş. Kayseri'de arkadaşlarının evinde kaldığını, hiçbir yerde iş bulamadığını, para kazanamadığını anlatan Yaser, yaşadığı zorlukları şöyle aktarıyor:
"Belediyenin dağıttığı ekmekleri yedik, aşevlerinden yemek aldık. Hayatta kalmaya çalıştık. Sürekli hakarete ve ölüm tehdidine maruz kaldım. Komşular tarafından gece gündüz gözetlendik, fısıldaşarak güldüler hep arkamızdan. Sokakta insanlar 'sizi keseriz' diye bağırdı. Ölüm tehditleri alarak nasıl yaşanabilir? İnsan kendisine güvenini kaybediyor. Haftalarca evden çıkamadım. Çevirmenlik yapmak istedim, gey olduğumu anlayınca kabul etmediler."
Kayseri'den Ankara'ya BM yetkilileriyle konuşabilmek için geldiğini söylüyor Yaser. Başka bir ülkeye gönderilme isteğinin reddedilmiş olmasına çok şaşkın. Sorumluluğu kendisinde arayarak, "Kendimi iyi ifade edemedim herhalde. Bir eşcinselin İran'da nasıl ölüm tehlikesi olmaz?" diyor. Yaser neredeyse yalvarır bir şekilde, "Bizleri düşünen insanlardan, Birleşmiş Milletler yetkililerinden yardım istiyorum. Çok korkuyorum. Tekrar reddedilmekten ve İran'a dönmek zorunda bırakılmaktan çok korkuyorum. Lütfen bizlerin sesini duyun ve yardım edin" diyor.
Kaynak: Birgün, 16 Eylül 2007
Etiketler: insan hakları, mülteci